Milyar dolarlarla ifade edilen yolsuzluklar, bu yolsuzlukları belgeleyen ses kayıtları, yolsuzluk operasyonlarını yapan savcılar ve emniyet görevlilerinin oradan oraya sürüldüğü ve yolsuzluğa karşı çıkan kitlelerin yoğun bir polis şiddetiyle dağıtıldığı bir siyasal iklimde 2014 mahalli seçimleri gerçekleşti. 30 Mart sabahı oy verme işleminin başladığı saatten, oyların sayımının devam ettiği zaman aralığını kapsayan süreçte de sağlıklı bir seçimin gerçekleştiğinden bahsetmek oldukça güç. Sandık başlarında tutulan yüzlerce tutanak, sahte oylar, oy çalma girişimleri, elektrik kesintileri, 9 ölüm haberi, onlarca yaralı… rezilliğin bini bir para açıkçası.

Geçen yıl Haziran ayından beri ülke genelinde devam eden siyasal gerginliğin mahalli seçimlere de yansıması belki tahmin edilebilirdi. AKP’nin kendi iktidarı açısından bir referandum havasıyla yürüttüğü mahalli seçimlerden galip çıktı. CHP, MHP ve Cemaatin açık bir biçimde ortak cephe aldığı iktidar 2009 mahalli seçimlerinden aldığı oranını da yüzde yedi arttırarak seçimlerden tekrar güçlü çıktı.

Bu mahalli seçimlerden zaferle çıkan tek güç AKP değil, hatta kanımca gerçek zaferle çıkan tek güç Kürt Hareketi yani BDP oldu. BDP, 2009 mahalli seçimlerinde aldığı oy oranını arttırmakla kalmadı, zaten elinde bulundurduğu belediyelerin sayısını da arttırıp ezici bir zafer yaşadı Türkiye Kürdistan’ında. BDP, Bitlis, Mardin ve Ağrı’nın da yönetimini eline aldı. Böylelikle 3 büyükşehir, 8 il ve 66 ilçe ile Türkiye Kürdistan’ında özerk yönetimin temellerini atmış oldu. Fakat hemen belirtmek gerekir ki AKP de Türkiye Kürdistan’ında yüzde 47 gibi ciddi bir oy oranı aldı, hatta BDP’nin Osman Baydemir gibi güçlü adayı göstererek yönetimine aday olduğu Urfa’da açık ara belediye yönetimini aldı. AKP’nin bölge illerindeki oy oranındaki yüksekliği Kürtlerin çözüm sürecinden kaynaklı olarak AKP’yi güvenilir gördükleri ve halihazırda var olan durumun devam etmesi adına AKP’ye de EVET dedikleri biçiminde de okumak mümkün. Bölge illerinde BDP iddialı olduğu, Urfa’yı saymasak, tüm illeri aldı neredeyse, AKP de Bölgede varlığını koruyor. Bölgede diğer siyasi partiler ise (ki HÜDA-PAR’ın özellikle bazı Kürt illerinde oy potansiyelinin olduğuna inanılıyordu) ciddi bir varlık gösteremedi.

Gezi Direnişiyle birlikte özellikle Türkiye’nin batısında artan muhalefet dinamiğinin sonuçları sandığa yansımadı, yansıması mı gerekiyordu? Bu da ayrı bir tartışma konusu. Zira Gezi’yi nasıl bir perspektifle okuduğumuzla yakından ilgili bir durum bu. Gezi’yi sandığa hemen yansıyacak bir hareket olarak okumuyorum ben açıkçası ve ayrıca Gezi’deki slogana da ithafen Gezi başlangıçtı ve bitmiş bir süreç değil henüz.

Gelelim Kürt Hareketi dışındaki muhalefetin seçimlerdeki başarısızlığına. CHP ve MHP’nin Türkiye siyasi tarihinin kendilerine sunduğu ve sunacağı belki de en uygun ve bol malzemeli muhalefet ortamında bu denli başarısız olmalarını neye bağlamak lazım? AKP içine düştüğü yolsuzluk bataklığından “milli duygulara” ve “dış düşman” retoriklerine yaslanarak kendi seçmenini konsolide etmeyi başardı. Peki, CHP ve MHP neden kullanamadı AKP aleyhine esen bu siyasal iklimdeki rüzgarı? MHP ve CHP’den azade bir değerlendirme olarak Türkiye gibi az gelişmiş demokrasilerde seçmen yolsuzluk gibi aslında çok ciddi meseleleri “istikrara” kurban edilebilir. Bunun dışında CHP’nin, her ne kadar klasik Kemalist-elitist reflekslerinden kurtuldu düşünülse de bu durum pek gerçekçi değil. Çünkü CHP hala sahil şeridinde “modern-kentli” insanların partisi ve ülkenin önemli-ezici bir çoğunluğunu oluşturan muhafazakar, yoksul ve taşralı halktan kopuk ve onlarla bütünleşmek gibi bir çabası da yok. Başka bir açıdan bakarsak CHP’nin Kürt illerinde aldığı oy oranına bakarsak, CHP’nin İç Anadolu’nun ötesinde çok bir anlam ifade etmediğini görebiliriz bariz biçimde. MHP neden başarılı olamadı seçimlerde? MHP’nin siyasal iktidar karşısında ayırt edici ve oy toplayabileceği siyasal bir retoriği yok. MHP’nin oy toplama alanı olan milliyetçi duygulara hitap etme ve “milli duygulara” oynama pratiğini AKP zaten başarılı bir biçimde icra ediyor. AKP’nin çözüm sürecinden kaynaklı oylarının bir kısmını CHP’ye kaptıracağı yönündeki tevatürler de asılsız çıktı.

Bir de HDP var şüphesiz, henüz kurulmuş bir siyasi parti olmasına rağmen İstanbul’da 3.parti olarak çıkan HDP umut vaat etti. Zaten HDP’nin belediye almasını beklemiyorduk fakat özellikle İstanbul’da MHP’den daha fazla oy alarak ileride siyasal bir aktör olacağını gösterdi.

AKP seçimlerden galip çıktı ve Başbakan meşhur “Balkon Konuşmasını” yaptı. Ancak endişe verici olan Başbakan’ın balkondan demokrasi vaadi vermiş olmamasıdır. Başbakan’ın balkondan verdiği mesajları ben şöyle okudum; yolsuzluklarda direkt adı geçenleri sağına soluna alarak aklandıkları mesajını verdi Başbakan. Ayrıca yeni operasyonlar, tutuklamalar ve baskılar hızlı bir biçimde yürürlüğe girecek ve ülkeyi çatışmalı-gergin bir dönem bekliyor.

Sonuç yerine, AKP yüzde 45’i arkasına alarak sırtını sağlama almış hissediyor ve bu his ne yazık ki demokrasi ve hukuk adına olumlu sinyaller vermiyor önümüzdeki süreçte. BDP yani Kürt Hareketi ise bölge illerinde başarısını arttırarak sürdürdü, BDP’nin başarısı daha kalıcı ve bölge halkları için olumlu sonuçlar doğuracak gibi görünüyor. Özetle BDP’nin başarısının özgürlük, barış ve demokrasi rüzgarını bölge illerinde estirmesi beklenirken, AKP’nin başarısı özellikle yüzde 45’in dışında kalanlar için ciddi bir korku iklimi yaratıyor ve siyasal gerginliğin daha da artacağı sinyallerini veriyor.

Bir Not: Özellikle Batı illerinde AKP’nin çok yüksek oy oranıyla seçimlerden galip çıkması özellikle sosyal medyada Aziz Nesin’in malum tahmini etrafında bir kısım ahaliyi buluşturdu. Ancak belirtmek isterim ki, AKP’ye yüzde 45 veren halkı “aptal” olarak tanımlayıp bu işten çıkmak yerine, mücadelenin sandıkla sınırlı olmadığını hatırlayalım ve sandıktan neden AKP’nin güçlü çıktığı üzerine biraz kafa yoralım.