15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen, 251 yurttaşımız öldüğü, 2 bin 196 yurttaşımızın yaralandığı, bedensel bütünlüklerini yitirdiler. O günlerde yoğun olarak yaşanmaya başlayan kıyımlarla on binlerce kişinin yaşamı yerle bir edildi. Görevlerinden alınan, evlerine, bankalarda bulunan paralarına, yerlerine, yurtlarına el konulan yığınla insan, anlatılması güç güçlükler yaşadılar.

Böyle bir gerekçe uydurmasalar, bu ülkeye bunca kötülüğü yapamazlardı. Kör topal işleyen bir parlamenter sistemde, bir Yasama, Yürütme, Yargı Erkinin olduğu yerde, ne yapsalar bunca acı çektiremezler, yönetimlerini böyle güvenceye alamazlardı.

15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan, “Darbe Girişimi” olduğu ileri sürülen olayla ilgili, kitle iletişim araçlarına yansıyan, halkın arasında dolaşan, bugüne değin doyurucu biçimde yanıtları alınamayan onlarca soru var. Bu sorular bugüne değin yanıtlanmadı, yakın gelecekte yanıtlanmayacak. Bu soruların yanıtları, demokratik bir hukuk devleti kurulabilirse alınabilecek, yanıtlanabilecek. Günümüzdeki siyasal sistem, devlet yapılanması içinde bu ve benzeri birçok karanlık olayın aydınlatılmasının olanağı yok.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu şu değerlendirmede bulunuyor:

“15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Erdoğan tek adam rejimini Kanun Hükmünde Kararnamelerle daha da güçlendirmiştir. Çıkarılan KHKler FETÖ karşıtı olmaktan çok Erdoğan’ın tek adam rejimini ayakta tutma, devlet yönetimine ilişkin yetkileri tek merkezde toplama amacıyla istibdadı tesis etmenin bir enstrümanı olmuştur.

Dahası, darbe girişimi sonrasındaki darbe, Fethullahçılardan çok solcuları, Kürtleri, barış isteyen akademisyenleri, iş isteyen işsizi, eşitlik isteyen kadını, hak isteyen işçi sınıfını, ezilen tüm toplumsal kesimleri hedef almıştır. 15 Temmuz, Erdoğan’ın “başkanlık” denen ucube sisteme yükselişi için bir basamak olarak kullanılmış, darbeye karşı duran halkın açtığı demokrasi kapısı kapatılıp faşizmin kapısı açılmıştır”.1

15 Temmuz 2016 başkaldırısı, “Allahın bize bir lütfu” diyen Erdoğan, partisi AKP, bu düşünce yapısında olanlar için büyük siyasal, ekonomik olanaklara çevrilerek yararlarına kullanılan bir araç oldu.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, İslam ülkeleri arasında kurulması düşünülen İslam Birliği Devleti çabaları, Erdoğan’ın, AKP’nin işi mi yoksa bir devlet projesi mi? Bu soruyu gerçekçi bir biçimde yanıtlayamadığımız sürece, yakın geçmişte yaşananları, bugün yaşadıklarımızı, gelecekte yaşayacaklarımızı anlama olanağımız yok.

Gerek kamusal denetim gerekse mali ve finansal kontrollerin dışında kalan tarikatlar ve cemaatlerin Atatürk ve Cumhuriyet değerleriyle mücadele ederek bugün ülkeyi getirdikleri durum ortada.

Gazeteci Müesser Yıldız, olayın boyutlarını aydınlatacak şu değerlendirmeyi yaptı:

"Biz Türk milleti olarak henüz 15 Temmuz gününün ham görüntülerini görmedik. Yani sadece belli görüntüler mahkemelere gönderildi. Devletin elinde bu görüntüler var. Yani bilmesi gerekenler bunları biliyor. Hatırlayın dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal da itiraf etti. Abdül Kadir Selvi'ye yaptığı açıklamada 'Akıncı'da neden sadece benim görüntülerim yayınlanıyor başka görüntüler yayınlanmıyor' dedi. Genelkurmay'ın her yerinde kameralar var. Biz sadece Hulusi Akar'ın merdivenlerden indirilişini görüyoruz. Yanında Mehmet Dişli, önünde Fırat Alakuş ve özel kuvvetler, arkadan koruma subayı Abdullah geliyor. Genelkurmay başkanı derdest edilmiş güya dönüyor 'Abdullah şapkamı getir' diyor Abdullah da koşa koşa şapkasının getiriyor. O Abdullah müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bir ilginç görüntü daha var. Dişli ve Akar helikoptere doğru ilerliyor. Mehmet Dişli dalgın biraz helikopterin pervanesi çalışıyor Hulusu Akar kendisini derdest eden Dişli'yi kafasını eğerek pervaneden koruyor. Madem darbeci bırak çarpsın pervane."2

Olayın iki başoyuncusu olan, zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, TBMM'de darbeyi araştırmak üzere kurulan komisyona gelip, soruları şahsen yanıtlamayı reddettikleri için de yanıtlanamamış sorular 6 yıldır ortada duruyor.

Bir başka önemli değerlendirme de şu:

“Tüm demokratik kesimlerin ve siyasi partilerin karşı durduğu darbe girişimi ardından ise AKP yeni kuracağı ittifakta yer alan MHP, Ergenekon ve devletin derin güçleriyle birlikte kendi rejimini inşa etme sürecini hızlandırdı. 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) yaklaşık iki yıl sürerken, çıkarılan yasalarla OHAL uygulamaları kalıcı hale getirildi. Meclis’te 4 partinin önergesi ile kurulan Darbe Araştırma Komisyonu da AKP eliyle işlevsiz kılındı. 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, 21 Temmuz’da kurulsa da çalışmalarına 4 Ekim 2016’da başlayabildi. Komisyon çalışmaları sonuçlanmadan AKP’li Erdoğan’ın 9 Aralık 2016’da “artık çalışmalarını bitirsinler” sözleri ardından 4 Ocak 2017’de komisyon çalışması durduruldu. Hazırlanan Komisyon raporu ise, Komisyon Başkanı olan AKP’li Reşat Petek tarafından 12 Temmuz 2017'de dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman'a sunuldu. Ancak rapor Meclis'te okunmadı ve tartışmaya açılmadı”.3

Yaşanan olayın siyasal ayağı, bilgi alma birimlerindeki yetkilileri ortaya çıkarılmadı. Yaşanan sürecin akışı bunun olanaksız olduğunu gösteriyor. Siyasal ayak içinde kim kimi ortaya çıkarabilecekti? Olayın ucu nerelere, kimlere dek uzanacaktı? Bunlar bilindiği için, siyasal ayağın ortaya çıkmasının düşünülemeyeceğini anlamak güç değil.

----------------------------------------

1. https://www.birgun.net/haber/ongorulen-onlenmeyen-ve-sonuclari-kullanilan-darbe-395370

2. https://t24.com.tr/haber/gazeteci-muyesser-yildiz-15-temmuz-gununun-kamuoyu-ile-paylasilmayan-goruntuleri-var,1046532

3. 15 Temmuz'un 6. yılı | Siyasi ayak aydınlatılmadı; yeni rejim ...https://amp.artigercek.com › haberler › 15-temmuz-un-...