“Halk beni ıslıklıyor, fakat ben, kasamdaki paralara baktıkça kendi kendimi alkışlıyorum.“
HORATIUS, Yergiler

Kaça kaçtık döneminde sırf köylerine benzediğinden mi daha uzağa kaçacak mecalleri kalmadığından mı bilinmez Cilavuz’a yerleşenlerden biri de Yeke Himmet Kişidir. Namı diğer Yalancı Hümmet. Ben gördüm mü görmedim mi hatırlamıyorum rahmetliyi.

Kimse ona nüfus cüzdanında yazdığı gibi seslenmez yüzüne karşı Hümmet Ağa, arkasından Yeke Hümmet yada yalancı Hümmet dermiş. Yeke Himmet dedenin kimse zararını görmemiş.

Zaten gidenin arkasından kötü konuşulmaz. Rahmetli yahşi adamdı derler. “Biri iki, piti sirke olmayan” (Hiç bir şeyin sahibi olmayan, birikimi olmayan) fukara, hoş sohbet bir adammış. Böyle olmasaydı Terekemeler rahmetle anmaz, ölünün arkasından konuşulmaz demez, sevilmeyenlere “derin getmiş” demekten çekinmezler.

Doğrusu Yeke Himmet Kişi için böyle diyeni duymadım hep rahmetle anılmıştır. “Yalan danışırdı ama yahşı kişiydi... “

Himmet Kişi de hikaye çokmuş. Ben torunu Tekin Hoca’dan dinledim ne bir eksik ne bir fazlasıyla demek isterdim ama, zaman ve anlatan kişinin üslubuna göre değişiklik illa ki vardır. Kim anlatırsa anlatsın özü aynı, zaten bütün Cilavuz biliyor bu hikayeyi:

“Geçmiş bir vakit, daha buralara gelmemişih. Urusun içinde yaşıyerih, Ermeniynen barabar. O zamanlar men daha balaca uşağam. (küçük çocuk). O sene ele bolluk var ele ki, sormayın getsin. İş başımızdan yağmur kimi yağer. Hangi birine yetişeh bilmer kimse. Menim indiki halıma bahmayın indi fukaradı Hümmet Ağa ama atam dedem bele miydi. Mal goyun tarla tapan iş başımızdan artıkdı. Vallah Billah azını söylüyör dilim çoğunu değil. Aha orda, Abdurahman Efendi şahit. İnanmayan ona sorsun... Bolluk ve varlık içinde üzerdih (yüzerdik). Uzatmıyem o sene dediğim kimi ele bir bolluh ele bir tağhıl vardı, Allah gene vere işte o sene harmanı gem ilen döğörüh (döven ile harman yapma, samanla buğdayı ayırma işi) bizimde hem beş çift öküzümüz bir o kadar da comuşumız (manda/ camış/camız) var.

Düzde harman döğende bizim comuşun biri gayvoldu (kayboldu). Aradıh taradığ bulamadıh. İtti getti. İlim itim oldu, yoklara karıştı.

Neyse iş dediğin nedi ki a bala, yeterki, morvetin (yardımcı çalışan), külfetin (çoluk çocuk) çok olsun o vakıt, bizde morvet de çoh, külfette.

Sap döğüldü buğdaynan saman birbirinden ayrıldı. Tohumluklar herkesin kapısında şimdi aha o gördüğün Şadman Ağanın ambarı kimi yeke (büyük) ambarlara dolduruldu. Ambardan daştı, o sene serçe de sıçan da bayram eledi.

Eppehlih (ekmeklik) buğdalar Ermenilerin değirmene getti öğüdüldü un oldu. (Ermeni değirmencinin adı gelmedi aklıma, unutmuşum. Cilavuz’da benim de gördüğüm Malakan Vaso, Vasil amca diyesim var ama olmaz, o değil.) Furgunlar (Öküz arabası), bırışkalar (at arabası, briçka) unu getirdi çuval çuval.

Rehmetlik anam hem hamarat hem titiz arvattı. Gızların gelinlerin elediği unu, erinmeden bir de özü eledi. Hemde indiki kimi değil ince elehnen bir mi iki mi eliyerdi unu. Kepeh itlere yal, goyunun kuzunun samanına katılan yem olerdi. İti de kef ederdi goyunu guzusu da. İndi bu Osmanlıda herkes nan'a muhtaç, at b. kundan arpa akdarer (ayıklıyor). Gaça gaçtık olmayaydı yahşıydı.

Neyse a canım, rehmetlih anam teknede hamuru yoğurdu tendirin başına getti, oğul uşah biz hamımız (hepimiz) hamur daşıyer anam da hem gagala (ortası delik bir çeşit pide) hem lavaş pişirerdi. Anamın lavaşı ip ince olardı feselli kimi gaymak da gatardı hamıra, boluydu ne de olsa.

Bele rapatanın (ekmeği tandırın iç yüzüne yapıştırmakta kullanılan, içi ot ya da paçavra dolu yastık biçiminde bir araç.) üstüne hamuru yaydı, tendirin içine eğildi rapatayı tendire vurmasıynan bir böğürtü sesi yayıldı. Tendirin duvarında sıcağı yiyen camış hamurun içinden böğürerek çıktı koşa koşa nahıra karıştı. Bilersiz comuş sıcağı sevmez. İten, gaybolan comuşu işte anam bulmuş oldu belece. Ele bolluk varıdı ki goca camış gaybolur, ara ara bulunmurdu.“

“İnsanlar 11’inci kattaki apartmanın üzerine çıkararak alçaktan uçan uçağa kafa atarak şehit oldular.

Bu lafı söyledi. Adamın biri. Prof. Dr. oluşuna mı bir ara rektörlük yapmasına mı eski bir vekil oluşuna mı neye yanalım. Neyin derdine düşelim. Diplomalısı böyle. Bunların okuttuklarının vay haline. Vay halimize, vay ki vay.

Sıradanı yok hep aynı, şehit uçağa kafa atar, sabık Nazır’a göre, “aya dört şeritli yol yaptık desek inanan seçmenler var. “Bu seçmene bakılsa dünya bizi kıskanır. “En kahraman Rıdvan”, Malkoçoğlu, Tarkan, “Dünyayı Kurtaran Adam” bir yana, 15 Temmuz “gazi”sinin tişörtüyle tankı durdurması bile ne kadar da naif kalıyor bunun yanında. Cemaat imam meselesi...

Yeke Hümmet Kişi milleti yönetmeye aday değil, milletin “Toyunda toy çalmak”dır işi. (Düğünler katılıp orayı şenlendirmek) gibi anlattıkları, yalanları beyazdır, palavraları kimseyi aptal yerine koymuyor eğleniyor dinleyenler bir tek lafına inanmasa bile. Fukara Hümmet zenginliğin hayalini geçmişte kurar. Yoktur bir beklentisi. Bilir olmayacağını. Hırsızlık arsızlık nedir bilmez. Bildiği tek kusur beyaz yalan hepsi o kadar.

Beyaz Yalan

Nasılsın, diyorlar

iyiyim, diyorum.

çok iyiyim...

Ah, yastığıma sorun siz onu.

Her gece, her gece

sırılsıklam gözyaşından...

Gülsüm Cengiz

Oysa bu prof titrine sahip yalakalar, aslına yabancılaşan vekiller, müteahhitler, ihale kovalayanlar ulufelerle, sadakalarla, mülakatlarla halkı kendine muhtaç ettirenler, kasalarındaki paralara baktıkça kendini alkışlayanlar bilmelidir ki, gaz vermekle bir şey olmayacak ama hamaset bunların özünde var. Terekemenin dediği gibi, “Adamın ahmağı gayganahtan pay umar” (Gayganah bol tereyağlı omlet). Yediler bitirdiler hala pay değil gayganahın tamamının peşindeler. “Sıçannan doğan keseğen olar” demiş ya Terekeme, her biri kemirgen olmuş vesselem. Yel ile geldiler sel ile gidecekler. Halk sel olup önüne katıp kovalayacak bunu bildikleri için hamasetten vazgeçmiyorlar...

Halk ayağa kalktığı zaman eli şaltere vardığında, birleştiğinde rapatayla değil lapatka ile (kürek) sömürücünün ağzının üstüne vurur. Halkın ıslığı ve alkışı kargış olacak buna şüphe yok...

_________

*Yel ile gelen sel ile

gider