Atatürk Cumhuriyet kurulduktan sonra İstanbul’a geldiğinde sık sık Yalova’ya gider orada Termal ilçesinde kaplıcalarda kalırmış. Hatta bir dönem oraya dönemin tarihçilerini çağırmış ve emir vermiş Türk Tarihini toparlayın demiş, Türk dilini bir gözden geçirin, toplumun örnek alacağı insanlar bulun onların hayatını yazın. Piri Reisin köklerini araştırmalarını emretmiş mesela.

Napolyon tarih, tarihçilerin yazdığı masaldır demiş.

Ne kadar doğru bilinmez. Sözü bize kadar ulaştıran insanların yalancısıyız.

Tarihçi Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil de katıldığı Osmanlı’yı Doğru Anlamak adlı bir konferansta Diriliş-Ertuğrul dizisinin gerçekleri yansıtmadığını söylemiş.

Ertuğrul sol elle yemek yiyor demiş. Bu adamlar sağ elle yemek yemeğe özen gösterir. Destursuz odaya dalmazlar.

Dönem dizisi çekilirken adı üstünde o dönemi anlattığınız için adamların hiç bilmediği domatesi sofraya koyamazsınız ya da meyve bildiklerinin salatasını yapamazsınız. Absürd komediyse uçak uçurur, kılıç tutan bileğe elektronik saat taktırırsınız ama seyirci bilir neyin başına oturduğunu güler, hafızada da kalır.

Tarihçi Ahmet Şimşirgil’in dediği gibi o dönem Ertuğrul Moğolların eline hiç düşmediyse ya da Moğollu Nogay’ı esir almadıysanız almış gibi gösteremezsiniz, algı değiştirmek, tarihi yeniden yazmak gibi bir amacınız yoksa.

Bir dizi bunu gerçekleştirir mi derseniz evet kesinlikle gerçekleştirir. Yoksa devletin parası çöp mü bu kadar yatırım yapsın.

İnsan ilişkileri, düşünce zinciri, gündelik alışkanlıklar beğenilerin ayarlarıyla oynanarak gayet güzel değişir.

Ahmet Şimşirgil Tapınak Şövalyeleri ile Osmanlının hiçbir bağlantısı olmadı diyor, siz de açıp o dönemi bir zahmet karıştırabilirsiniz teyidi için, ya da hiçbir zaman Kayı Boyu Dodurgaya sığınmadı der, bunu da açıp okuyabilirsiniz.

Yani dizinin %95’i gerçeği yansıtmıyor diye sözünü tamamlar, tarihçi sempozyumdaki konuşmasında. Bir de tarihi öğrenmek istiyorsanız öğretmenlerinize sorun, kitap okuyun der onu dinlemeye gelen öğrencilere.

İki sezon seyrettim Diriliş-Ertuğrul dizisini çünkü evdekiler seyrediyor maç seyreder gibi uyum sağlamak zorunda kaldım sonra da konuya kaptırdım kendimi. Ama bir kitapta ya da filmde beni en irite eden şey dışarıdan bir aklın bana zorla dayatılması. Bunu hissettiğimde nefes almayı bile kesebilirim mümkünse. O yüzden dizinin başına, ‘bir dönem dizisinde insanlar neler yapıyor’ onu görmek için oturdum her seferinde.

Bir şeyi beğenmediğimizde bunun sebebi bize has olmalı, kişisel tarihimizin bir sonucu, nedeni olmalı.

Aileye katılan örtülü gelini Cennet Mahallesinden geldiğini unutmuş büyük gelin küçümsüyorsa sebebi küçük gelinin küçüklüğünden değildir.

Altın Kelebek ödül töreninin ertesi günü Star televizyonunda sabah yayınlanan magazin programında Banu Alkan konuktu. Tüm boş ve şişik egosuyla ekranları doldurdu. Nedeni hasta zihninden çıkan bir plandı. Her neyse Ebru Gündeş de ödül vermiş Demet Akalın’a o da pek bir şaşırmış falan. Bu arada kadınlar çok şıkmış. Bazıları da o geceye hiç yakışmayacak şeyler giymiş Yonca Evcimik gibi…

Her neyse, kimse Diriliş-Ertuğrul dizisinin en iyi dizi ödülü aldığından bahsetmedi ya da ben Banu Alkan’a tahammül edemediğim için seyrettiğim süre boyunca görmedim.

Ödül töreninde En İyi Dizi ödülünü Türker İnanoğlu’nun elinden alan dizinin yapımcı ve senaristi Mehmet Bozdağ, ödülünü aldıktan sonra teşekkür konuşması yapmasına fırsat verilmeden oradaki hosteslerden biri tarafından kolundan tutulduğu gibi sahneden alınmış. Mehmet Bozdağ da bu az gelişmiş durum karşısında ödülü verenlere iade etmiş doğal olarak.

Kendisine saygısı olan insanların kendilerine hastır retleri ve onayları da. Sebeplerini bilirler dışarıdan değil içlerinden gelir tepkileri, dahil olmak için değil bünyeleri kabul etmediği için tepkilidirler.

Nobel Edebiyat Ödülü bu sene Bob Dylan’a verilince, adam çizilen karizmasını içine sindirmek için bir süre sessiz kaldı. Düşündü çünkü çizen yenilir yutulur bir yer değildi, sonunda almaya karar verdi. Belki sessizliği ile bir süre ödül verenlerin densizliğini ve tepki verenleri protesto etti. Sonra da lanet olsun deyip almaya karar verdi ama kendi gidip almayacakmış zamanı müsait değilmiş.

Nobel ödülünü verenler onun kadar sabırlı değildi. Belki de niyetlerini en iyi kendileri bildiğinden, ödül karşısında sessiz kalan sanatçıya verip veriştirdikleri bir açıklama yaptılar, terbiyesiz, densiz olmakla suçladılar adamı. Onlara da cevap vermedi Bob Dylan ve sözler havada asılı kaldı.

Bazen olaylar bizi içine sürükler, biz de hasar almadan kurtulmanın yollarını aramak zorunda kalırız. Çünkü içine düştüğümüz alemde her şey birbirinden ayrı görünse de birbirine bağlıdır.

Evrenin hareketi karşıtlıklar ile gerçekleşir. Karşıtların bir arada olması bir yasadır. En küçük birimden topluma kadar geçerli olan bu yasada zıtlıklar karşıt olmasına rağmen bir aradadır.

Mutlu olmak için mutsuzluktan mutluluğa koşarız, öfkeden sakinliğe, hüzünden neşeye kovalarız duygularımızı istersek.

Tepkilerimizi bilinçli vermeliyiz, babamız bizi sevsin diye ne kadar abdestsiz namaz kılabiliriz ya da annemizden izin koparabilmek için sabahın köründe evi temizleyebiliriz.

Üzerimizde eğreti duran her giysi bize giydirilendir.

Bu hayatta bir tarzınız, duruşuz olsun ki hayat size saygıyla yaklaşsın.