07 Aralık 1979, sabahı, saat 07.45... İETT otobüs durağına doğru giden İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, sokağın tam ortasında dört ayrı silahtan çıkan on iki kurşunla can verdi. Yüzükoyun asfalta düştü cansız bedeni... Gözlükleri gözünde, çantası yanı başındaydı. Levent Sülün Sokak’ta Türkiye Cumhuriyeti’nin bilim, felsefe, toplum bilimi (sosyoloji) alanlarında yetişmiş dev bir çınarı susturulmuştu.

Sıkılan kurşunlar yalnızca değerli bilim insanı Tütengil hocaya değil, bu toprakların, insanlığın bilim, felsefe, toplum bilimlerine, toplumların aydınlanmasına sıkılmıştı.

Tütengil gibi üretken bir bilim insanının susturulup yok edildiği bir ülkede felsefe, sosyoloji, bilim gelişebilir mi? Gelişemediği için Ortaçağın karanlıklarının eşiğinde tepinip durmaktayız.

42 yıl önce aramızdan ayrılan Cavit Orhan Tütengil’i, öğrencileri, bu toprakların aydınları olarak unutmadık, unutmayacağız. Tütengil hocamız, kuşaklar boyunca toplumsal bellekte yerini koruyacak.

Tütengil’in öldürülmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin utanç sayfalarından biri.

Cavit Orhan Tütengil, hocaların hocası ününü alması gereken donanımda biriydi.

12 Eylül faşizmini getirenler, anarşiyi bir gecede bitirdiklerini, ülkeyi huzura kavuşturduklarını ileri sürdüler. Tütengil hocayı öldürenleri ortaya çıkarmadılar. Çıkarsalar işin nerelere dayanacağı belliydi.

Tütengil hocamızın yeri doldurulamadı. Öldürüldüğü günden buyana, çalıştığı bölümde O’nun kadar üretken bir insan göremedik.

Cavit Orhan Tütengil’e tetik çekenler, tetiği çektirenler bulunmadı. Eğer bulunsalardı, kendisinden sonra aynı acımasız yöntemlerle yaşamdan koparılan, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok gibi birçok aydın yok edilebilir miydi? Sivas’ ta aydınlar, yazarlar, ozanlar diri diri yakılabilirler miydi? 1990’larda 18 bine yakın insan ortadan kaldırılıp yok edilebilir miydi? Sanırız bunların hiçbiri olamazdı. Cezasızlık, suç işleyenlere dokunamama aynı suçların yeniden işlenmesine neden olmakta. Bu gerçeklik, yaşadığımız toprakların en önemli sorunlarından biri.

Tütengil’in ölümüne adı karışan 4 kişinin çok kısa yaşam öyküleri şöyle:

Yılma Durak, 1961-1962 yıllarında Osman Bölükbaşı'nın Genel Başkanı olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nde Gençlik Kolları başkanlığına getirildi. Son dönemeçte MHP'den İyi Parti'ye geçti.

Celal Adan, Orman Yüksek Mühendisi, İMPA A.Ş. ve İNMAŞ Limited Şirketi sahibi ve yöneticisidir. Terekeme bir ailenin çocuğudur. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'ni bitirdi.12 Eylül öncesinde MHP de parti müfettişi ve eğitimci olarak görev yaptı. DYP İstanbul İl Başkanı olarak görev yaptı. Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanvekili. 2018 yılından buyana 21. Dönem İstanbul Milletvekili.

Ali Doğan, siyasal sistemin içinde etkin konumlarda.

Recep Öztürk, Yılma Durak, Ülkücü Gençlik Derneği Ocak Başkanı Recep Öztürk’ün, Tütengil öldürülmeden bir gün önce üniversitede bir hoca öldüreceğini söylediğine tanıklık etmiştir.

Bunlar buzdağının görünen kısımları. Bilemediğimiz, göremediğimiz kimler var, bunlar nasıl ödüllendirildiler bilemiyoruz.

Cavit Orhan Tütengil’in öldürülmesinde bu insanlar maşa olarak kullanılmış olabilirler. Gerçek sorumluların, karar vericilerin başka olduğu kesin.

Kim bilir nasıl ödüllendirildiler? Toplumsal, siyasal yaşamın nerelerine tırmandılar? Ekonomik yaşamda nelerin üzerine kondular? İnsan kılığına bürünerek kitle iletişim araçlarında insanların karşılarına çıkarak, neler döküp saçtılar? Kim bilir bunları tanıyamadan, kimler olduklarını bilmeden, bunları insan yerine koyarak, ne alkışlar tuttuk? Bunlar maşalardı kuskusuz. Maşaları kullanan gerçek katillere de, gerçek kimliklerini bilemeden, benzer alkışları tuttuğumuz kesin.

Ülkemizde siyasal alan, halk yığınlarına hizmet için değil, suçlardan kurtulmak amacıyla kullanılmakta. Yasama, Yürütme organlarına seçilenler, devletin yetkilileri dokunulmazlık şemsiyesi altında, her tür suçtan kurtulmayı başarmaktalar. Tütengil hocamıza kurşun sıkanlar, sıktıranlar da bu koruma duvarları arkasında aramızda dolaştılar, dolaşmaktalar.