Önce HDP'nin açıkladığı tutum belgesi ve sonrasında kamuoyuna yansıyan altı muhalefet partisinin parlamenter rejime geçişi öngören programı gelecekte nasıl bir Türkiye yönetiminin olacağına dair ipucu vermekte.

Bu programın yasaları nasıl olacak? Bunlar şimdilik soyut ve belirsiz. Erdoğan rejiminin tahrip ettiği, devlet, hükûmet, diplomasi, ekonomi, siyaset, meclis, adalet vb. kurumlar için hangi kanunlar yapılmalı? Nasıl yapılmalı?

Bunun iki yolu vardır. Birinci yol, yurttaşlar, demokratik kurumlar, sendikalar, odalar, partiler tabandan tavana doğru tartışa-önere bir model oluşturacaktır, ikincisi ise egemen olan kadro kendine göre bir sistem oluşturacak ve devletten yurttaşa dek herkes belirlenen sistemin şeklini alacaktır. Yukarıdan aşağı şekillenen bir sistem bu. İki yol da şimdilik ihtimal dahilindedir. Çünkü siyaset bir oy meselesidir. Oyu alan, dizaynı yapar.

Bu sebeple oy almak gerekir. Bu sebeple Demirtaş'ın sol birleşmeli ve bu süreçte pozisyon almalı çağrısını önemsemek gerekir. Yıllardır bunu yazıyoruz, dinlemiyorsanız bari Selahattin Demirtaş'ı dinlenin.

Çalışılması gereken kanun başlıkları:

Demokrasi

Devlet kanunu ve devlet memurları kanunu

KHK'lar ile işten attıkları ve rejimin kadrolaşması kriteri ile başlayan, yükselen memurlar meselesi.

Kamu kaynaklarında yapılan usulsüzlükler.

Ve yeni devlet personeli kanunu.

Adalet ve hukuk

Mağdurlar ve mağduriyet oluşturanlar meselesi. Yeni hukuk sistemi.

Yurttaş güvenliği

Yurttaşlara karşı organize olan kurumların yargılanması ve dağıtılması.

Siyasi partiler yasası ve seçim barajı meselesi.

Ekonomi

Kamu ihaleleri, vergi afları, Türkiye'den kaçırılan paralar meselesi.

Diplomasi ve yeni anayasa çalışması gibi buna benzer birçok başlık altında kanun çalışılmasına başlamak gerekir.

Kim hazırlayacak bu kanunları?

Eğer solcular organize olup HDP ile ittifak yapmazsa Deva Partisinin Sadullah Ergin'i, Gelecek Partisinin Taha Ün ve muadilleri, CHP'nin Süheyl Batum, İyi Partiden ise Koray Aydın'a mahkûm kalırsınız. Eldeki kadro bu.

Eğer sol egosunu ve diğer defanslarını bir kenara bırakıp devrim mücadelesi bakidir lakin şimdi demokrasi mücadelesine omuz vermeli diyerek kendi aralarında iş birliğine gidip gerekirse bir dönem partisi kurup HDP ile bir araya gelebilse, ya da direk HDP bünyesinde dönemsel bir araya gelirlerse, gelecekte yapılacak yasalar üstüne söz söyleyebilirler. Bu olmazsa kaderlerine razı olup, bir 40 yıl daha izleyecekler.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasi cinayetler vurgusu

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu siyasi cinayetler işleneceğinden kaygı duyduğunu söyledi. Bu kaygının sebebinin ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğunu ifade ediyor.

Kılıçdaroğlu’nun sözleri şöyle:

“Erdoğan gerilimi doruk noktasına çıkarıp seçime gitmek ister. Bu gerilimden olabildiğince uzak durmamız lazım. Milletvekili, il başkanlarına söylüyorum, sakin olacağız. İttifakı oluşturan diğer partiler de gerilim istemiyorlar."

Erdoğan rejiminin b planı olarak kontrollü kaos her zaman masada durmaktaydı. Kaos enstrümanları olan organizasyonlar ile ilişkileri her zaman canlıydı. Bu hep ihtimal dahilinde bir sorundur. Kaos ortamında seçim ya da seçimleri ertelemek. Muhalefetin bu meseleyi sorun olarak görmesi, dinlendirmesi iyidir. Çünkü muhalefet unsurları bu sorunu toplum ile beraber çözüm üretmeye çalışabilirler. Ancak bir sorun teşhis edilirse tedavisi konusunda çaba harcanır. Eğer rejim öyle kaos sürecini başlatırsa siyaset ve ülke gerçekliği başka bir boyut kazanır. Bu işin sonu faşizmdir. Otoriter rejimden faşist bir rejime girmiş oluruz ki onun sürdürülebilir bir yanı yoktur. Bedeli ülke ve toplum için elbette ağır olur. Kanlı ve karanlık bir süreç başlar ki yurttaşlar zaten yeterince bedel ödedi daha beter öder. Buna rağmen demokrasi zemininde mücadele elbette sürecektir. İkinci Erdoğan sivil darbesini yurttaşlar demokrasi zemininde bertaraf etmelidir. Rejim ne kadar yurttaşları demokrasi zemini dışına zorlayacak olsa da bu zeminden asla kaymamak gerekir. Rejim için bu bir seçenektir, bunu bilmek gerekir. Fakat seçim olduğu sürece umut vardır.

Bazı cümleler

1-Birgün gazetesi Erk Acarer ile yollarını ayırarak kendini özgürleştirmiştir. Erk Acarer'i taşımak zordu. Bir gazeteci "soyulduk ey halkım" formatında gibi bir program neden yapar? Ünlü olmayı kafasına koyan herkes bir gün bir süreliğine elbette ünlü olur. Gazetecilik bakidir. Kürt medyası ise bıyık altından bir tebessümle gel hocam buyur otur, masaya bir tabak daha koyalım diyecektir Erk Acarer'e.

2-"Ayyy İnanmıyorum".

Bazen hatta genellikle Halk TV izliyorum. Özellikle takip ettiğim beş kişi var. Barış Terkoglu, Barış Pehlivan, İsmail Saymaz, Murat Ağırel ve Timur Soykan. Bu gazetecilerin hepsi iyi muhabirler. Bilmediğimiz pek çok şeyi şahsen onlardan öğrendim. Sağ olsunlar.

Fakat Timur Soykan'ın programcı sorunu var. Çok derinlikli bilgileri var ve eğer meseleye vakıf bir programcı program yapabilseydi biz izleyenler daha detaylı bilgiye ulaşacaklardı. Fakat programcı Özlem Gürses gazeteci Timur Soykan'a daha detaylı soru soracağına Soykan'ın anlattıklarına "ayyy inanmıyorum" gibi şaşkınlık refleksi gösteriyor. Bence Murat Ağırel ve Timur Soykan ikisi son derece başarılı bir program yapabilirler.

Gelelim Özlem Gürses'e belli ki uzun zamandır programcılık yapıyor ve bu rutinin aşırı özgüveni var üstünde. Fakat gerçekten meselelere çok uzak, gündeme uzak, ders çalışmıyor, okumuyor ya da yetersiz okuyor. Bu tür programlara hazırlık yapmak ona ağır gelebilir. Bu onu kötü programcı yapmaz. Ayıp değil günah değil. Bilemiyor olabilir. O da kendi ilgi alanına yeteneğine uygun bir program yapabilir. Mesela evlilik programı, ya da Esra Erol formatlı bir program mesela. Öyle bir programı başarılı yapacağına inanıyorum. Tekrar söylüyorum öyle bir program yapmak ayıp değil, günah değil. Sadece bir programda kaç defa "ayyy inanmıyorum" demiştir, bu denli şaşırmasına gerek yok. Herkes yeteneğine göre konumlanırsa, başarı ve fayda oluşur.