II. Abdülhamit döneminde, Hamidiye Alayları vasıtasıyla on binlerce Ermeni’nin katledilmesinin üstü, kendisine muhalefet eden ve 1908’den sonra iktidarı da önemli ölçüde elinde bulunduran İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarafından, örtülmeseydi 1915-16 yaşanır mıydı?

İTC ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın plan ve kontrolünde sistematik bir biçimde yüz binlerce Ermeni’nin boğazlanması, yüz binlercesinin Suriye’nin Der-Zor çölüne gönderilmesi suretiyle gerçekleştirilen soykırımın sorumluları, Divan-ı Harb-i Örfi ve sonrasında Malta Mahkemelerinde göstermelik olarak değil de sistematik katliam suçlamalarıyla yargılansaydılar, Kemalist Cumhuriyet kuruluşuna yeni katliamlarla başlayabilir miydi?

Kemalist Cumhuriyet Malta’da İngiliz esirler karşılığında serbest bırakılan savaş suçlularını yargılasaydı, Dersim 38 Katliamı yaşanır mıydı?

1915-16’da sistematik yok etme ve sürgün eşliğinde Anadolu’dan neredeyse tamamen silinen Ermenilerin malları, Kemalist Cumhuriyet döneminde hak sahiplerine usulünce iade edilseydi, 6-7 Eylül trajedisi yaşanır mıydı?

Maraş Katliamı’yla yüzleşebilseydik Çorum’da bir yenisi olur muydu, Çorum’u mahkûm edilebilseydi, Madımak Otel’i 35 cana Kerbela olur muydu?

Sivas’taki Kerbela’ya su serpilseydi, Gazi’de 17 insanımız kirli tezgâhlara kurban edilir miydi?

Binlerce insanımızın “faili meşhur” apoletli-apoletsiz katilleri, TV programlarına çıkarılıp “devletin bekası için yaptık” dedirtilmeseydi, Trabzon’da Rahip Santoro, bir yıl sonra Malatya Zirve Yayınevinde üç Hıristiyan ve Sevgili Hrant bizzat devletin tüm birimlerinin bilgisi dâhilinde katledilebilir miydi?

Tüm bunlar yaşanmasaydı, Roboski’de 35 insan F-16 füzeleriyle paramparça edilebilir miydi?

Roboski’de sınırdan katır sırtında çay-şeker taşıyan 17’si çocuk 35 insanın muzaffer! Türk pilotları tarafından vurulması emrinin kim tarafından verildiği ortaya çıkarılsaydı, Suriye’de üçüncü yılına giren savaşa devletin tüm olanaklarını kullanarak başta silah olmak üzere, kimyasal dâhil her türlü mühimmat Milli İstihbarat Teşkilatı yönetmenliğinde muhalif iddialı radikal gruplara tüm dünyanın gözü önünde taşınır mıydı?

Türk Hükümeti’nin Suriye’de Alevi-Kürt-Ermeni katliamı yapan radikal İslamcı gruplara açık bir biçimde verdiği desteğin yargılanmaması nelere mal olacak onu hep birlikte göreceğiz.

Osmanlı’nın son dönemlerinden günümüze kadar getirmeye çalıştığım (şüphesiz atladıklarım var) ve adına “olmasaydı olmazdı” dediğim trajik ve sistematik olaylar birbirini besleyen ve yeniden üreten bir yapıya sahip. Birinin sorumlularının yargılanması ya da cezalandırılması belki de diğerinin gerçekleşmesi önünde bir engel teşkil edecekti. Ancak tam tersi oldu, her dönemin katliamcı kişi ve kurumları bir sonrakine miras olarak kaldı, yeniler eskilerden öğrendiklerini onların da hakkını teslim ederek yeni formlara büründürmek suretiyle devam ettirdiler.

24 Nisan 2014 Ermeni Soykırımı’nın 100.yıldönümü olacak. Soykırımın Türk Hükümeti tarafından kabul edilmesi yönünde Ermeni çevreleri tarafından yapılan çalışmalar Türk Hükümetini oldukça rahatsız ediyor. Nasıl etmesin, 1915’in kabul edilmesi demek,1890’lardan günümüze kadar bu topraklarda halklara karşı işlenen tüm suçların da kabul edilmesi anlamına gelecek. Yani yukarıda sıraladığım devlet eliyle işlenen tüm suçların ifşa olacak. Bu da pek mümkün gözükmüyor.

Başka bir yol da mümkün, o da yüzleşmek, yüzleşmek, yüzleşmek.