Önderlik, insanların normalde yapmayacakları veya yapmaya güçlerinin yetişmeyeceğine inandıkları bir şeyi, onları yapmaya ikna eden kapasitedir.

Önderlere en çok bir sorun veya bir olumsuzluk durumunda ihtiyaç duyulur. Onlar da insanlara yaşadıklarından daha iyi bir durumun hayalini sunar. Bu hayalin nasıl gerçekleştirileceği konusunda onları inandırır ve hareketlendirir. Önder, sorunları insanlar adına çözmez. Böyle yapacağını söyleyen kişi önder değil, demagogdur.
Önder çözümün yollarını gösterir ve çözüm çabasında insanlara rehberlik eder. Ama çözümü gerçekleştirenler 'sorunlular'dır. Kısaca, önder ile izleyici arasındaki ilişki bir amir-memur, egemen-tabi ilişkisi değil, yol arkadaşlığıdır.
İnsanlar genellikle kendileri ve toplulukları hakkında kritik kararlar verirken zorlanırlar. Rehber gereksinimi duyarlar. Bu ya verecekleri kararların sorumluluğunun kendilerine ağır geldiğindendir ya da önemli kararları verecek donanıma sahip olmadıklarını düşündüklerindendir. Hele karşılaşılan sorunlar, güçlükler ağırsa, gereken kararları onlar adına güvendikleri başkalarının vermesini yeğlerler. İşte önderlik olgusu bundan doğar.

Önder tapıcılığı

Kültüründe otoriterliğin ağır bastığı, yani evde, iş yerinde ve siyasette başkalarının yaşamlarını belirleyen kararları onlar adına veren kişi ve makamların bulunması durumlarında önderlik vazgeçilmez bir olgu haline gelir. Önderler "hayattan daha büyük" görünürler. Belirli konularda, belirli sorunları çözmekte rehber olmaktan çok her konuda ve hayatın her alanında belirleyici olmak gibi bir role çağırılırlar. Böylesine pırıltılı bir çağırının cazibesine kapılmayan çok az insan vardır. Böyle insanlar bir bölüm halk tarafından göklere çıkarılırken bir bölümü tarafından da tehdit ve tehlike olarak görülürler. Genellikle bu tehlike abartılmış olur ama var olduğuna inanılan bir şey varmış gibi sonuçlar doğurur.
Başbakan R. T. Erdoğan hastalanınca onu beğenen bir bölüm insan samimi bir üzüntü duydu. Ama bu kesimin büyük bir çoğunluğu "ne olacağız" endişesine kapıldı. "İyi" olarak kodlanan bugünkü durumu devam ettirebilecek kişi arayışına çıkarak anketler düzenlediler. Bu durum, bizim işleyen iyi bir düzeni toplu akılla ve dayanışma ile değil kişi iradesine bırakan büyük bir sorumsuzluk ve umarsızlık içinde olduğumuzu gösterdi. Kötü ve yetersiz olduğu kanıtlanana kadar tekil kişilere ve onların iradesine tabi olma alışkanlığından ne oranda demokrasi ve sivil girişimcilik çıkar?
Bizim kendimizi (aklımızı, ruhumuzu ve geleceğimizi) teslim ettiğimiz kişilerin sadece biri Sayın Erdoğan, bir kısmı ise sönmeyen karizmalarına rağmen çoktan bu dünyadan ayrılmışlar. Ama biz günümüzü yönetmeyi, geleceğimizi kurmayı hâlâ onların direktiflerinde arıyoruz.

Öndere suikast

Bu önder tapıcılığının karşı kutbu da on(lar)dan nefret etmek. Biz ki bir futbolcumuz yabancı bir takıma transfer olsa çok gururlanırız, Başbakanımız Time dergisi tarafından "yılın adamı" listesine konmuş diye karalar bağlıyoruz. Olur da seçilir diye bir bölümümüz aralarında şu iletiyi dolaştırıyorlar:

Sevgili arkadaşlar,
USA Time dergisinin bu seferki kapağını Recep T. Erdoğan'a ayırdığını, ayrıca iç sayfalarda kendisi ve izlediği politika ile ilgili 4 sayfalık bir makale oluşturduğunu duymuşsunuzdur.
İlk sayfada bulunan bir ankette Erdoğan'ın yılın insanı olup olmaması sorulmakta ve evet veya hayır için oylamaya sunulmaktadır.
Padişahlık hevesi içindeki bu insanın bu oylamayı kazanarak yılın adamı olmasının ne gibi sonuçlara vesile olacağını tahmin edebileceğinizi umuyor ve
sizleri bu oylamaya katılarak bu ortama fırsat vermemeye davet ediyorum.
Ne dersiniz? Kendi başbakanı (ne kadar sevmese de) "yılın adamı" seçilmesin diye kampanya yürüten topluluğa ulus denir mi?