Hepimiz aynı gemideyiz iddiası seçime gerek yok söylemine döner mi? Öyle bir ihtimal var. Bu ihtimali herkes tartışıyor.

Nasıl tartışıyor?

a) Erdoğan kontrollü kaos oluşturacak ve seçime gitmeyecek. Bu bir dış ülkeye savaş olabilir. Suriye’ye yönelik yapılacak operasyon hep masanın üstünde durduruluyor nasıl olsa.

b) Dünya konjonktürünü bahane edip seçime gitmez. Rusya-Ukrayna krizinde Rusya ile daha fazla yakınlaşarak ve daha önce sorduğum üzere "Erdoğan Rusya ile Ukrayna’ya karşı savaşa girer mi?" sorusunun tercümesi şudur, Rusya ile ilişkileri daha sıkı tutup Avrupa'nın ve dünyanın tepkisini üzerine çekerek bir mağduriyet oluşturmaya çalışarak misal.

c) İç karışıklık çıkartarak. İç karışıklığın hali hazırda üç zemini var. Kürtler, Aleviler ve göçmenler. 

Benim öngörüm c şıkkıdır. İddiam da bu maddedir. Madde söyle; Türkiye'de sayısı tam bilinmeyen kimine göre on binler kimine göre birkaç bin olan cihatçıların topluma karşı saldırıda bulunması halinde oluşacak kaosu bahane edip seçim yapmayabilir.

Erdoğan rejimi için en maliyetsiz, kısa sürede ve büyük etki yaratacak, elinin altınd ki kaos gücü budur. Mafyalardan ve cemaatlerden dahi daha kolay mobilize olacak bir kaos gücü olarak cihatçılar Erdoğan rejiminin elinin altında duruyor.

Bir ayda ülkeyi kaosa sürüklerler. İnsanların ne geçim, ne seçim düşünecek halleri kalır. Olur mu öyle bir şey diyebilirsiniz. Neden olmasın, Süleyman Soylu’nun içişleri bakanı olduğu bir ülke Türkiye. Esas soru "Böyle bir durumda ne yapmalı?"

Erdoğan rejiminin olası bu planına kim karşı çıkacak? Nasıl çıkacak?

Altılı masa temsilcileri.

HDP ve HDP'nin iş birliği yaptığı, metropol şehirde bir mahalle muhtarı kadar ancak oy alabilen Türkiye solundan bazı temsilciler.

Yeni kurulan Sosyalist Güç Birliği adındaki bir oluşum. Bu oluşumun seçmen gücü hakkında konuşmaya bile gerek yok. Güç ortada, bir taşra şehrinde bir mahalle muhtarı kadar oy alsalar ne ala.

Ülkenin başka sol dinamikleri Türkiye meselelerine kulaklarını tıkamış kendi oluşturmaya çalıştıkları gündemler ile yalnızlaştıkça yalnızlaşıyorlar, silikleştikçe silikleşiyorlar, insanların zihninde, anılarında ve değerler dünyasında iyiye dair oluşan her şeyi kendi politikasızlıkları ile siliyorlar...

Elimizde başka ne var?

Halk var. Halk nasıl seçim isteriz talebinde bulunacak? Zaten bölünmüş yeterince.

Ne olacak? Nasıl olacak? Varsa bilen beri gelsin...

Başka mesele üzerine bir kelam...

Her fani ölümü tadacak derler ya, mevzu o misal. Her solcu Birgün mutlaka Oğuzhan Müftüoğlu'na fit olacak ve onun hizipçiliğine maruz kalacak. Oğuzhan Müftüoğlu yazılmaya değer bir figür. Lakin bir kıymeti yok. Bir kesim için elbet değer taşıyor. Yeni oluşturulan Sosyalist Güç Birliği’nde Oğuzhan Müftüoğlu'nu tanıma sırası Kemalistlere geldi. Bu oluşumun ömrü 6 aydır, hadi bilemedin bir yıl. ÖDP, Haziran Hareketi gibi örnekler var. Tarih var elimizde tarih...

Oğuzhan Müftüoğlu sağ olsun bana kaliteli iki takım elbise kazandırmıştır geçmişte. Zamanında büyük coşku ile ÖDP'ye katılan Temel Demirer'e demiştim ki ; Oğuzhan Müftüoğlu sizi ÖDP'de 6 ay barındırmaz. Bu katılım 6 ay ancak sürmüştü. Sonra ayrılmak zorunda kaldılar. Olayın şahidi bir doktor arkadaş ile iddiaya girip iki takım elbiseyi kazanmıştım. Birlik ve bölünme bu düzeyde yürüyor. Oysa koca koca insanlar, koca koca hikayeler... Ve maalesef bu meseleyi öylesine bir geyikle ele alıyorum. Kederleniyorum. Ben kaleme, sandalyeye, pencereye dahi saygı duyan, hürmet eden bir insanım fakat aklımızla, tarih bilincimizle dalga geçiliyor. Yaptıkları bunları yazmama neden oluyor.

Hayat TKP adındaki Gelenekçilerin bir kesimine ve Sol Parti’ye CHP'yi dayatıyor. Bu ayıp değil, günah değil. Gidin orada daha güçlü olanaklar ile siyaset yapın. Bu doğru bir tutum. Ya HDP ya CHP, başkaca bir çıkış yok.

Bu yazıları yazarken vallahi billahi çok zoruma gidiyor. Kederleniyorum. Koca koca insanlar, büyük cümleler ve çaba. Fakat tarih biliyoruz, tarih. Gördük, duyduk, şahit olduk başkalarının bu zemindeki hikayelerine, yazdıkları yüzlerce sayfaları okuduk. Eğri bir cetvelden nasıl düz bir çizgi çıksın?

Ne yapacağız ya, vallahi bilmiyorum…