Dün kamuoyunda ‘Sansür Yasası' olarak bilinen, “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Yasa, 1 Nisan 2023 yılında, yani seçim döneminden hemen önce yürürlüğe girecek. Bu yasanın amacının, medyada özellikle sosyal medyada yanlış ve yanıltıcı bilginin önlenmesi ya da azaltılması olduğu iddia ediliyor. Özellikle seçim dönemine girildiği bir dönemde bu yasanın gündeme gelmesi “sansür” tartışmalarını da beraberinde getirdi.

Önceki bir yazımda, devletlerin siber savaş yöntemlerinin en önemli iki cephesinin sansür ve dezenformasyon olduğunu örnekleri ile aktarmıştım.[1] Dezenformasyonun özellikle son 10 yılda devletlerin oyun kitabının önemli bir parçası haline geldiğinden ve bu alana büyük kaynaklar aktarıldığından bahsetmiştim. Siber savaşı klasik savaştan ayıran iki önemli özelliği, sürekli oluşu ve devletlerin siber savaş yöntemleri ile sadece uluslararası kamuoyunu değil, kendi vatandaşlarını da hedef almasıdır. Demokratik olsun olmasın her devletin sansür ve dezenformasyona dayalı belirli bir siber savaş stratejisi geliştirse de, özellikle otoriter devletlerde bu iki özellik oldukça belirgin ve ölçülebilir durumda.

Sansur-01

Oxford Üniversitesi İnternet Enstitüsü araştırmacılarının 2019 yılında yayınladığı, 2020 yılında güncellediği, kısa adıyla Siber Birlikler Raporu (Industrialized Disinformation: 2020 Global Inventory of Organized Social Media Manipulation) adlı bir araştırmaya[2] göre, 2018 yılında 28 ülkede hükümetlerin dezenformasyon kampanyaları sürdürdüğü tespit edilmişken, bu sayı 2019’da 70’e, 2020 yılında 81’e yükseldi. Bu 81 ülke “yüksek kapasiteli”, “orta kapasiteli” ve “düşük kapasiteli” siber-birlik güçleri olarak sınıflandırılmış. Yüksek kapasiteli ülkeler arasında başı Çin, İran, Mısır, Hindistan gibi otoriter yönetime sahip ülkeler çekse de, ABD, İngiltere, İsrail gibi demokratik yönetime sahip ülkeler de yer alıyor. Türkiye ise orta kapasiteli siber birliklere sahip ülkeler arasında gösteriliyor.

Son dört yılda, hükümetler ve siyasi partiler tarafından sosyal medya manipülasyonunun organizasyonu ve dezenformasyon yaymak için birlikte çalıştıkları çeşitli özel şirketleri ve diğer organizasyonları izleyen araştırmacılar, siber-birlik etkinliklerinin her geçen yıl artmaya devam ettiğini; bu etkinlikleri finanse etmek için sosyal medya reklamlarına milyonlarca dolar para akıtıldığını; 48 ülkede faaliyet gösteren veri şirketlerinin bu faaliyetlere aktif olarak hizmet verdiğini ve 60 milyon dolardan fazla paranın bu şirketlere hükümetler tarafından aktarıldığını tespit etmiş. Ancak sosyal medya reklamları ile dezenformasyon sadece buzdağının görünen kısmını oluşturuyor. Dezenformasyonun asıl kaynağını, sosyal ağların algoritmalarının erişimi artıran etkilerinden yararlanmak için tasarlanmış fotoğraflar, memler, videolar veya diğer içerik parçaları oluşuyor.

Raporda, Vietnam'da vatandaşların, kişisel Facebook sayfalarında hükümet yanlısı mesajlar yayınlamak üzere askere alınması,. Guatemala hükümetinin, muhalif görüşleri susturmak için sosyal medya hesaplarını hackleme faaliyetleri, Etiyopya'nın iktidar partisinin, sosyal medya konuşmalarını kendi lehine etkilemek için kamu personelinin kişisel sosyal medya hesaplarını kullanması; Tacikistan’da üniversite öğrencilerine sahte hesaplar açmak ve hükümet yanlısı görüşleri paylaşmak için ücret ödenmesi; Myanmar'da askeri yetkililerin Rus ajanlar tarafından sosyal medyanın nasıl kullanılacağı konusunda eğitilmesi gibi çarpıcı örneklere yer verilmiş.

dezenformasyon-2

Araştırmacılar, ayrıca hükümet bağlantılı dezenformasyon çabalarının büyük çoğunluğunun ülke kamuoyuna odaklandığını, ancak en az yedi ülkenin sınırları dışındaki görüşleri etkilemeye çalıştığını belirlemişler: Bu ülkeler: Çin, Hindistan, İran, Pakistan, Rusya, Suudi Arabistan ve Venezuela. (Raporda belirtilmese de özellikle İngiltere ve ABD’nin böyle bir çaba içinde olmadığını düşünmek biraz taraflılık oluyor)

Raporda ayrıca, Facebook'un dezenformasyon için 1 numaralı sosyal ağ olmaya devam ettiği, 56 ülkede Facebook’un organize propaganda kampanyaları için kullanıldığı tespit edilmiş. Başta Meta (Facebook, Instagram, Whatsapp) olmak üzere sosyal platformlar dezenformasyonu önlemek için bir takım önlemler alsa da, raporda dezenformasyon kampanyalarının her geçen yıl daha fazla yayıldığı ve etkili olduğunun altı çizilmiş. Bunda elbette dezenformasyon kampanyalarının faaileri olan hükümetlerin formal ve informal yollarla sosyal medya platformları üzerinde kurduğu baskının önemli bir etkisi de var.

Sosyal medya platformları özellikle siyasi nitelikli reklamlarda kısıtlayıcı bir takım önlemler alıyorlar. Ancak dezenformasyon kampanyalarında, giderek artan bir oranda, botlar, sahte sosyal medya hesapları ve ücretli "troller" kullanılıyor. Nitekim Facebook, Youtube ve Twitter bu yöntemlerle, hükümetlerle bağlantılı hesapları askıya alarak ya da ifşa ederek mücadele ediyor. Bununla birlikte sosyal medya platformlarının bulundukları ülkenin siyasi atmosferine, bulundukları devletle olan ilişkilerine ve/veya ABD’nin bu devletlerle olan ilişkilerine göre farklı tavırlar takındığını söylemek mümkün. Örneğin, Hindistan, Pakistan gibi kimi ülkelerde muhalif hesaplar da dezenformasyon gerekçesi ile kapatılırken; Suudi Arabistan ve Mısır’da daha çok hükümetle ilişkili hesaplar kapatılabiliyor.

Üstelik bazı örneklerde hükümet yanlısı hesapların kapatılmasının ardından sosyal medyaya erişim tamamen engellenebiliyor. Örneğin 2022 Ocak ayında Facebook’un Uganda’da Devlet Başkanı Yoweri Museveni ile ilişkili hesapları dezenformasyon gerekçesiyle kapatmasının ertesi günü, Uganda İletişim Komisyonu internet servis sağlayıcılarına tüm sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarına erişimi engelleme emri verdi.[3]

Dezenformasyon yasaları ise hükümetlerin elinde baskı ve sansür uygulamanın işlevsel bir aracı. Sözde dezenformasyonu engelleme amacıyla oluşturulan bu yasalar, özellikle otoriter ülkelerdeki hak savunucularının, sivil toplumun ve muhalif medyanın sosyal medyadaki etkinliğini azaltmaya yönelik olarak kullanılıyor. Bu yasalarla belirlenen yüksek hapis cezaları, hükümeti eleştirmek isteyen kullanıcılar üzerinde caydırıcı bir etki yaratıyor. Ancak hükümet kaynaklı hesapların sürdürdüğü dezenformasyon kampanyaları bu yasalardan etkilenmiyor. Dolayısıyla bu tür yasaların temel mantığı dezenformasyonu engellemek değil, neyin yalan neyin gerçek olduğuna hükümetin karar vermesi üzerine kurgulanıyor.

Elbette internetteki içeriğin düzenlenmesi ve sosyal medyada dolaşıma giren yalan yanlış bilgiler ile mücadele konusunda hükümetlere düşen görevler vardır. Sadece bu da değil vatandaşların haklarının ve verilerinin korunması ve internette suç olarak tanımlanan eylemleri engellemek hükümetlerin başlıca görevlerinden biri. Hükümetler bu görevlerini hem dijital medyaya özgü çeşitli kanunlarla, hem de teknolojik gelişmelere göre güncelledikleri ceza yasalarıyla yerine getiriyorlar. Ancak, Mısır, Uganda, Tanzanya, Kenya gibi otoriter yönetimlerin iktidarda olduğu ülkelerde bu yasalar, hükümetlere azami takdir yetkisi sağlamak için bilinçli olarak belirsiz bir şekilde tanımlanmıştır. Bu tür yasaların asıl amacı sivil toplumu ve muhalif medyayı sindirmektir. Üstelik bu yasaların birçoğu seçim dönemlerinde yürürlüğe girmiş ve uygulanmıştır. TBMM Genel kurulu tarafından onaylanan “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” teklifinin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir. Siber Birlikler Raporu’nun vaka çalışmaları ekinde Türkiye ile ilgili bölüm bu değerlendirmenin somut dayanaklarını etraflı bir şekilde sunmuştur.[4] Belki bir sonraki yazıda da bu vaka çalışmasını ele almak gerekir.

[1] Siber Savaşın Cepheleri: Sansür ve Dezenformasyon, https://www.demokrathaber.org/siber-savasin-cepheleri-sansur-ve-dezenformasyon

[2] Industrialized Disinformation: 2020 Global Inventory of Organized Social Media Manipulation (CyberTroop Report) https://demtech.oii.ox.ac.uk/research/posts/industrialized-disinformation/

[4] Country Case Studies Industrialized Disinformation: 2020 Global Inventory of Organized Social Media Manipulation (Case Studies) https://demtech.oii.ox.ac.uk/research/posts/industrialized-disinformation/