Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 22 Ağustos günü bir yürüyüş düzenledi. Yaşam hakkını savunan, kadın ölümleri ve savaş karşısında susmayacağız diye bağıran kadınlar tünelden Galatasaray lisesinin önüne kadar yürüdüler. Özgecan Arslan’ın akrabalarından bir kişi yine yürüyüşteydi. Deniz Aktaş’ın annesi, kızım gibi kadınlar ölmesin diye Özgecan yasasını istiyoruz dedi. CHP milletvekili Gülay Yedekçi, başka Özgecanlar olmasın diye bir kadın olarak konuşuyorum, mücadele ediyorum diyerek söze başladı.

Babalar vardı, kızları öldürülmüş, kocaların karakteri kızlarının kaderi olmuş babalar, onlarda başka babalar böylesine evlat acısını kimseler tatmasın diye oradaydı.

Tünelden başlayan yürüyüş Taksim’e doğru devam ederken insanlar bizim fotoğraflarımızı çekiyordu. Bazen genç erkekler hatta erkek çocukları tek başlarına yanımızdan geçerken bizi alkışlayarak yollarına devam ettiler. Meraklı olanların dışında bizden bir döviz alıp arka sıralarda yürüyüşe eşlik edenler oldu.

En çok dikkatimi çeken iki genç kadının ters yönden gelirken yollarını değiştirip aramıza katılmalarıydı. Beden dilleri önce tanıdıkları erkekler karşısında omuzlarını bir tık daha yükseltmenin sonra etraflarında onları seyreden insanlara karşı bir duruş sergilemenin, kararın eşiğinden geçmenin gururunu yansıtıyordu.

Yürüyen kadınlar onların omzuna dokunup aralarına aldılar.


Geçen hafta Dolmabahçe’ye düzenlenen saldırı yüzünden ben toplantıya gitmeye cesaret edememiştim. Avrupa yakasına geçmekten korkmuştum. Dün yürüyüş yerine gitmekte tereddüt ettim. Kötülükle gürültüyle seslerini duyurmak isteyenlerin, kadınların yürüyüşünü sabote etme ihtimallerinden korktum. Barış için yürümek isteyen iki kadın grubunun gösterisi polis tarafından engellenmişti böyle bir ihtimalde geldi aklıma.

Orada ölüm var deyip bir köşede oturmak insan olana ağır gelen bir durum. İnsanı eksiltiyor. Şahit bırakıldığımız ölümler içinde söz konusu aynı durum. Yazı yazmak bazen gelmiyor içimden bir tehlikeli yan da sosyal medyada iki söz söyleyip acılı bir resim paylaşıp, sokaktaki dilenciye verdiğin sadakayla bozuk paralarının ağırlığından kurtulmak gibi sıradan bir duygu aslında. İnsani yanları körelten uyuşturan suni bir haz.

Yazı yazmayı keşfedenler bazen bir duygunun resimle geldiğini o resmin peşine düşerek hayata geçirmek için yazıldığını bilir.

Sokakta olmak, duygularını sokakta haykırmak böyle bir duyguymuş. Ben yazmayı keşfettim ama sokakta düşüncelerimle belirmenin zevkini dün akşam tattım.

Ördüğüm duvarları yıktım dün akşam. Ben insanları uzaktan sevenim, o yüzden yazarak onlara ulaşmayı seçtim. Dün sokakta bağırmak çok lezzetli geldi, yaşam hakkımızı istiyoruz demek, kadın ölümlerine susmayacağız diye haykırmak, savaş istemiyoruz, seyirci kalmayacağız diye bağırmak güzeldi.

Dün gece Beyoğlu’na yağan yağmur, benim o sokaklarda üzerimden savurduğum kabuklarımı da silip süpürdü.

Güzel günlerde görüşelim efendim.