Muharrem İnce, son 2 – 3 haftadır gündemi işgal eden “Bomba açıklamalar” ile dolu basın toplantısını dün yaptı ve iktidar kontrolündeki medya da tam kadro oradaydı. Tayyip Erdoğan’ın herhangi bir açıklamasında bile o anki yayınını palas pandıras kesip canlıya geçen bu kanallar, elbette yine Saray’dan aldıkları talimatla bu kez Muharrem İnce’nin peşine düşmüşler. Üzücü olan tek şey, bu kişilerin kendilerine gazeteci demeleri, basın kartı taşımaları. Peki, Muharrem İnce neyi açıkladı? Bin Günde Memleket Hareketi adı altında 4 Eylül’de Sivas’tan başlayarak tüm Türkiye’yi ekibiyle beraber gezeceğini, alternatif bir siyasi arayış olduğunu ve CHP’den de istifa etmeyeceğini söyleyip CHP’nin Kılıçdaroğlu yönetimini de Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kendisini yalnız bırakmakla, iktidara karşı etkisiz muhalefet yapmakla suçladı. Açıklamanın tamamını, şuradan okuyabilirsiniz. O zaman gelin çok uzatmadan Muharrem İnce’nin bu açıklaması ile Memleket Hareketi’ni; teknik, içerik, CHP tarafı ve iktidar tarafı başlıklarında hızlıca bir analiz edelim. Bakalım hakikaten tüm bu gündemin ve tantananın kısa ve orta vadede karşılıkları olur mu?

Memleket Hareketi’nin Tekniği ve İçeriği

Öncelikle teknik yönünden bakalım. Muharrem İnce, şu anda CHP milletvekili değil MYK üyesi de değil PM üyesi de değil. Sadece CHP üyesi ve CHP’nin son Cumhurbaşkanı adayı olması da dahil partide milletvekilliğinden grup başkanvekilliğine kadar üst düzey görevlerde bulunmuş bir üye. Kendisinin partiden şu anda istifa etmeyip salt siyasi kimlik olarak bağımsız bir siyasi hareket başlatması da CHP’yi en üst seviyeden bağlamıyor esasen. Diğer yandan burjuva demokrasisinin artık hiçbir anlamda toplum yaşamına çözüm sunmayan dar, parti temelli anlayışını dışarıda bırakarak bir nevi sine-i millet tarzında sivil politik hatlar oluşturmak, teknik olarak bugünün ihtiyacı. Bu nedenle siyaseti, sermaye düzeni ve baskıyı meşrulaştırma aracı haline gelmiş meclisten taşırma hamlelerini, ben değerli buluyorum. Bu tür yaklaşımlar, demokrasiyi de geliştirme açısından faydalı. Diğer yandan bu hareketleri sonuçlandırma yoluna girildiğinde İnce veya benzer girişimcilerin, partilerinde kalması da pek mümkün değildir. Muharrem İnce de bunu gayet iyi biliyor ve bence taktik olarak CHP’li olmayı değerli kılıp orada olmanın gücünü de bu hareketin başlangıcında kullanmak için şimdilik partisini bırakmıyor. "Ayrılsam bile Cumhuriyet Halk Partisi'ni yıpratmak için değil, kurtarmak için ayrılırım; tıpkı Atatürk'ün işgal altındaki o zamanki başkentimiz İstanbul'u kurtarmak için ayrılıp Ankara'ya gitmesi gibi." sözüyle de bu kaçınılmaz duruma saygın bir zemin hazırlıyor.

Gelelim içerik yönüne. Elbette biraz da ayaküstü yapılan bu açıklamalar, hareketin içeriğini tam anlamıyla anlatıyor kabulüyle birtakım yargılara varılamaz. İnce’ye Cumhurbaşkanlığı seçiminde yürekten destek sunan ve onun kazanacağına canı gönülden inanan insanların çoğunda, seçim gecesi performansı yani Muharrem Bey’in ortadan kayboluşu, İsmail Küçükkaya’ya attığı “Adam, kazandı” mesajı vesaire, derin bir hayal kırıklığı yarattı. O gece, bu nedenle kendisinin peşini bırakmıyor. O da açıklama içeriğinde bu konuda CHP yönetimini suçladı, yalnız bırakıldığını ve devamında da dışlandığını söyledi. Ben, kendi ihmallerinin de olduğunu düşünerek bu açıdan kendisine hak veriyorum keza Kılıçdaroğlu’nun İnce’yi aday göstermesini, ben 2014 yerel seçimlerinde İBB için Mustafa Sarıgül’ü aday göstermesine benzetiyorum. İkisi de içine sinmedi ama tabanında oluşan talebi de es geçmek istemedi. Ancak devamında onların da ayağına dolanmasını engelledi.

CHP’ye eleştirileri dışında ise İnce’nin açıklamasının içeriğinde Kürtler de vardı. 40 yıllık mücadele ile bedeller ödeyerek ve hala ödemeye devam ederek insanlara Kürt realitesinin varlığını ve Kürt demeyi öğreten Kürt siyasetinin bir başarısı olarak İnce de İBB seçimleri başta olmak üzere yerel seçim galibiyetlerini, HDP desteğine ve bunu da “Bu başarıyı küçümsemiyorum ama elimize taş basıyoruz, bu Erdoğan'ı cezalandırmak istiyoruz onun için size oy veriyoruz diyen Kürtleri yok sayamazsın." sözleriyle çok doğru özetlemiş ve Kürt demiş. Doğulu, Kürt kökenli, bölgeden gelen… gibi laflar etmemiş. Bunun dışında iktidarı, artık aklı başında herkesin gördüğü şekilde sertçe eleştirip “Mavi vatan” savunmasında da iktidara destek olunmasını istemiş. Özetle Muharrem İnce’nin, tekçi, Türkçü, seküler birinin Kürtlerle tanışmış ve zaman içinde evrensel demokrasiden de nasibini almaya başlamış, iktidardan haliyle şikayetçi ama tam olarak da özgün bir çizgi çizemeyen bir profili var. O çizgiyi çizmeden de süreklilik sağlama şansı pek yok. Tıpkı Babacan ve Davutoğlu gibi çıkışların da henüz çizemediği ve çizmesinin de zor olduğu gibi.

CHP ve AKP Taraflarında İnce Etkisi Ne Olur?

Önce CHP tarafına bakalım. Kılıçdaroğlu, muhatap olmamayı seçiyor. Çünkü üstüne gitse hem demokratlık imajı bozulacak hem de etkileşim vererek puan kazandıracak. Daha önce şu yazımda CHP Kurultayı’nı eleştirmiş ve İlhan Cihaner’in çıkışını değerlendirmiştim. Dün İnce de kendi penceresinden bu kurultayın oldu - bittiye getirilmesini eleştirdi. CHP tarafında şunu net olarak söylemeliyiz. Kılıçdaroğlu; İyi Parti ve Saadet ile başlayıp bir koldan HDP’yi kaybetmeden bir koldan da DEVA ve Gelecek gibi partilerle devam ettirmeyi planladığı Genişletilmiş Millet İttifakı projesinde belli ki kendi partisinin tamamını ikna edememiş. Buna partiyi destekleyen yurttaşlar da dahil. Kurultayda başka adayların çıkması değil bunun kanıtı, ikna olup yine de aday olabilir. Bir programda ortaklık sağlanır ama aday çıkar; “Bu anlaştığımız programı ben daha iyi uygularım” der. Burada ise her aday, başka bir program önerisiyle çıkıyor. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu, bu süreci belki kısa vadede iktidar cephesine karşı iyi yönetti ama kendi partisi ve çevresinde durum o kadar iyi değil ve sağ partilere bu kadar güvenerek de sürekliliği olan bir çıkış bulamayacağını artık anlamalı.

Son olarak AKP kontrolündeki medya ve Bahçeli’nin Muharrem İnce sevdasına bakalım. İnce’nin basın toplantısında söylediği "Yandaş medyaya gelince. Bana olan yakınlığınız gözlerimi yaşartıyor. Ne kadar çok beni seviyormuşsunuz da ben anlayamamışım! Ama memleket hareketi gerçekleri haykırmaya başladığında ekranlarınızı bana kapatacağınızı biliyorum ama merak etmeyin memleket hareketi medyayı da özgürleştirecektir." sözlerini sevdim. Erdoğan – Bahçeli koalisyonun Muharrem İnce’yi Atatürkçülük, yerli – millilik gibi kalıplar üzerinden niteleyerek desteklemesinin bir önceki yazımda da söylediğim gibi bir plana bağlı olarak değil “Nereden ne tutturursam” kafasında günübirlik hamleler olduğunu söyleyeyim. Bugün Türkiye’nin neresinden tutsan elinde kalan siyasal – sosyal – mali tablosunun sorumlusu olan iktidar cenahının tek derdi, faturayı ödememek. Bu nedenle gözümüzü oraya değil yeni hareketlere, üretimlere ve değişime dair sonuçlara çevirmemiz daha doğru.  Memleket Hareketi de dahil tüm sivil demokratik arayış ve çözümlerin artarak, güçlenerek katılımcı, çoğulcu ve kapsayıcı bir siyasetin inşa edilmesi şart.