68 kuşağının sloganıydı:  ‘Gerçekçi ol, imkânsızı iste.’ Mısır devrimi; Tahrir Meydanı’nda toplanan milyonların isteğine 18 gün önce ‘imkânsız’ gözüyle bakan Mübarek rejiminin sonunu getirirken, coşkulu kalabalıkları yeni bir gerçekle karşı karşıya getirdi.

Mübarek, yönetimi ‘ordu’ya devrederek gitti!

Devrimin tamamlanması için ikinci aşamada yönetimin askerden halka geçmesi gerekecek.

Küresel medyanın ‘son firavun’un devrilmesini ekranlara getirdiği saatlerde Mübarek’e başkanlık yolunu açan 1981’deki ‘Sedat suikastı’ görüntüye geliyordu.

Askeri geçit töreninde askeri birlikler Sedat’ı hedef alırken yanında havacı general Hüsnü Mübarek oturuyordu.

Mübarek’ten görevi şimdi ABD’den yeni dönen genelkurmay başkanının ‘geçici’ olarak devralması, Ortadoğu’ya özgü bir başka gerçeklik sayılmalı. Mısırlılar, haklı olarak önce ‘diktatör’ün devrilmiş olmasına seviniyorlar. Bu coğrafyada daha çok krallarla darbeciler arasında gidip gelen ‘sivil görünümlü’ rejimlerin Mısır örneğinde geri dönülmez biçimde son bulduğuna inanıyorlar.

Mısır halkı tarih yazdı.

68 ‘Prag baharı’nda Çekoslavakya’da demokrasi ve özgürlükler için harekete geçen gençliğe, Sovyet tankları geçit vermemişti. Berlin Duvarı’yla bütün Doğu Avrupa rejimlerinin yıkılması için halkın bu baskıya 21 yıl daha direnmesi gerekecekti.

Mübarek’in ‘çekilmeyeceğini’ açıkladığı gece Tahrir Meydanı’nı dolduran bir milyona yakın kişinin ertesi sabah Kahire’den İskenderiye’ye, Süveyş’e on milyonlara ulaşması karşısında hangi ordu, kaç yüz tankla ‘devrim’i durdurabilirdi?! Stalin’in İkinci Dünya Savaşı’nda ‘Papa’nın kaç tümeni var!’ diye sorması gibi Mübarek’in ordusu da bu kitleyi durduracak tümenlere sahip değildi.

Halkı durduramayacağını gören ordu diktatöre ‘çekil’ dedi. Bu sonuç, bir ‘darbe’yi değil ‘devrim’i gösteriyordu.

1979 yılında İran’da Şah’ın devrilmesi de böyle olmuştu.

ABD desteğini arkasına alarak İran’ı ağır bir monarşiyle yöneten, ülke kaynaklarını bölgesel güç olma hayaliyle silahlanmaya yatıran, halkın ‘ekmek ve özgürlük’ istemini görmezden gelen, ülke yoksullaşırken petrol gelirlerini har vurup harman savuran Şah Rıza Pehlevi gitti. ‘Humeyni devrimi’ oldu.

İran devriminin kök salması ise 8 yıllık Irak savaşının ağır insan kayıpları sonucu gerçekleşti. İslam devriminin Arap coğrafyasına yayılacağını düşünen ABD, Saddam’ı kullanarak İran ve Irak’ı 8 yıl çarpıştırdı.

Şimdi de ‘Mısır devrimi’nin domino etkisinden söz ediliyor. Henüz demokratik geçiş tamamlanmadığı ve Eylül’deki seçimlere dek gerçek iktidar netleşmeyeceği için ‘Mısır devrimi’nin çok iyi yönetilmesi gerekiyor. Müslüman Kardeşler’den İsrail’e iç ve dış faktörler ülkenin geleceğini tayin edecek.

Mısır devrimiyle aynı gece Türkiye’de ‘Balyoz davası’nda eski kuvvet komutanlarının de bulunduğu 163 askerin tutuklanması tarihin bir başka cilvesi olsa gerek!