Erdoğan'ın sağlığı üzerinden yürütülen tartışmalar az sönümlenmiş olsa da o tartışmaların bir ahlaki zemini yoktu. Elde bir otokrat var ve bu otokrat ile seçimle baş edilemiyor, dolasıyla ölümünden medet ummak ahlaki değil, ayrıca ayıptır. Siyasi ise hiç değil. 

Erdoğan'ın içinde yer almadığı bir siyaset atmosferi nasıl olurdu sorusu makul ve beyin jimnastiği yapılabilir bir sorudur.

Bu yazının dayanağını söyle oluşturuyorum.

Erdoğan bir aksam Mandıra Filozofu filmini izler ve sabah uyandığında Urla'daki boş villalarını hatırlar. Eşi Emine Hanım'a der ki; "Kalk Hanım gidiyoruz. Ben küstüm, artık bırakıyorum her şeyi. Partiyi ve tüm makamları terk ediyorum." Özel kalemi Hasan Doğan'ı çağırır ve özel uçağı hazırlatmasını ister. Emine hanım ile şahsı uçağa biner ve Urla villalarına varır. Öylece Erdoğan ve eşi yeni bir hayata, Türkiye siyaseti ise yeni bir sürece başlar...

Peki bu durumda siyaset nasıl şekillenir?

Şimdi bu soruya dair senaryolar üretebiliriz... 

Birinci Senaryo; Abdullah Gül hareketi devrede

Abdullah Gül'ü nasıl tanırsınız? Emekli bir adam mı? Evinde oturup hatırlanmayı bekleyen bir adam mı?

Abdullah Gül bir yönetmendir, siyasetten, bürokrasiye, iş dünyasından, medyaya, güvenlik bürokrasisinden sivil topluma dek kadro örgütü olan bir yönetmendir. Ali Babacan ve partisi bu organizasyonun sadece küçük bir bölümüdür. Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı süresince dahi kendi organizasyonu ile toplantılar yapmayı bırakmamıştır. Organizasyon kurma ve sürdürme becerisi öyle güçlü ki kendisine bağlı taşra siyasetçilerini dahi ihmal etmemiş ve yıllar içinde uzun kısa aralıklarla görüşmelerini sürdürmüştür.

Erdoğan sonrası bir süreçte AKP egemen aklı hızla Abdullah Gül'ü AKP'ye monte edecektir. Muhtemel o ki Erdoğan'sız ilk seçimde yaşanacak duygusal atmosferden Gül liderliğindeki AKP birinci parti çıkacaktır. Erdoğan ailesi bu duruma seve seve evet diyecektir. Zira Abdullah Gül'den daha iyi bir koruma kalkanı yoktur.

Abdullah Gül kadroları muhtemel o ki bir ya da iki seçim alabilir. Bu durumda bürokrasi, siyaset, eski AKP'liler ve iş dünyasında Gül sayesinde devri sabık yaratılmadan Erdoğan'sız döneme yumuşak geçiş yapmış olacaklardır.

Dolayısıyla Abdullah Gül’ün Millet İttifakı adayı olması hemen hemen mantıksız ve imkânsızdır. Yaşı itibari ile değil de sağlığı itibariyle kendini Erdoğan sonrası AKP liderliğine konumlandırıyor. 

Gelelim şimdi diğer bahsi geçen adaylara...

Süleyman Soylu’nun Erdoğan sonrası bir süreçte AKP'nin genel başkanı olması için parti içinde ve kamuoyunda bir desteği yoktur. Aksine AKP'nin hâkim aklı bu adamdan acilen kurtulmaya ve mümkün ise yargılayarak kurtulmaya çalışacaktır. Çünkü normal asgari hukuk devletinde suç sayılacak birçok icraat, ilişki ve söyleme sahiptir. İddialar o yöndedir. Parti bu mirası hemencecik reddetme yoluna gidecektir. Bu sebeple saldırı en iyi savunmadır düsturu ile olası Erdoğan sonrası dönemde, itibarsızlaşması ve hatta tutuklanması bir fezlekelik iştir. Bunu Süleyman Soylu taraftarlarına yani MHP tabanına anlatmak ise bir haftalık piar ile mümkündür. 

Evet Türkiye'de güvenlikçi, faşist bir damar var fakat bu devletleşen Erdoğan rejimi izin verdiği için var. Seçimleri oy bağlamında şimdilik etkileyecek bir güç değildir. Velev ki Süleyman Soylu'nun rütbeleri alınırsa bir ay sonra Türkiye gündeminden tamamıyla silinir. Diyelim ki parti kurup seçime girmeye kalkarsa, bu elbette mümkün fakat önemsiz bir oy alacaktır.

Devletten kopup dipten gelen sivil faşist bir partinin alası var bu ülkede. Zira bu dalgayı iyi izleyin. Sıfır bir orandan tehlikeli yüzdelere çıkması olasıdır. Bu faşist dalganın partisi Zafer Partisidir. Suriyeli karşıtlığı ile gelen Zafer Partisi başkanı Ümit Özdağ kentli beyazların faşizmin kitle tabanına dönüşebilen kötücül vicdanlarına sesleniyor. İzleyelim. Zira dünyada bu tür onlarca parti vardır. Serüvenleri de benzerdir.

Erdoğan sonrası için AKP'de Hulusi Akar ismi de geçiyor. O bir askerdir. Bu ülke askere tapar ama oy vermez. Hulusi Akar'ın başında olduğu AKP barajı dahi geçemez. Bunu ben gibi bir Ankara bebesi bilirken, her biri reel siyasetin cingözü kurnaz Türkiye sağcılığı ve Türkiye sağcılığına şapka çıkartan Neo-islamcılık mı bilmeyecek?

Hakan Fidan ve Hulusi Akar bir iktidar darbesi ve kaos planları ile ancak hükümeti ele geçirebilirler. Zaten adı üstünde kaos planları veya darbe biz sıradan insanların öngöreceği bir şey değildir. Olsa dahi uzun erimli bir iktidardan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü her iktidarın bir de uluslararası meşruluk problemi vardır. Böyle bir olasılık darbeler kuşağını açar Türkiye'de.

Numan Hoca ve Abdülhamit Gül gibi isimleri AKP'de bir klik olarak görmek, siyaseti bilememekten ileri gelir. Elbette bu ikilinin temsil ettiği bir kadro yığınağı var. Fakat bu ikili bir defa birlikte değildir. Tandansları aynı, renk tonları yakın olsa da onları vitrine koyan geri plan, ihtiyaç ve kulis muazzam farklıdır. İkincisi bu ikiliden lider çıkmaz, bir renk, bir doku, bir tat, bir baharat çeşidi olarak görmek lazım onları. Erdoğan'sız bir süreçte AKP kapısından zor girebilirler. Numan Hoca zaten yaşlanmakta olan bir adamdır, muhtemelen köşesine çekilir. Normal hayata en kolay adapte olacak odur. Siyasetsiz bir hayat ona lütuf gibi gelebilir. Abdülhamit Gül ise zaten bir ekibin parçasıdır, o da bir vekillik, bir bakanlık daha kovalayacaktır. Lakin Abdullah Gül ile yine "yıldızın parladığı anlar" misali bir zaman daha vekillik bakanlık bağlamında parlamaları ihtimal dahilindedir.

İkinci senaryo; Cumhurbaşkanı Yılmaz Büyükerşen, Başbakan Meral Akşener 

Velev ki geçiş süreci yönetilemezse, mesela Erdoğan ailesi kararsız kalırsa ya da kendileri partinin başına geçip rejimi sürdürme derdine düşerse, ya da buna benzer başka sürpriz olursa seçimlerden Cumhurbaşkanı Yılmaz Büyükerşen ve bir formül ile başbakan olarak Meral Akşener çıkacaktır. Bu bir geçiş hükûmeti olacaktır. Sonrası ise Türkiye merkez sağcılığı, CHP solculuğu (ne tür bir solculuk bilen varsa beri gelsin) ve Erdoğan mirasından ve neo-islamcılıktan kendini aklamaya çalışan eski Erdoğan'sız AKP çizgisi arasında rekabettir.

Ücuncu senaryo; Erdoğan ailesinin kaosunun ülke kaosuna dönüşmesi

Erdoğan sonrası dönemde Erdoğan ailesi üçe bölünebilir. Damat Albayrak, Bilal Erdoğan ve Sümeyye Erdoğan Bayraktar olarak bir bölünme yaşanırsa partiye, bürokrasiye, iş dünyasına yansır bu durum. Çünkü her birinin kendine doğru oluşturduğu bir organizasyon var. 

Bilal Erdoğan TÜGVA ve Kartal İmam hatip mezunları bürokrasisi üzerinden.

Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Kadem ve iş dünyasının bir kesimi ayrıca eşinin ilişkilerinin toplumsal karşılığı üzerinden.

Berat Albayrak eski gücü üzerinden...

Bu üuç güç çatışırsa kısa dönemli bir kaosa neden olurlar. Bu kaos onların kaosu olsa da ülke kaosuna dönüşebilir. Sümeyye Erdoğan Bayraktar hariç iki figür düşük profilli ve benden sonrası tufan anlayışındalar. Bu düşük profillerin elindeki güç kontrolsüz güce dönüşebilir. Bundan sebep kısa süreli bir kaos ve karmaşaya vesile olabilirler.

Bu düşük ölçekli kaos ülkeyi bir süre yorar.

Dördüncü senaryo: Kurumsal demokrasiye açılan kapı ittifakı

Demokrasi denen şey atla deve değildir. Basit, etkili ve faydalı bir sistemdir. Çoluk çocuğun aklı bile yeter buna. Demokrasi uygulanabilir, sürdürülebilir ve geliştirilebilir bir sistemdir.

Bunun iki yolu var. Birincisi özellikle Anadolu'nun ana damar solcuları birleşir ve HDP ile ittifak yaparsa demokratik yasalar üzerinde çalışma yapılır. Bunları onlarca defa yazdığım için tekrar etmeyeceğim. Bu bir yol. İyi de bir yoldu. 

İkinci yol ise hayat kendi ihtiyaçlarına göre mutlaka çözümler üretecektir. Nihayetinde demokrasi arzusu ve talebi kimsenin tekelinde değil. Gün ola harman ola... Bilemeyiz.