Asma veya salkım dalları arasından zar zor seçilen bir mezarlığın melankolisiydi, sana bakarken anımsadığım. O eski mutlu günlerde, dere kenarında yürürdük, biz mi mutluluğa inanmıştık, yoksa dere mi fazla güzeldi. İyi ve kötünün kıyılarına aynı anda çıktığımız olurdu. Savaştaymışız, bilmezdik...



Pes etme, her şeyi unutturacağım sana. Yaşayıp yaşamadığını, gördüğünü ve görmediğini ve duyup duyacaklarını. Namlunu bana doğrultmuş ve nişan almışken, gördüm gölgeni ay ışığı ve güller içerisinden. Zar attım haritaya ve seçtim göğün öteki yüzlerini. Ölü bir evdi hatıramdaki, içi cıvıl cıvıl kuşlarla doluydu...



Çağırsan da gelemem şimdi, daha çok yaş almalı önce ruhum. Kırmızı bir balon, cüretkar bir kuzgunun elinde. Bitmemişti o şarkı, rüzgar bizi sürükleyecekti. Bir kuyu kazar gibi, sapladım hançeri o efsunlu hüzün sarmalına. Veda bile edemeden, bir başka yerde doğduk. Ah, yine portatifti mutluluk. Devingen ve sığıntı...