İsveç, kurumları, anayasası, Riksdagen dediğimiz parlamentosu olan, özgür, refah düzeyi yüksek ve insan haklarına saygılı bir ülkedir.

Bu ülkede çok güçlü kurumlar var. 

Neler bunlar?

Bir devlet kurumu düşünün, bir kasaba belediyesi, bir okul, bir hastane, bir sağlık ocağı, ne bileyim bir ilkokul sınıfı düşünün, o sınıfın öğretmenini düşünün, ona ne Başbakan Magdalena Andersson, ne de herhangi bir belediye başkanı direk yada endirekt müdahale edemez. Şunu yap, bunu yap diyemez, demez de. Kanunlar var ve herkesi bu kanunlar bağlar. Keyfilik, her şeye muktedirlik olmaz burada. 

Kurumlar kuruluş amaçlarına uygun çalışır ve denetlenir ayrıca. Siyasi bir erkin müdahalesi söz konusu değildir.

Bu sebeple kurumlar vardır ve güçlüdür. Ve işlerine odaklanırlar.

Mevzubahis olan kurum okulsa, en demokratik, en özgür, en yaratıcı ve en başarılı şekilde işini yapması gerekir. Çünkü eğitim başarısı ölçülüyor, her okul standardı tutturmak ve başarılı olmak ister. Bunun için demokratik bir işleyiş, yeterli bütçe ve profesyonel ekibi vardır.

Burası özgür bir ülkedir ve insanlar inancını özgürce yaşar. İster taşa, ister Allaha, ister bir sinema oyuncusuna, ister geyiğe inanır, buna kimse karışamaz, ya da inanmaz. Bu sebeple radikal İslamcıların dünyada en özgür şekilde dini ibadetlerini yaptığı ülke muhtemelen İsveç'tir. Çünkü herkes özgürdür ve inancın üstünde baskı yoktur.

Ben bu ülkede beş yıldır yaşıyorum. Acayip gezdim, köyleri, kasabaları, orta ve büyük şehirleri gezdim ama daha Kürtçe bir şarkı söyleyecek birine daha denk gelmedim. Daha bugüne dek gerçekten saygı duyacağım iki solcuya denk gelmedim. Biri var solcu, iki defa çay içtim onunla beş yıl içinde, onun da düzeyi Tuzluçayır'da eski binlerce solcu abilerin düzeyinden bir tık öte değildir. 

Fakat burada radikal İslamcı, burka giymiş, şiddete eğilimli İslamcı gördün mü diye sorsanız; he valla derim, okulda, metroda, otobüste, sınıfta, markette ve hayatın her alanında gördüm.

İnsan haklarını ve demokrasiyi bilmiyoruz. Bilmediğimiz için meseleleri yerli yerine koyamıyoruz.

İsveç ve Finlandiya iki ülke, halkları ve siyasi partileri NATO'ya üye olmaya karar verdi ve başvuru yaptı.

Erdoğan rejimi şimdi bu üyeliğe karşı çıkıyor.

Neden? Nasıl? Amacı ne? 

Bunların hiçbiri tutarlı ve belirgin değil. Erdoğan rejimi iç politikaya sesleniyor. Belki biraz da para istiyor. Fakat burası İsveç'tir. Burada ne Kral, ne başbakan kendi kafasına göre, Erdoğan rejimine para vermez, veremez. 

Kanunsuz ve kafakol ilişkileri geliştiremez. Bir ekonomik anlaşma yapılacaksa bunun Riksdagen dediğimiz parlamentoda, alt kurullarda tartışılması, kanun haline getirilmesi ve meclis çoğunluğundan geçmesi gerekir. Tüm kararlar öyle alınır.

Ayrıca İsveç'te, basın vardır. Bunlar gazetecidir, öyle yandaş yada muhalif değildir. Sadece gazetecidir. Yani çok güçlüdür ve ilkelidir.

Erdoğan rejiminin kadroları bu isleyişi bilmiyor mu?

Bu sebeple Erdoğan rejiminin söylemi ve tezleri rasyonel değildir. Tutarlı değildir. Diplomatik hiç değildir. 

Erdoğan rejimi kendiliğinden, kısa erimli, günü kurtarma derdiyle, para odaklı ve iç politika şovuna göre diplomasi yapıyor.

Elbette Türkiye, Erdoğan rejiminden büyüktür. Gün gelecek elbet, sandık gelecek o zaman Türkiye kendine demokratik, özgür ve insan haklarına saygılı ülkeleri dost edinecektir. Türkiye, Erdoğan rejimini yenecektir.