Son 40 yıldır uygulanan neoliberal politikaların sonucunda geldiğimiz noktada, kapitalizm varlık balonlarının baskısı altında sürekli bir kriz sürecinde, ekonomik büyüme canlanmıyor, ücretler ve verimlilik durgun, yatırımlar düşük, işsizlik yükseliyor, tüketici borcu sürekli yükseliyor, eşitsizlik derinleşiyor, gelir adaletsizliği her geçen yıl artıyor, büyük bir ekolojik tahribat insanların nihai olarak bağlı olduğu çevresel koşulları tehdit ediyor.

İnterneti her şeyin altyapısına dönüştüren dijital dönüşüm ve platform kapitalizmi, tekelleşme, verileştirme ve finanslaştırma ile toplumları kontrol altında tutmayı kolaylaştırarak, neoliberal politikaların bütüncül modelini tamamlıyor. Özellikle Snowden sonrası dünyada Silikon Vadisi, geleneksel ekonomik yapıları tehdit eden ilerlemeci yönünü terk ederek; merkezileşmeyi, eşitsizlikleri ve güç yoğunlaşmasını derinleştiren, savaş ve çatışmadan beslenen barbarlığın hizmetine girdi.

Bu yıkıcı tablo karşısında ekonomik ve siyasal alternatifler üretmek, direnmek, mücadele etmek gün geçtikçe zorlaşıyor. Bir ifade özgürlüğü aracı olarak pazarlanan ve kendini sorgulanamaz bir norm olarak dayatan sosyal medya; dikkat dağınıklığımızı süreklileştiren, manipülasyon ve yalan haberlerle zihinlerimizi kontrol eden, hakikati gizlemekten öte belirsizleştiren bir gösteriye dönüştü.  Evet artık doğrulanma ihtiyacı duyan bir hakikat yerine herkesin neler olup bittiğine dair bir türlü odaklanamadıkları fikirler var. Eleştiri; kaydırma, tıklanma ve beğenme eylemlerine indirgenmiş bir psikolojik rahatlama seansına dönüştü ve cehalet, tarihte benzeri görülmemiş bir enformasyon patlaması eşliğinde, adeta bir enfeksiyon gibi yayılıyor.

Bütün bu yıkıcı manzara karşısında, daha adil, insani ve demokratik bir alternatif üretmenin yolu ise yine internetten geçiyor. Ancak interneti bir siyasal örgütlenme mecrasından öte bir ekonomik örgütlenme aracı olarak görmeye başlamamız gerekiyor. Neoliberalizme karşı siyasi mücadeleler için gerekli bilginin üretileceği yer, mevcut mülkiyet ilişkilerini sorgulayan, yenilikçi ekonomik modeller içinde aranabilir. İnternet üzerinden işbirliğine dayalı, gayri-merkeziliği ve eşitliği hedefleyen, kolektif farkındalığı arttıran, rekabeti değil dayanışmayı merkezine alan, insani değerlerimizi kodlayan dijital araçlar geliştirmeliyiz. Sosyal bir uygulama olan internet ile yasal bir form olan kooperatifçiliği birleştiren platform kooperatifçiliği bu yenilikçi ekonomik modellerden biri olabilir.

Platform kooperatifçiliği kavramı, New York’tan bir akademisyen ve aktivist olan Trebor Scholz tarafından 2014 yılında ortaya atıldı. Platform işletme modellerini inceleyen Scholz, UBER, Amazon Mekanical Turk, TaskRabbit, Lyft, AirBnb gibi şirketlerde uygulanan esnek iş modellerinin çalışanların sekiz saatlik iş günü, asgari ücret, fazla mesai ücreti, sağlık sigortası gibi özlük haklarını büyük tahribata uğrattığını tespit etmiş. Platform kapitalizminde işverenler kendilerini bir aracı teknoloji şirketi olarak göstererek yasal boşluklardan faydalanıyor ve işçileri sözleşmeli serbest çalışanlar olarak (taşeron) konumlandırıyorlar. Böylece artık, işçinin sağlık sorunları, emekliliği, iş güvencesi vb. konular şirketin sorumluluğundan çıkıyor. Üstelik bu modelde çalışanların ortalama gelirleri önemli ölçüde düşüyor. Kendi işinin sahibi olma, esneklik, özerklik, özgürlük gibi kavramlarla parlatılan, neoliberal politikalarla desteklenen bu işletme modeliyle kalıcı istihdam da tarihe karışıyor. Bu işletme modelini Paylaşım Ekonomisi Değil Platform Kapitalizmi adlı yazıda detaylı olarak açıklamaya çalışmıştım.

Scholz, platformların mülkiyetini ortaklaştıran yenilikçi dayanışma ekonomileri ile kooperatifçilik işletme modelini birleştirerek platform kooperatifçiliği modelini ortaya atıyor. Buradaki platform kavramı, ürün ve hizmetlerin satışı için oluşturulmuş her türlü web sitesi ve mobil uygulamayı kapsıyor. Kooperatifçilik ise yaklaşık 170 yıllık bir tarihi olan; demokratik yönetim, işbirliği, herkese açık ortaklık, özerklik ve bağımsızlık, eğitim ve bilgilendirme görevi ve topluma karşı sorumluluk gibi uluslararası ilkeler üzerine inşa edilmiş bir işletme modeli. Her ne kadar kapitalizm denizindeki demokratik balıklar olarak rekabet ve finans sisteminden kaynaklanan türlü zorluklarla boğuşsalar da, bugün dünya üzerinde 250 milyondan fazla insan kooperatiflerde çalışıyor ve en büyük 300 kooperatif 2,5 Trilyon Doları aşan bir ciroya sahip. Brezilya’da tarımın % 40’ını, Danimarka’da da perakende piyasasının % 36’sını kooperatifler oluşturuyor. Kenya’nın GSYİH’sinin % 45’i, Yeni Zelanda’nınkinin ise % 22’si kooperatiflerden sağlanıyor. İngiltere’de 200 bin, ABD’de 900 binden fazla insan kooperatiflerde çalışıyor. İspanya, İtalya ve Almanya’da tarımdan, enerjiye, perakende sektöründen, bilişim sektörüne kadar yüzlerce kooperatif var. Türkiye’de de büyük bölümü kredi kefalet, tarım ve taşımacılık alanlarında çalışan 80 bine yakın kooperatif faaliyet gösteriyor. En büyük 500 şirket arasında da 6 tanesi kooperatif işletmesi. Ancak Türkiye’deki kooperatiflerin ne ölçüde uluslararası kooperatifçilik ilkeleri doğrultusunda çalıştıkları ayrı bir tartışma konusu.

Platform kooperatifçiliği ise iki temel ilkeye dayanıyor: toplumsal mülkiyet ve demokratik yönetişim. Toplumsal mülkiyet, platform kooperatifçiliğinin merkezinde yer alan teknolojik altyapının mülkiyetinin kooperatifçilik yoluyla ortaklaştırılmasıdır. Demokratik yönetişim ise sadece platform ortaklarının birlikte demokratik olarak (her ortak 1 oy) yönetime katılması değil, kooperatifin kâr amacı gütmeyen toplumsal kurum ve kuruluşlarla dayanışma içinde, herkesin yararını gözetecek şekilde, şeffaf ve adil bir biçimde yönetilmesidir. 

Platform kooperatifçiliği, bir dayanışma ve işbirliği ile dijital ekonomide yenilikçi bir mülkiyet modeli sunuyor. Bu model, mülkiyetin ve kârın bir avuç insanın elinde yoğunlaştığı var olan modellere bir alternatif teşkil ediyor. Örneğin, Fairmondo Almanya merkezli, ortak olmak isteyen herkese açık olan, ortaklar tarafından demokratik olarak yönetilen bir çevrimiçi pazar yeridir. Hepsiburada, N11 gibi şirketlere bir alternatif oluşturur. Green Taxi Cooperative, ABD’nin Denver eyaletinde yerel taksiciler tarafından yönetilen UBER ve Lyft gibi şirketlere alternatif taksi uygulamasıdır. Pazar payının yaklaşık %40’ını elinde tutmaktadır. Loconomics, bebek bakıcılığı, evcil hayvan bakımı gibi küçük gündelik işler yapanlarla, bu hizmetlere ihtiyaç duyanları bir araya getiren bir platform kooperatifidir. Komisyon alma yerine, aylık sahiplik ücreti ödeyen herkesin katılabildiği, yönetimde oy kullanabildiği ve hatta yönetim kuruluna aday olabildiği bir kooperatiftir.  Stocksy United, internette yüzlercesi bulunan bir stok fotoğraf ve video satış sitesidir. Tüm fotoğraf ve video üreticilerinin ortak olarak katılabildiği ve benzeri diğer sitelere oranla çok daha fazla para kazanabildiği bu kooperatif, 2015 yılında 8 milyon dolarlık satış yapmıştır. Facebook, You Tube, Twitter vb. sosyal içerik platformlarına alternatif, içerik üretenlerin ve kullanıcıların ortak mülkiyetinde (reklam gelirlerini paylaştığı), demokratik olarak yönetilen platform kooperatifleri de teknolojik altyapılarını geliştirme aşamasındadır.

Şu an dünyanın birçok bölgesinde büyüklü küçüklü yüzlerce platform kooperatifi ortaklarına düzenli ve iyi bir gelir, iş güvencesi sunmak için çalışmaktadır. Rekabeti değil dayanışmayı, köşeyi dönmeyi değil iş güvencesini ve refah seviyelerini arttırmayı önemseyen insanlar kooperatiflere yönelmektedirler. Yeni kooperatifçilik modelleri ve platform kooperatifçiliği artık bizim de gündemimize girmelidir.