Taraf olmaya taktım bu aralar.

Tarafsız olmaya çalıştıkça ne kadar çok taraf olduğumu anladım.

Tarafsız olmak demek, yüksek bir yere çıkıp –  her tarafı net görmek manasında göz gibi/ ya da tam ortada durup/kalp gibi -durmak manasına geliyor olmalı diye düşündüm.

Normal insan kafası böyle çalışıyor olmalı.

Ancak böyle olmuyormuş.

Çünkü herkesin bir kafası, durduğunu düşündüğü, tarafsız bir zemini var.

E herkes aynı zemin üzerinde durmadığına göre -öyle olsa hepimiz bir deliğin içinde olur -kocaman bir göz ya da kara delik olurduk, demek ki tarafsızlık diye bir kavram söz konusu değil.

Bilgisayarın bu yanına da kadın yanımla oturdum,  gözlerimle bakıyor ve algıladıklarımı dilimin döndüğünce kelimelerime giydirip, meşrebimce ifade ediyorum. Gayet taraflıyım anlayacağınız.

Şu Matruşkalar gibi kabuk kabuk açıldıkça/küçüldükçe minicik bir kadın kalır. Şayet kırmızı kafalı bir matruşkaysa geriye elmas tanesi gibi bir şey kalır, tıpkı bir inanışa göre insan bedeninde yok olmayan –karnının hemen altında kasıklarının üstünde olduğuna inanılan- inci tanesi gibi. O ruhu temsil eder.

İşte o görünmeyen, minicik temsil edilen, bir çizikle ağır hasar alan şeyin: varlığını görmezden gelmemek gerek.

Kişiye özel olan o şeyi, bir Matruşkayı elinize alıp kabuk kabuk soyar gibi açıp, iki parmağınızın ucuna alıp, gücünüz neyse öylesine evirip çeviremez, sıkıp çekiştiremezsiniz. Düşer, kaybolur, bulamazsınız.

Bu kadar temas size sorumluluk getirir.

Daha derine dalarsam, varlığımız sorumluluktur.

O yüzden bir haber okuduğunuzda dahi -şu Metro Otobüsünde ki gibi balıklama atlayıp hemen yorum yapmaya kalkmayın.

Bugünler de işim düşünmek. Bunu da düşündüm işte.

Yazmak, birinin özeline dahil olmak, pervasızca dolaşmak mıdır?

Hatta bazen, gülmek, şaka yapmak mı?

Erkek dünyasında kadınların siyasi bir enstrüman olmaya devam edeceğini söyleyen bir söz okumuştum. Kızdım. Yazının kendi bile erk bir söylemdi.

Şimdi o enstrümanlar çok ses çıkarıyor.

Bu da evrenin prensiplerinden biri olsa gerek. Sıkışmış, birikmiş olanın akmaya başlaması.

Hepimiz aşil topuklarımızdan yakalanmış sürükleniyoruz.

Sokaklara taşanları zapt etmek için onları kaplarına geri koymaya çalışanlar sanki doğanın bu dengesini gözden kaçırıyorlar.