“Sanat ve sanatçının dünyasını sinemayla buluşturan, yaratıcı süreçleri sanatçının kişiliğiyle ele alan filmler; ya da edebiyat yapıtlarını beyazperdeye taşıyarak bir kez daha ölümsüzleştiren uyarlamalar festivalin büyük ödülü Altın Lale için yarışıyor. Uluslararası Altın Lale Ödülü, İKSV eski yönetim kurulu başkanı ve İstanbul Film Festivali kurucularından Şakir Eczacıbaşı adına veriliyor”

IKSV’nin Uluslararası Yarışma bölümünde gösterilecek filmler hakkındaki üst başlık açıklaması böyle. Ancak Bakur/Kuzey filminin Kültür Bakanlığı tarafından kayıt tescil belgesi olmadığı için gösterimi engellendiğinde, bunu haklı, haksız sansür kabul eden birçok katılımcı, festivalden filmlerinin gösterimini çekince, İstanbul Film Festivali de yarışacak belgesel kalmadığından tüm yarışmaları iptal etti. Programın akışında değişiklik yapmak istemediği için, gösterimden filmlerini çeken ekibin aynı saatte sinemada bulunup söyleşi yapmalarını istedi ama bunu kimler yaptı bilmiyorum.

Ben “Taşa Yazılmış Hatıralar”, filmine gitmek istediğimde gişedekiler bana gösterimden kaldırıldığını söylediler ama istersem söyleşi olacağı hakkında bilgi vermediler. Belki o gün söyleşi yoktu, bilemiyorum. Ben de parçaları sonradan birleştirdim zaten.

Bu sansürden etkilenen iptal dalgası Ankara Film Festivalini de etkilendi, onlarda sadece yerli filmler için uygulanan kayıt tescil belgesi kuralını protesto ederek orada ki kısa film ve belgesel yarışmasından filmlerini çektiler. Ya da ben öyle anladım.

Konuştuğum kısa filmi gösterilecek olan genç bir yönetmen, ortada adaletsizlik olduğunu, zorunluluk olmayan belge yüzünden bazı festivallerde filminin gösterildiği şimdi aynı nedenden başka bir filme gösterim yasağı konmasının saçma olduğunu söyledi.

Bunlar sansürle birlikte öğrendiğim yeni bilgiler eksik olabilir.

Seyrettiğim filme gelince efendim, yönetmen Anna Melikyan’ın Star filmiydi. Uluslararası Yarışmada Altın Lale için yarışacaktı. Onun da Beyoğlu sinemasında söyleşili film gösterimi vardı ama ben o saatlerde atölyede olduğum için yine Rexx sinemasında seyrettim filmi.

Ermeni asıllı Rus yönetmen Anna Melikyan, bu filminden önce çektiği Rusalka/Denizkızı (2007) ile adından çok söz ettirmiş. Berlin ve Sundance Uluslararası Film Festivallerinden ödülle dönmüş. Rusalka’nın hikayesi, Andersens masallarından olan “Küçük Deniz Kızı”ndan esinlenmiş yönetmen ama ondaki gibi mutlu sonla bitirmemiş hikayesini. Orada da doğa üstü yetenekleri olan, tek hayali balerin olmak olan bir deniz kızının hayatı etrafında geçiyor zaman. Orada zengin insanlar var, o kadar uçuklar ki doğum gününde birbirlerine aydan arsa satın alıp hediye ediyorlar. Bunun için ellerinde resmi bir sertifika olması onları tatmin ediyor. Evine pahalı bir teleskop alan adam, yıldız görmediği gökyüzünde satın aldığı arsanın hayalini kuruyor.

2014 yılında yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiğini Star filminde bu sefer Sinderalla masalının etkisinde bir hikaye yaratmış.

Anna Melikyan, Rus halkının masalları hep çok sevdiğini, doğaları gereği romantik ve çocuksu olduklarını, bu yüzden masalların ülkelerinde hep popüler olacağını söylüyor.

Star filminde üç ana kahramanın hikayesi birbirinin içinden geçiyor. Filmde, yetenek yoksunu ama bir o kadar yıldız olmaya kararlı genç bir kız var. Doğal bir güzelliği olmasına rağmen bedenine takmış kafayı, hayallerine kavuşabilmesi, ünlü olabilmesi için önünde beş engeli olduğunu düşünüyor. Dişine elmas taktırması lazım, memelerini yaptırmalı, dudaklarını, bacalarında dört boğum olmalı, diğerini unuttum. Onları yazmış baraka gibi oturduğu evin kocaman tahtasına, hayran olduğu oyuncuların resimlerini yapıştırmış. Nefes almadan çalışıp para biriktiriyor, seçmelere katılıyor. Hızlı temposu var, ben oturduğum yerde, Allah’ım ne salak bir kız, bunun gibi ne çok insan var dünya da diye düşünüyorum tabii ukala ukala.

Başka bir evde, bu ev kocaman, her şey burada derya deniz, robot gibi ama nefes kesen güzelliğe sahip bir kadın, sürekli kırmızı seksi giysiler içersinde, saçları kısacık ama buz gibi bakışları, kırmızı dudakları var diğer istediğinin en şahanesinden. O da aynanın karşına geçmiş güzelliğin son rötuşlarını yapıyor. O sırada banyodan, hasta görünümlü çıplak ona göre yaşlı bir adam çıkıyor. Elinde şeffaf bir kutu, içinde Gayta (insan dışkısı), onu kadının makyaj malzemelerinin yanına koyuyor. Sonra birlikte ışığa tutup inceliyorlar. Bir tuhaflık var mı diye. Adam aman ha diyor doktora zamanında götür. Sıcaklığını kaybetmesin diye kadın onu termosa koyuyor, hiç istifini bozmadan, çekip gidiyor.

Sonradan anlıyoruz ki efenim adam hastalık hastası, kalbinden rahatsız ayrıca ve sürekli kendiyle ilgili böyle saçma sapan tahliller yaptırıp duruyor.

Sevişecekleri zaman soyunuyor, saatine bakıyor, kadına hadi soyun bugün çiftleşme vaktimiz diyor falan.

Kadında bu adamdan çocuk istiyor. Böylece adam öldüğünde, koşulsuz, şartsız adamın paralarının bir kısmına konmuş olacak. Konmuş olacak çünkü adamın bir de başka bir çocuğu var, bu kadından ve babasından nefret eden, ne derse tersini yapan bir çocuk.

Okula gitmiyor, kafasına göre takılıyor işte.

Bir barda bizim beşhedeflikülkesi kızla karşılaşıyor. Kıza kendisini hırsız olarak tanıtıyor orada çalışıyor aynı zamanda. Kız, madem hırsızsın hayırlı bir şey yap bari, benim için para çal diyor. Ben yine Allah’ım ne bencil yaratık diyorum içimden. Bu arada kız yeni işinde, bir havuzun içinde denizkızı kıyafetleriyle öyle aksesuar gibi duruyor ama önemli değil onun için çünkü hedefleri için para kazanması gerek. Bir komşusunun köpeğini gezdiriyor arada. O yaşlı adam da on senedir hiç dışarı çıkmamış. Dışarıyı merak etmiyor. Evindeki kıymetli, değerli eşyalarını onarıp oturuyor, sırasını bekliyor bir manada.

Kırmızılırobotkadın üvey oğluyla hiç anlaşamıyor, oğlan bir gün onun evde bir dergi için düzenlediği roportajı berbat ediyor. Kadın o gün yeşiller giymiş iyi aile tablosu çizmek niyetinde, oğlanı da bir takım vaatlerle oturtmuş masaya ama oğlan beslediği hamam böceğini salıyor mükemmel masaya ve ortalık tarumar oluyor. Kadından planladığı işin boka sarmasına acayip sinirleniyor. Hatta nişanlısının gaytasını unutuyor yani zamanında götürmüyor tahlile o da mikrodalgada ısıtmaya kalkıyor ısısını dengelemek için fazla ısıtınca kapalı kap patlıyor, burnunu tutup, üveyoğlu alay ederken onu da sineye çekip götürüyor doktora.

Güzel olduğundan mütevelli kibirli bir kadın o yüzden insanlara hoyrat davranıyor ve her şeyi elde edebileceğini düşünüyor. Bu arada kredi kartını kaptırıyor yanlışlıkla oğlana, oğlan o kartla hırsızlık rolünü daha bir pratik hale getiriyor.

Kırmızılırobotkadın aynı zamanda bir galeri açmaya çalışıyor, bunları tabi hep nişanlısının parası ve prestiji ile yapmayı planlıyor. Adamın umurunda değil parasıyla ne yapıldığı o kolundaki saati ayarlamış, alarm çaldığında ilaçlarını içiyor. Kalbinde ritim bozukluğu var. Ölmekten buz gibi korkuyor. O yüzden buz gibi galiba.

Bir gün hamile olup olmadığını öğrenmek için kan tahlili verdiği hastanede bir heyet onu karşısına alıp sayın bilmemkim diyorlar kırmızılıkadına, adını soy adını aheste tespih çeviren doktor bastırarak söylerken hemşirelerin gözleri felfecir okuyor. Siz dünyada nadir görülen bir hastalığa tutulmuşsunuz. Dünya da bu hastalıktan (atıyorum) 15 kişide var henüz bizim ülkemizde beş kişide, bunlardan bir tanesi sizsiniz. Sizden ricamız ömrünüz şurada kalmış bir ay gelin geleceğin hastalarına yardım için organlarınızı bağışlayın. Nasıl olsa bir aya öleceksiniz, biz sizin organlarınızı inceleyelim, gelin araştırmalarımıza yardımcı olun. Size psikolojik destekte vereceğiz. Kadın önce bön bön bakıyor bir doktora bir etraftaki hemşirelere, beyaz dişleriyle anı yırtar gibi kahkaha atmaya başlıyor sonra da kalkıp gidiyor oradan.

Eve geldiğinde hastalıkhastasınişanlısı soyunup yatağın köşesine oturuyor. E hadi soyunda çocuk yapalım diyor. Kadın bıkkın, adamla sevişmeye başlıyor sonra adamın suratına, senden nefret ediyorum diyor. Kaç kere söylüyor unuttum. Adam da hönk diye kalıyor elbet, ama ölmüyor.

Satın almak istediği hangara gidiyor, orada ki palyaçokılıklıadam, onunla da flört ediyordu bir zamanlar, hiç yüz vermiyor bu sefer kadına, güzelim sen almayınca burasını başkasına sattım o burayı galeri yaptı diyor. Güzel bir kadın, yeşil seksi elbisesinin içinde, almış gazetecileri karşısına, duvarlarda kocaman fallos tabloları, sanat aleminde ki icraatlarını anlatıyor.

Kırmızılıkadın spor arabasına atlayıp eve geri gelmek istediğinde ise kapıda ki güvenlik onu içeri almıyor. Lan manyak mısınız açın kapıyı diyor ama, nafile. Üstelik arabadan çıkıp onlara tekmeler savurayım derken anahtarları da kaptırıyor.

Bu sefer, yayan üzerinde pahalı çizmeleri, çantası ve leopar kürküyle, kaderine lanet ederek yürümeye başlıyor. O sırada köhne motoruyla nişanlısınınoğlu, onu yoldan alıp gideceği yere götüreceğini söylüyor. Yolda oğlanın sırtına huzurla sarılıp, rüzgara bırakıyor kadın kendini. Birlikte küçük kızın çalıştığı bara geliyorlar. Orada kız, mavidenizkızı kıyafetinin içinde aksesuar olarak işini yaparken kadın barda kendini kaybedene kadar içiyor. İş parayı ödemeye gelince tüm kartlarının iptal olduğunu öğreniyor.

O zaman özüne dönüyor, çıkarıyor çizmelerini ayağından, en doğal sarhoş haliyle şişme havuzun içindeki kızlara, çekilin kızlar öyle durulmaz, deyip balıklama suya atıyor kendini ve bir süre nefes almadan suyun altında, donmuş gibi duruyor.

Sabah uyandığında köhne bir yerde gözlerini açıyor, yenimemeleriniyaptırmışkız elinde kahvesi, memelerin altında dikiş izleri, ona neşeyle gülümsüyor.

Dehşete kapılan kadın, kızı bir süre izliyor, kız hedefinde bir basamak daha ilerlediği için gayet mutlu, memesinin üstüne fincanı koyuyor, aynada kendini seyrediyor. Kahve ister misin diyor, kadına. Sonra ona isterse birlikte kalabileceklerini, odanın kirasını paylaşabileceklerini, zaten oda arkadaşı aradığını, bedenine yaptıklarının çok masraflı olduğunu, çok para kazanması gerektiğini söylüyor. Kadın onu sessizce dinleyip, teklifine teşekkür ederek ayrılıyor kızın yanından. Dostları olduğunu, bir süre onların yanında kalacağını söylüyor kadın. Ama onlarda sadece akıl veriyorlar ve hepsi kendi sudan mazeretlerini beyan ediyorlar sonunda küçük kızın yanına geri dönüyor kadın.

Hiç sorgulamıyor küçük kız, seninle ortak arkadaşımız var, üstelik o iyi biri bana yardım ediyor diyor.

Kadın, oğlanın gerçek durumunu açıklamadığını anlayınca oğlana diyor ki babanın kasasının şifresini biliyorum. Git oradaki parayı al yarısını da bana ver, olur diyor çocuk.

Şifre, oğlanın doğum günü tarihi, doğum günümü hatırladığını bilmiyordum diyor oğlan. Hatırlıyor, yoksa kasayı açamaz diyor, kadın.

Oğlan gidip kasadaki bütün parayı çantaya doldurup kıza vermek üzere bara geri geliyor. Barda kızın soyunma odasına girdiğinde onu yabancı bir erkekle öpüşürken görüyor. Hayal kırıklığına uğruyor. Çantayı yanına alıp bir köprünün üstüne çıkıp tam intihar edeceği sırada yanına yaklaşan bir adam, dur diyor bekle.

Çocuk da durup adama bakıyor, ne diyecek diye, adam cep telefonunu çıkarıp, hadi diyor atla. Oğlan şaşıyor. Dikkati dağılıyor. Git buradan diyor, adam ısrarcı, telefonu ona tutup hadi diyor atla. O zaman çocuk telefonu bana ver, sen şu çantayı al git başımdan diyor. Adam çantayı alıp gidiyor. Oğlan da suya atlıyor, yüzerek başka bir yerden çıkıyor.

Oğlanın, ruhsuzmanyakbabası bir türlü çocukla iletişime geçmeyi beceremediği için oğlunu, adam tutup izletirmiş meğer. O adamlar sürekli rapor verirlermiş babaya. Çantayı alıp adam, babaya götürüyor buyurun bu sizin, oğlunuz da yüzerek karşı kıyıya geçti diyor.

Peki, nişanlım diyor baba. Valla siz bana oğlunuz için para ödüyorsunuz onu bilmem, diyor muhbir adam. Öbürü de boynunu büküyor, içinden ama.

Bu sırada bizim bu ıslak çocuk acil hastaneden aranıyor, bir gidiyor ki meşhur olmak isteyen kızın ağzı burnu kırılmış. Dudaklarına silikon yaptırmıştı şebeğe dönmüştü zaten bir de dayak yiyor, soyunma odasında öpüştüğü çocuktan. Dişindeki sahte elmasta kırılan dişiyle zayi oluyor. Memelerine bir şey olmuyor galiba. Diyor ki zaten ucuza yaptırmıştım, sağlıklı değildi bu dudaklarım, şimdi bak ne hale geldi. Ya ölürsem. Oğlan salak kadın derdi yüzünden iyice salağa dönmüş zaten aşık bir de ıslak teselli etmeye çalışıyor kızı.

Bu arada artık üvey anne adayı olan kadınla da iyi anlaşıyorlar. Kadın tüm zırhlarından sıyrılmış, zaten ölecek, bir rehavetle geziniyor ortalarda. Bu gençlere de bağlanıyor aslında. Zaten onlardan başkada onu olduğu kabul eden kimse yok etrafında.

Genç kızla birlikte kendilerini çırılçıplak boyaya bulayıp büyük beyaz kayıtların üzerinde yuvarlanıyorlar. Kadın kırmızıya boyuyor kendini, genç kız ise maviye. Kağıtlara çıkan bedenlerinin şekillerini şaklaban galericiye götürüp satmak istiyor kırmızılıkadın, ölücem diyor, bunlar ben öldükten sonra çok para eder. Benim paraya ihtiyacım var sen o yüzden şimdiden ver parasını. Kocaman galerinin içinde bisikletle gezen şaklaban kılıklı oğlan, valla güzel de sen öleceğini ispatlayan bir rapor getirmeden ben bu resimleri almam kusura bakma diyor.

Bu sırada kadını evden kovduğuna pişman olan panikatakruhsuzkocaadayı oğlunun çalıştığı yere gelip oğlunu sevgilisini hayatında görmediği kadar neşeli, keyifle dans ederken görünce, acayip şaşıyor. Lan bunlar kedi köpek gibi birbirini yiyordu diye aklından geçiriyor herhalde. Kadın, adamı görünce kahkahası yüzünde donup eğlencenden uzaklaşıyor tek başına gidip dışarıda oturuyor. Adam yanına gelip, ne zaman döneceksin diyor. Hiçbir zaman diyor kadın.

Bu arada filmde (kırmızılılıkadın ) Severja Yanusauskaite, en iyi kadın oyuncu ödülünü kesinlikle hak ettiği bir performans sergiliyor, özellikle son sahnelerde.

Adam kös kös evine dönüyor. Ertesi sabah oğlan yanında kızla eve geliyor. Küçük kız, kocaman evi, oğlanın babasını görünce dehşete düşüyor kaçmak istiyor ama oğlan engelliyor kızın gitmesini. Babasına, bu benim arkadaşım, karım olacak, evleneceğim onunla diyor. Adam, kolay gelsin diyerek odasına çekiliyor.

Kız, bir sabah televizyona bakıp çığlık çığlığa şarkı söylüyor kötü sesiyle. Oğlan babasına diyor ki hani senden aldığım o para var ya lazım bize çünkü karımın bacaklarında dört boğum olması lazım, öyle olmasını istiyor. Adam kızın ince uzun bacaklarına bakıyor, hımm diyor tamam, al.

Oğlan bu paranın yarısı senin diyor kıza, diğer yarısını söz verdim o alacak.

O sırada hışımla eve kırmızılıkadın giriyor, baba hevesle ayağa kalkıyor, kadın onu eliyle itip seninle konuşmaya gelmedim diyor. Oğlanı bir köşeye çekip ona bağırmaya başlıyor. Bir yandan ağlıyor, sen benim kredi kartımı ne aman aldın, söyle çabuk diyor. Oğlan şaşırmış. Aldım ama geri koydum çantana diyor. Dudaklarını yaptırsın diye küçük kıza verdiğini söylüyor.

Ne kadar uzun yazmışım. Bir film bu kadar uzun anlatılmaz. Oturun seyredin, yoruldum. Sonu muhteşem bir ezber bozan.

Ben filmden, yüzüm de hüzünlü bir gülümseme aynı zaman da şok yemiş bir halde çıktığım da yanımdan fırlayıp çıkan bir genç kadın, iğğrenç, iğrenç bir filmdi, iğrençti, iğrenç, diye çığlık atarak koştu arkadaşlarının yanına. Hem filmin sonunda kadın da ölüyor, dedi.

Hönk diye kaldım, (kadın ölmedi ki), dedim içimden. Aynı çatının altında farklı duygular yaşamış olmanın şahitliğine şaşırdım, bir an.

Ya biri de beni karşılamış olsaydı

Ya ben de onun boynuna sarılıp, tanrım çok güzel bir filmdi, keşke seyretseydin diyerek, ağlasaydım.

Ne komik bir sahne olurdu.