Hüseyin Gülseven, şimdilerde Küçükçekmece, eskiden Bakırköy ilçesine bağlı Kanarya Mahallesi’nin düşünen, ilerici, aydınlık yüzüydü. Bakırköy Söğütlüçeşme İlkokulu’nda öğretmenlik yaptığım süreçlerde tanışmıştık. Mahallede konuştuğum, iletişim içinde olduğum az sayıda insandan biriydi. O günlerden buyana, yaklaşık 50 yıl dostluğumuz hiç bitmedi. Birbirimizi sevdik. Birbirimize değer verdik. Sıra dışı bir insandı. Davranışlarında bir tutarsızlığına tanık olmadım.

Birkaç arkadaşıyla Kocamustafapaşa’da bir dershane açmışlardı. Bir yıla yakın burada dersler verdiğim süreçte yine birlikteydik. Bu süre içinde hiçbir zamana, bir işveren, patron olduğunu duyumsatmadı bana. O işveren, ben bir çalışan olarak dosttuk, arkadaştık. Bu ince davranışlarını hiçbir zaman kötüye kullanmadım. Güler yüzlü, saygılı davranışlarıyla, her zaman yakalanması güç bir iletişim sağlamıştık.

BirGün Gazetesi’ne ortak olduğunu söylemişti bir karşılaşmamızda. Bu ortaklığın nasıl yürüdüğünü bilemiyorum.

Girişimci, örgütçü, sağduyulu, özgür düşünceli bir insandı.

Birçok örgütte, girişimde olduğu gibi, Divriği Kültür Deneği çevresinde de etkin bir konumu vardı. Bu dernekle beni tanıştırdı.

Askerleri eleştirdiği, dil uzatma gerekçesiyle 1.5 yılı aşkın süre tutukevinde kalmıştı. Yaşadığı bu durum açık sözlü, bildiğini söyleyen, doğruları dile getirmekten kaçınmayan bir insan olmasının sonucuydu.

Bir gün bir toplantıda karşılaşmıştık. Dinci, gerici gelişmelerin tartışıldığı sırada, kürsüye gelen herkes, “El hamdülillah Müslümanım”, “Ben de Müslümanım ama…”, “Hepimiz Müslümanız ama…” gibi tanımlamalarla söze başlayan konuşmalar sürerken Hüseyin Gülseven kürsüye geldi. Bir parça öfkeli görünüyordu. “Bu ne biçim tavır? Kürsüye çıkan herkes, “El hamdülillah ben de Müslümanım” diye söze başlıyor. “El hamdülillah ben Müslüman değilim” diyerek söze başladı. ”Müslümanlığın arkasına sığınmadan hiçbir konuyu konuşamayacak mıyız, hiçbir sorunumuzu tartışamayacak mıyız? Müslüman kimliğinin arkasına sığınmadan insana özgü hiçbir sorunu tartışamayacak mıyız?” diyerek konuya girdi. Salonda flaşlar patlamaya başladı. Herkes şaşkınlık içinde dinlerken, bir bölüm insan da, çok büyük beğeniyle bu tavrı alkışladı.

Çok yerinde, yürekli bir çıkıştı. Bu toplumda bu denli açıklıkla, düzgün bir duruşla İslam Dini’ni kullananlara eleştiri getirebilmek kolay, herkesin yapabileceği bir iş değildi. Hüseyin Gülseven bunu başardı.

İnsan ilişkileri yönünden çok tutarlı, dürüst bir arkadaştı. Düşüncelerini eleştirme dışında, kimseden davranışlarının olumsuzluğu konusunda bir yakınma duymadım.

Açık sözlü, gerçekçi yaklaşımlarla yaptığı değerlendirmeler, toplumda yerleşmiş değer yargılarını aştığı zaman, ister istemez toplumun dışına düşülmekte. Hüseyin Gülseven hiç istememesine karşın zaman zaman bu yabancılaşmanın ağlarına takıldı. Yiğitçe bu ağlardan kurtulma yolunu seçiyor, bunu başarıyordu.

12 Eylül öncesi sağlık emekçilerinin örgütlenmesinde, 68, 78 kuşağının özgürlük girişimlerinde, kamu emekçilerinin, emeklilerin örgütlenmelerinde, savaş karşıtı çalışmalarda, kısacası yaşamın her alanında özgürlüklerden, eşitliklerden yana olmuş bir insandı.

Sanırım en büyük varsıllığı arkasında bıraktığı saygın izler, dostluklardır.

Bu güzel yürekli insan, 22.08.2021 tarihinde aramızdan ayrıldı.

Işıklarda uyusun. Anılarımızda yaşayacak. Ölümü beni de çok üzdü. Sevenlerine sabırlar diliyorum.