Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde PKK saldırısında şehit olan 10 askerin cenaze törenlerindeki acı, gözyaşı ve öfke, artık “terör” boyutlarını aşan “ayrılıkçı” savaşın, çocuklarını Doğu’ya gönderen aileler üzerinde yol açtığı ağır travmayı yansıtmaktadır.
30 yıldır devam eden sorun giderek derinleşmektedir.
Ve kayıpların önünü alabilmek için ne iktidarın “terörü görmezlikten” gelme isteği gerçekçidir ne de medyanın Şemdinli dağlarında bir masa, sandalye fotoğrafıyla “terörü magazinleştirme” gayreti yeterlidir.
PKK, “Arap baharı”nın bölgesel etkilerinin sağladığı avantajla “Kürt sorununu” ancak silahla çözülebilecek “devrimci halk savaşı”na dönüştürmeye çalışmaktadır.
Ankara’ya göre PKK’nın bu yaz başlattığı saldırılar “ölümüne” düzenlenen “intihar eylemleridir.” Örgüt Hakkari üçgenindeki karakollardan sonra Şemdinli, Beytüşşebap gibi ilçeleri kalabalık gruplar ve ağır silahlarla kuşatmakta ancak TSK’nın hava desteğiyle püskürtülmektedir.
O arada onlarca asker şehit olmaktadır.
PKK’nın geçmişte yaptığı eylemlerde tek bir askerin bile burnu kanasa “kıyamet kopardı!”
Her seferinde 10’lara, 20’lere çıkan ölümler “şehitlik” mertebesiyle kutsandığı için acılar külleniyor.
Gelinen noktada asker-sivil ülkeyi yönetenler çaresizdir.
Bu durumda “PKK’yı etkisizleştirmek” Anadolu’dan ve daha çok Batı’dan “askerlik hizmeti” için Doğu’ya giden çocukların omzuna yüklenmiştir. Onlar sınır karakollarında, arazide yurt savunmasının gereğini yapıyorlar ama giderek daha fazla sayıda PKK’nın gece baskınlarıyla, mayın tuzaklarıyla yaşamlarını kaybediyorlar.
Bir ülkede otuz yıldır süren “iç çatışma” varsa bunun adını “terör”le sınırlayamazsınız.
İrlanda ve İngiltere’de, İspanya’da da benzer sorunlar yaşandı ama “ayrılıkçı” hareketler salt askeri önlemlerle değil, siyasi müzakere yoluyla, Anayasal ve yasal, demokratik yoldan çözüldü. Haklar ve özgürlükler daraltılmadı, aksine genişletildi. Çünkü oralarda “terör”e kitlesel tepkiler verildi.
Bizde ise her cenaze töreni Anadolu’nun büyük çaresizliğini yansıtıyor.
Öfke ve travma katlanıyor.
Radikal’de dün Pınar Öğünç’ün, politik şiddet ve travmalar konusunda çalışan ve Bilgi Üniversitesi’nde bir seminer programı yöneten psikolog Murat Paker’le söyleşisi tam da günümüzün “çözümsüzlüğüne” işaret ediyordu.
Paker, “Çözümsüzlük ihtimali artıyor ve üzgünüm bunun sonu kapsamlı bir iç savaş olabilir. Türkiye Çekoslovakya değil, dostça ayrılalım diyemez. Acilen bir şey yapılmaz da böyle birkaç yıl sürerse Kürtlerin de Türklerin de önemli bir kısmı artık bir arada yaşamak istemeyecek” diyor.
Buradan çıkışın yolu daha fazla tartışmak, konuşmak, siyasi çözüme açık olmaktır.
Aksine baskılar Türkiye’yi “Suriyeleştirir.”
Esad’a benzetir!