Hiç düşündünüz mü neden bizden dünya çapında bir filozof, üniversitelerimizden bir felsefe ekolü,

liselerimizden felsefe dersinin lezzetiyle mezun olmuş öğrenci çıkmaz? Oysa bireylerin ve toplumların felsefeye o kadar ihtiyacı var ki! Çünkü felsefe, kişinin kendisini ve içinde yaşadığı maddi ve manevi evreni (gerçeği) anlama ve yorumlama çabasıdır.

Felsefe akıl ve mantık yürüterek hayat, ahlak, insan doğası, bilgi gibi temel sorulara yanıt arayan akademik bir disiplindir. Felsefeyi yaygın olarak ilk kullanan eski Yunanlılar onu "akıl sevgisi" kelimelerinden türetmişlerdir. Hayatın anlamı ve amacı; bildiğimizi neden ve nasıl biliyoruz, bilginin kaynağı nedir; bilinç nedir; Yaratan-yaratılan ilişkileri ve ahlakın toplum ve birey hayatındaki yeri gibi konular felsefenin ilgi alanlarıdır. Felsefe, bir bilim değildir ancak bütün bilimler felsefeden doğmuştur.

Bahsi geçen yaşamsal sorunlarla ilgilenmeyen insanların felsefeye ihtiyaç duymayacağı kolaycılığına kapılmamak gerekir. Çünkü farkına varmadan insanlar felsefeyi, çocukken masallardan; büyüyünce kitaplardan; yaşlanınca da arkalarında bıraktıkları yaşamdan öğrenirler... Yani farkına varmadan felsefe yaparız.

Felsefe mi, ideolojik tercihler mi?
Son haftalarımızı doğum, kürtaj, sezaryen ve çocuk sayısı gibi ideolojik siyasetin değil sağlık siyasetinin konusu olması gereken şeylerle geçirdik. Sonunda akıl ve gerçekler ağır bastı. Her aile bakabileceği kadar çocuk yapma fikrini değiştirmedi. Normal doğum yapabilenler bu yolu tercih etmek, yapamayanlar sezaryeni tıbbi bir müdahale yöntemi olarak benimsemek konusundan sapmadılar. Kürtajın elzem olduğu durumlarda bunun yasal ve tıbbi yollarla gerçekleşmesi konusunda uzman görüşü değişmedi. Onca laf tarihin çöp sepetine gitti. Çünkü gereksizdi ve çoğu gerçeklerle ilintisi olmayan kültürel değerler ve ideolojik tercihlerce belirlenmişti.

Gelin hayvanlar aleminde bu konu nasıl ele alınıyor bakalım:

Aslan doğurmak
Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye tartışmaya başlarlar.

Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar.

"Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun" diye sorarlar.

"Bir" diye yanıtlar dişli aslan; "Fakat ben aslan doğururum!"

Alınacak ders: Nitelik, nicelikten önemlidir.

Yengeç ile annesi
"Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum" diye sorar anne yengeç çocuğuna;

"Düzgün yürüsene!"

- "Pekâlâ anne" der çocuk; "Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim."

Alınacak ders: Eylem söylemden önemlidir.

Aslan, koyun, kurt ve tilki
Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar.

"Evet" diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar.

Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar.

"Hayır" diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar.

Tilkinin yanıtı şöyle olur: "Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor!"

Alınacak ders: Akıllı kişi, kendisine zarar verecek durumlarda konuşmaz.

Farelerin toplantısı
Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden

kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez.

En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. "Fakat" der, "Kafamı bir soru kurcalıyor. Çanı kedinin boynuna kim asacak?"

Alınacak ders:

İyi bir plan yapmak ile o planı gerçekleştirmek farklı şeylerdir.

Kurultaylar dönemine girdik, belki felsefenin yol göstericiliğinde daha başarılı bir siyasetin zeminini oluşturabilir, birbirimizi daha iyi anlayabiliriz.