Türkiye Cumhuriyeti’nde 1965 Genel Nüfus Sayımlarından buyana her 5 yılda bir yapılan nüfus sayımlarında, yurttaşların, etnik, dinsel dağılımıyla ilgili soru sorulmamakta, bu alanlarda veriler toplanmamakta.

2007 yılından buyana yapılan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle nüfusun etnik, dinsel yapısıyla ilgili bir araştırma yapma olanağı olanaksızlaşmış durumda.

Ülkemizde 95 etnik, 25 inanç sistemi farklılığı olduğu daha önce yapılan araştırmalarla saptanmış bulunmaktaydı.

Bu farklılıkların hiçbiri devlet tarafından tanınmamakta. Romanlar da bu tanınmayan kesimler arasında.

Covid-19’un Türkiye’deki Roman Toplulukları Üzerindeki Sosyo-ekonomik Etki Araştırması, bulguları 21.02.2022 tarihinde kamuoyuna açıklandı.

Roman Diyalog Ağı’nın Güçlendirilmesi Projesi kapsamında yürütülen bu araştırma, Rom, Dom, Lom ve Abdal gruplarının pandemi nedeniyle karşı karşıya kaldıkları sorunlar ile pandemi esnasında sunulan yardımlara erişim imkân ve kapasitelerini incelemektedir.

Araştırmanın bulgularına göre, ülkemizde Romanların durumlarına ilişkin saptama şöyle:

“Dünya genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de çeşitli dışlanmalara maruz kalmakta olan Roman grupları resmi olarak bir azınlık olarak tanımlanmamıştır ve bu nedenle nüfusları hakkında resmi bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrımcılık karşısında Roman kimliklerini gizleme eğilimi içinde bulunan kişilerin varlığını da düşününce rakamı tahmin etmek iyice zorlaşmaktadır. Türkiye’de yaşayan Romanların genelde coğrafi olarak gettolaşmış olmasından hareketle, yani iskân edilmiş yerleşim yerleri temel alınarak, nüfusları hakkında kestirimler yapılabilmektedir. Ayrıca, bu tahminleri zorlaştıran son bir gelişme Türkiye’nin son yıllarda aldığı mülteciler içerisinde de Roman gruplarının bulunmakta olduğu gerçeğidir. Eldeki tahminler 500 binle 5 milyon arasında değişmektedir.

Büyük ölçüde yerleşik hayata geçen Roman gruplarının (İstanbul, Adana, Edirne, Tekirdağ, Düzce, İzmir gibi) kimi kentlerde yoğunlaştığı bilinmektedir; ancak, Roman grupları arasında yaşamlarını göçebe olarak sürdürenler de mevcuttur. Çalışma hayatında karşı karşıya kaldıkları ayrımcılık nedeniyle dışlanmaya maruz kalan Roman kesim (tarihsel olarak sürdürmekte olduğu) eğlence yerlerinde ve düğün gibi toplantılarda müzisyenlik, hurda ve atık toplama, demircilik, kalaycılık, epetçilik ve çiçekçilik gibi son kertede güvencesi olmayan ve geliri düşük işlerde çalışmaktadır.2 Bu durum, kötü barınma koşullarına sahip olma, yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşamama ve sosyal hizmetlerden istenilen ölçüde yararlanamama gibi olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. Bunların yanı sıra, genç kuşak Romanlar nitelikli ve yeterli eğitime ulaşamama sorunuyla karşı karşıyadır.

Ayrıca, eğitim sisteminin bizatihi içinde ilave ayrımcılıklara maruz kalma durumunu yaşıyor olmaları da dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak, çeşitli hakları hem iç hem uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınmış olsa da Roman nüfusun önemli bir kısmı barınma, eğitim ve sağlık konusunda sıkıntılara maruz kalmaktadır. Ayrıca, Ulaş Karan’ın Görmezlikten Gelinen Eşitsizlik raporunda son derece çarpıcı bir şekilde belirtmiş olduğu üzere, mevcut eşitsizlikler ve maruz kalınan farklı türdeki ayrımcılıklara ilişkin verilerin sınırlı olması kamusal yaşamda mevcut olan görünmezliklerinin yeniden üretilmesine neden olmaktadır.”(1)

Konuyla ilgili alıntıda şu dip not var:

“Bilindiği üzere, Türkiye’de resmi nüfus sayımlarında etnik kökene dair veriler toplanmamaktadır. Bu nedenle Roman nüfusun miktarına dair resmi bir veri bulunmamaktadır. Diğer yandan, Türkiye’deki Romanların nüfusu çeşitli araştırmalarda 500 bin civarında olduğu tahmin edilirken, bu sayı Avrupa Konseyi’ne göre 2 milyon 750 bin, çeşitli STK’lara göre ise 2 milyon ila 5 milyon arasında değişmektedir. Daha detaylı bilgi için bkz.: Alp, H. (2016). “Çingenelere Yönelik Nefret Söyleminin Ekşi Sözlük’te Yeniden Üretilmesi”. Ankara Üniversitesi İlef Dergisi, 3 (2): 143-172; Marsh,”

image-1

Fotoğraf: Sezgin Kartal

Romanların sayıları, toplumsal, ekonomik, sağlık, eğitim gibi alanlarda sağlıklı veriler yok. Bu bilgi eksikliğinin Dünya ülkelerinde yaşayan Romanlar konusunda da olduğu anlaşılmakta.

Önce kimliklerinin tanınması

Ülkemizde henüz Roman kesimin sayısı bilinmemekte. Bu duruma göre, yaş, cinsiyet, eğitim, çalışma durumları, sağlık sorunları bilinmiyor demektir.

Romanların her şeyden önce “insan” olduklarını benimseyip, “kimliklerini” tanımak gerekmekte. Bir toplumsal kesimi tanımadan, onları insan yerine koymadan, insan hak ve özgürlüklerinden yararlanma haklarının olduğunu öngörmeden, ne önerirseniz önerin, ne önlem alırsanız alın, ne söylerseniz söyleyin sorunlarına çözüm üretme olanağınız olamaz.

Romanların ayrışması

Romanların, Rom, Dom, Lom ve Abdal adlarında gruplarına ayrıldıkları bilinmekte. Bu ayrışmanın Romanların sorularının çözümüne katkı sağlayamayacağı, tersine sorunlarını büyüteceği açık. İnsanın bunları da mı bölüp parçalamayı başarmışlar diye soracağı geliyor. Bölünmüş, parçalanmışlar.

Dışlanmışlık

Romanlar, ülkemizde de Dünyada da dışlanmış, ötekileştirilmiş, yerleşik toplum sistemi dışına itilmiş olan insanlar.

Yerleşik yaşama uygun düşmeyen davranışların suçu Romanlarda olmasa gerek. Yaşama koşulları, davranışları etkilemekte. Herkes yaşama içinde bulunduğu koşuların penceresinden bakmakta. Yaşama bakılan pencereler farklı olunca, bakış açıları da, davranışlar da farklılaşmakta.

Araştırmanın öteki bulgularıyla ilgili bilgiler, görüşlerimiz başka yazılarda değerlendirilecek.

--------------------------------------

(1) RODA - Basın Bülteni

(2) Toplantıyı izleme notları.