[....]yetmedi

kardeş ölümler için

sürdüler bedenini namlulara

içtiler kanını kuruttular damarını

***** **** *****

uyan artık uyan

dağların atmacası

mavi denizlerin takası

umudumun (ya) saklı yanı

içtiğin çay değil

kendi kanındır

kendi kanın (1)

***

Her zaman bir adım önümüzde olanların hikayelerini dinleyerek büyüdük. Ben ve diğer insanlar böyle büyüdük. Hangi ideoloji olduğunun önemi yoktu, daha daha cesaretli olanlar önden koşuyor ve biz gıpta ile bakıyorduk.

Belki de birçoğumuz yanlış sevdalandı, bu yüzden belki bir ömrü harcanıp gitti. Ben de öyle yanlış tarafa sevdalananlardandım. Eğer o gün (PKK’ye esir düştüğüm) yaşamımı değiştirenlerle karşılaşmasaydım. Bir ömür boyu yalanlarla yaşamaya  aday olacaktım. Çünkü orta yerde duracak birisi değildim, benim gibilerin daha sonra nasıl Ogün’leştiklerini ve Karadeniz’i nasıl utandırdıklarını nerede ise bin kere izledim. Şafak Yayla’nın mezarını taşlamak hangi inançta, hangi gelenek ve örfte var?

Sistem senin ayağını kaydırmayadursun artık her türlü rezilliği kabul etmek durumunda kalıyorsun. Belki bugün hayıflanarak baktığım ve çok üzüldüğüm duruma düşmem işten bile değildi.

Bir faşist kaymakam Tokat’ın bir ilçesinde HES karşıtı bir toplantıya gider, köylüler  onu istemez. Kaymakam bir gerçeği nefret dili ile ifade eder: “Ben ‘Rum tohumu’ muyum, misafirim neden beni kabul etmiyorsunuz”.

Orada kendi durumunu kurtarmak için nefret dili kullanır fakat, Karadeniz’in gittikçe kaybolan hoş görüsüne ve misafirperverliğine vurgu yapar.

Kalbi günden güne sistem tarafından kötüleştirilen Karadeniz halkı bunu görememekte, her gün kendi insanlığına vurduğu baltayı daha sıkı kavramaktan geri durmuyor. Belki bu yazdığım şiir her şeyi toptancı şekilde halletmeyecektir, fakat okuyanda en azından belki bir soru imi bırakacaktır.

Kobani’ye IŞİD saldırısının çok yoğun olduğu bir dönemde yukarıda bahsettiğim gibi toplumun birkaç adım önünden koşan Mardinli bir Trabzonlu gitti. Devrimci Trabzonsporlular taraftar grubunun liderlerindendi ve Mardin’den Trabzon’a öyle sevdalanmıştı ki insanlık görevi onu göreve çağırdığında YPG’li arkadaşlarına bu Trabzonspor forması ile fotoğraf çektirip daha sonra da iyice tembihlemişti; “Eğer bu değerler uğruna toprağa düşersem, mutlaka, bu çektirdiğim fotoğraf ile beni toprağa doğru uğurlasınlar” demişti.

O bizim gibi yanlış şeylere sevdalanmamış. Kendisini ve bu güzel enternasyonalist duruşu Karadeniz’e taşıyacak Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya ile tanışmış. Onların güzel sevdası, bir gün kahvehanede canlı yayında izlenen Trabzon maçı esnasında Devrimci Trabzonsporlular ile tanışmasını sağlamış. Sonrası ise orta yerde durmasını sevmeyenler için bellidir, elinden geldiğini önce taraftarı olduğu Trabzonsporlular için yapar. Vahap için artık nerede ise Trabzon memleketi olan Mardin’den önce gelir.

Vahap Karadeniz’de nerede ise unutulmaya yüz tutmuş tüm insani ve devrimci değerleri kendisinde somutlaştırmıştı. Vahap Kobani’ye insanlık değerlerini savunmaya giderken seçimini sadece Kürt olmaktan yana kullanabilir ve savaşa öyle dahil olabilirdi. Vahap öyle yapmadı, zulasındaki tüm Trabzon materyallerini sıkı bir tembihle yoldaşlarına bıraktıktan sonra sadece Trabzon sevdasını ve bir formasını da unutmayarak, Karadeniz’i ve Trabzon’u en acımasız savaş yöntemleri ile savaşan IŞİD çetelerine karşı en iyi şekilde temsil etti.

“Uyan Karadeniz” şiirini de Bafra hapishanesinde yazdım. Ben Samsun Bafralıyım, Karadeniz’de beni tanıyan herkes bilir ki fanatik bir Trabzonlu’ydum. Yanlış sevdalanma yanımla hesaplaştıktan sonra futbol ile olan ilişkim komple kesilmişti. Daha önce söylemeye çalıştım ya orta yerde duramıyorum. Vahap’ın bu duruşu bana fanatik ile insan ve Devrimci Trabzon arasındaki ilişkiyi gösterdi.

Vazgeçmek yerine mücadele etmeyi, nerede olursan ol, sevdalanmayı ve sevdana doğru sahiplenmeyi gösterdi. Hani bizden önce gitti ve benim de ona aşk olsun demem gerek ya, yok öyle bir şey demeyeceğim. Vahap bugün hala Karadeniz’de ve Kobani’de, Rojava’da insanlığın tüm ileri değerlerini temsil ediyor.

Ayrıca bu yazdığım şiiri Vahap’a armağan ederken, yıllardan sonra geçen hafta ilk defa Trabzon maçını izledim. Mücadeleye geri döndük, tüm fanatikler sıkı dursun Vahap da beni Trabzon’a kazandırdı.

Bir insan, bir devrimci ve Karadeniz Rum’u olarak Kobani’de insanlığın tüm ileri birikimlerini savunurken toprağa düşen Vahap’ı bu vesile ile bir kere daha minnet ile anıyorum.

Vahap’ın mevzisinin üzerinde duran Devrimci Trabzonsporlular için yaptırmış olduğu atkısında yazan şu sözle bitirmek istiyorum: İnanabileceğimiz tek kutsallık emeğin gücüdür.

Belki de öyledir her zaman bir şeyler insanı etkiler ve karar almasında etkili de olur. Fakat karar aşamasında Vahap’ın yaptığı gibi “Teke tek döğüştür seni yaşamak” deyip insanlığın nerede ise en kötücül yöntemleri ile savaşan IŞİD’e karşı Kobani’de insanlık mevzisinde atkısı ile birlikte yerini almış ve dediği sözün eylemcisi olduğunu canı pahasına göstermiştir.

Bugün birçok yoldaşı onun açtığı yoldan Rojava-Kobani ve Karadeniz’de mücadelesini sürdürüyor.

_________

1)      http://www.antoloji.com/uyan-be-kardesim-karadeniz-siiri/