Bunların ikisini yan yana kullanmayı seviyorum. Elbet önce duygusunu öğrendim, “Sivil İtaatsizlik”in ete kemiğe bürünmesi ise elli yaşında olduğuma göre uzun bir yol almış zihnimde.

Oğlum ana rahmime düşmeden önce, babam adımı sertçe seslendiğinde gerilirdim, kulaklarım tıkanırdı. İstediği suyun içine tükürmek gelmezdi elbet aklıma ama ayaklarım betonlaşırdı.

Öfke biriktirmeye kelimelerimin yetersiz olduğu zamanlarda başladım sonra onları uzun zaman bedenime akıttım çünkü şiddetten hoşlanmazdım. O yüzden sessizce yol almaya başladım hayatın içinde bazen gördüklerime dayanamaz hastalanırdım. Sebepsiz mide bulantılarım yüzünden yataktan çıkmazdım insanlar beni kendi halime bırakırdı. Ben onlarda gördüklerime dayanamazdım, onlar benle yaşamaya alışmıştı.

Evlenerek birini gönüllü hayatımın merkezine oturtmuştum belki de sevgiyle çözerim erk dişil karmaşasını, teslim olursam hayat kolay olur sanmıştım.

Zamanla anladım ki herkesin savaşı kendi içinde, herkes kendi gelişimini kendi kulvarında tamamlıyor, sadece birbirimize değiyoruz. Benim sesimi duymak istemezseniz, sizin doğru kelimeleriniz ben de yoksa size değmem imkansız.

Huysuz karakterimle, kendimi sevdiklerimi sakınarak yaşadım ben, o yüzden sonucum yazmak oldu belki de.

Kendimdeki duyguların tanımlarına bir yenisini Vicdani Retle kattım. İnsanlar vicdani redlerini açıklamaya başladıkları zaman ben bu duyguyla yaşıyorum zaten neden bunu ilan etmem gerekiyor ki diye isyan ettim. Hala da sözümün arkasındayım ama vicdanımın bende ki tanımını tam bilmeyi hep istedim. Kalbimin, beynimin nerede olduğunu onların birbirleriyle ahengini biliyorum da vicdan hangi yanımda kalıyor onu kestiremiyordum.

Bir kahvaltı sohbetinde eşim, dedi ki vicdan tanrının sendeki varlığıdır. Ne kadar çok onu içinde hissediyorsan vicdanın da sen de o kadar alan kaplar.

Evet dedim, bu şimdilik benim aklıma uyar.

Herkes hayatın içine düştüğünde bir süre seyircidir sonra bir şey olur katılımcı olmak zorunda kalır, bir el sizi hayatın içine fırlatır. Artık sizin de bir göreviniz vardır. Kanarsınız, kanatırsınız. Aslında gerçek doğum yaşınız, belki de kronometre o zaman çalışmaya başlar.

Kendi gelişim sürecinin farkında olan insan başka insanların önüne set çekmez. “Sınır geçilmek ya da korunmak için değil nerede olduğumuzu bilmek için vardır” Hal böyleyken kişisel gelişim sürecimde sivil itaatsizlik performansının kitap halini almış şekline kelimelerimle katkıda bulunmuşum ve demişim ki “Askere gitmeyin çünkü hiç kimse size ölmeyi, öldürmeyi emredemez.”

Şimdi soruşturma başlatılmış Genel Kurmay Başkanlığı’nın şikayeti üzerine, www.askeregitmeyin.com sitesini kuran ve projeyi başlatan Avukat Mehmet Ali Başaran hakkında. PDF halinde olan kitabın içinde kelimeleriyle ve çizimleriyle düşüncelerini ifade eden 381 insan var. Biz o kitabın içini isimlerimizle doldurulan bezelye taneleri olmadığımızdan, hepimiz özgür iradelerimizle ortak bir cümlenin devamını kendi kelimelerimizle tamamlayıp altını imzaladık.

Her kavramın olduğu gibi her imzanın da kişisel bir gelişim tarihi var. Benimkisi bunlardan bir tanesi, okuyan zihinlerde ortak kelimelerde bulaşabildiysem ne mutlu bana.

Güzel günlerde görüşelim efendim.