Kazakistan’ın yüzölçümü Türkiye’nin yaklaşık 4 katı, nüfusu ise bizim nüfusumuzun dörtte biri. Çünkü ülkenin çoğu boş bozkırlarla kaplı. Nüfusun bu kadar az olması noktasındaki bir başka ana neden ise, Rus istilasından önce nüfusun yarısının Kalmuk (Çungar) saldırılarında, 4 milyon nüfusun ise (Kazak halkının %70’i) SSCB zamanında (1922-1933) organize edilen (ve Ukrayna’da da bir başka örneği uygulanan) yapay açlık sürecinde açlıktan öldürülmesidir. Geçmişte (“sütü bol” anlamındaki) Akmola ve (“bakir topraklar” anlamındaki) Tselinograd isimleriyle de anılmış bulunan, Orta Asya bozkırlarının tam göbeğine kurulmuş olan Astana (10 Aralık 1997 tarihinden beri) Kazakistan’ın yeni başkenti ve ikinci büyük şehridir. Önceki başkent Almatı Çin sınırına çok yakın olduğu için, bu aklı Nazarbayev’e (Ankara’yı örnek göstererek) Turgut Özal’ın verdiği söylenir.

Astana, Kuzey Kazakistan’da, Akmola Bölgesinde yer alır ve Kazakça “Başkent” anlamına gelir. Başkent ilan edildiği tarihten bugüne kadar her 6 Temmuz tarihi “Başkent Günü” (The Capital Day) olarak kutlanır, bugün en önemli tatil günlerinden biridir ve kültür ve spor kompleksleri, anıtlar ve müzeler vs açıktır. 16 Aralık tarihi ise Bağımsızlık Günü olarak ülke çapında kutlanır. 21-22 Mart’taki Bahar Bayramı (Nevruz) ise bir başka kutlama vesilesidir. Şehir çapında ücretsiz konserler verilir. Kazakistan yakın vadede, Rusçanın etkisinden kurtulmak, Batı dünyası ile iletişim ve entegrasyonu hızlandırmak için, Latin alfabesine geçmeye hazırlanıyor. Bu yüzden şehrin çeşitli noktalarındaki tabelalarda alıştığımız Latin alfabesiyle yazılmış ibarelere rastlayacaksınız. Astana’ya Türkiye’den karayolu ile gitmek mantıklı değil ama eğer çok zamanınız varsa, Kiev’den 3,5 gün süren bir tren yolculuğu ile de ulaşabilirsiniz.

İçinden nehir akan (Rusların “İşim” dedikleri “Esil” nehri) şehirlerden olan Astana’da zaman Türkiye’den 3 saat ileride ve nüfusu 2017 rakamlarına göre 1 milyonun biraz üzerinde. İstanbul’dan direkt uçuşla 5,5 saat içerisinde ulaşılabiliyor. Kazakistan Türkiye’den 1 aya kadar vize istemiyor. Havalimanı şehir merkezine 16 km uzaklıkta, 12 numaralı otobüs ve taksi ile merkeze ulaşmak mümkün. Yapılan yeni terminal ile gelen yolcu sayısı 2 katına, yani 8,2 milyona çıkarılmış. Bu da günde 25 binden fazla yolcu demek. 3-3,5 senede tamamlanması beklenen proje, 2 senede bitirilmiş. 850’den fazla işçi toplam alanı yaklaşık yarım milyon metrekare olan terminali bitirmek için neredeyse günde 24 saat çalışmışlar. Sonuçta Orta Asya’nın en büyük havalimanlarından birisi ortaya çıkmış. Şehrin yenilenmesinde Türkler de görev almış, 1997 yılında 25 katlık ilk yüksek binayı Türkiye’den gelen bir firma inşa etmiş. Daha sonra daha çok otel, kongre merkezi, stadyum gibi ihaleler Türkiye firmalarına verilmiş. Türklerden sonra ise Arnavutlar ve Koreliler inşaat işinde çokça tercih ediliyorlar.

Nazarbayev’in Astana için biçtiği gelecek öngörüsünü gerçek kılmak adına, daha 20 sene önce tozlu bir taşra kenti olan yeni başkent Astana şehrinin kuruluş aşamasında, meşhur Japon mimar Kisho Kurokawa şehir için büyük bir plan geliştirmiş. Asıl şehir planına doğaya hükmetmek için bazı tasarımlar eklemiş. Sel sularının şehri basmaması için insan yapımı taşkın havzaları inşa edilmiş. Şehri ilkbaharda eriyen kar yığınlarından korumak için yeni bir baraj yapılmış. 2009 yılında yapılan baraj sadece 10 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 30 metre genişliğinde. Ama 410 milyon metreküp suyun şehri basmasına engel oluyor ve ayrıca şehrin bütün sakinlerine su sağlıyor. Ayrıca en iddialı fikirlerden biri de şehri dev bir koruyucu bariyer ile toz fırtınalarından koruyacak bir rüzgâr engelleyici ile çevrelemekmiş. Tüm şehri çevreleyen bir duvar yapmak neredeyse imkânsızdır. Fakat şu an dikilen 10 milyon ağaç büyüyor. Bu arazi senede 300 hektar kadar genişliyor ve sonuçta havayı temizleyecek ve aynı zamanda şehri güçlü rüzgârlardan ve toz fırtınalarından koruyacak. En azından temel niyet bu yönde. Bu tür birbirinden ilginç projelerinden ötürü, şehri “simcity”ye benzetenler çok fazla...

Kurokawa, bina ortamının doğa ile mükemmel bir denge kuracağı bir şehir oluşturmak istemiş ve Paris’teki ünlü Şanzelize’den esinlenmiş, 2,5 km uzunluğundaki dev bir bulvar tasarlamış. Bu eksen şehrin en simgesel binalarından bazılarını birbirine bağlıyor. Böylece Astana dünyanın en hızlı büyüyen kentlerinden biri olmuştur. Zamanla şehir tarihten ve dünyanın farklı yerlerinden ilham alınan mimari fantezilerle dolmuş. Konser salonları, opera binaları, stadyumlar ve saraylar. Zorlu konum ve coğrafya zamanla avantaja dönüştürülmüş. Moskova ile Pekin’in lineer olarak tam ortasında yer alan şehir, İpek Yolu gibi tarihi ticari rotaların yeniden açılmasından da yararlanacak. Şehrin nüfusu kısa süre içinde 10 katına çıkmış. Zira Nazarbayev başkent ilan edildikten sonra Kazakları Astana’ya çağırdı ve bu şehirde yaşamalarını teşvik etti, bu çağrı büyük ölçüde kabul de gördü. Kazak aileleri bolca çocuk yaparken, Ruslar Rusya’ya göçmeye başlamışlar...

UNESCO tarafından “Barış Şehri” ve 1999 yılında “Dünya Şehri” unvanı, İstanbul’da 2010’da toplanan “Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi”nde alınan kararla, “2012 Türk Dünyasının Kültür Başkenti" unvanı verilmiş olan Astana daha ilk bakışta oldukça düzgün şehir planlaması, geniş ve ferah caddeleri, bakımlı yeşil alanları, yeni ama yapaya kaçmayan köprüleri, pitoresk parkları, geçmişi geleceğe bağlayan sanat eserleri, heykel ve anıtları, modern binaları ve iş merkezleri ile dikkat çekiyor. Adeta bir güç gösterisi yapılmış, Dubai gibi süper şehirler ile rekabet edebilmek ve şehirler süper ligine katılabilmek üzere, fütüristik ve ikonik eserler ve mega yapıları ile mimari açıdan bir proje şehir görünümü kazandırılmış, sanki bir mimarlık oyun alanına dönüşmüş. Çin mimarisinden, Yunan mimarisine ve Mısır mimarisine kadar pek çok mimarı üslup ve akım bu görkemli ve şenlikli proje şehirde dans eder olmuş. Şehrin dönüştürülmesinde ve yeniden yapılandırılmasında İngiliz Mimar (Lord) Norman Foster’in hizmetlerinden önemli ölçüde yararlanılmış. Şehirdeki pek çok yapıtı bu dünyaca ünlü mimar tasarlamış.

Astana’nın simgelerinden Bayterek Anıtının yüksekliği 105 metreyken gözlem kulesinin yüksekliğinin 97 metre olmasının nedeni Astana’nın Kazakistan’ın yeni başkenti yapıldığı yıl olan 1997’e dikkat çekmekmiş. Altın sarısı kürenin çapı ise 22 metre. Anıtın altında 4,5 metrelik bir bölüm daha var ve burada da kafeler, akvaryum ve bir mini galeri bulunuyor. Anıtın üst tarafı Samruk adındaki (mitolojideki Simurg veya Zümrüdüanka benzeri) efsanevi ve mutluluk getiren bir kuşun altından yumurtasını genç, güçlü ve büyüyerek serpilen kutsal yaşam ağacının (yani ‘Bayterek’ adındaki kavak ağacının) üzerine bulunan ve Aydahar adındaki ejderha tarafından yutulan güneşteki çatlağın üstüne bırakmasını sembolize ediyor. Böylece tarihsel köklerin güçlü bir destek ve bağ ile gelecekteki refah beklentisi ve umutları ile bir araya getirilmesi amaçlanıyor. Yaz ile kışın, gündüz ile gecenin dönüşümleri ve iyi ve kötünün mücadelesi simgelenen başka bir kavram.

Asansör ile en üst kata çıkabiliyorsunuz. Burada Nursultan Nazarbayev’in el şeklinin alçıdan bir replikası mevcut. Bu altın kaplı alçıdan elin içerisine kendi elinizi yerleştirirken gülümseyerek fotoğraf çektirmek her gelen ziyaretçinin uyguladığı bir seremoni diyebiliriz. Üstelik elinizi koyduğunuz anda, Kazakistan milli marşı çalmaya başlıyor. Gözlem kulesinin etrafında dolaşarak Astana’yı dört ayrı yönden panoramik olarak izleyebilirsiniz. Bayterek’in gece aydınlatması ayrı bir görkem ve sevinç ışıltısı sunuyor.

Astana ayrıca Astana Expo 2017’ye, geleceğin enerjisine adanan World Expo’ya uzun süre hazırlanmış. Şehri 5 milyon kişi ziyaret etmiş. Expo için yepyeni bir havalimanı terminali, devasa bir tren istasyonu (eski tren garı 10 katı genişletilerek 120 bin m2’ye ve 500 metre uzunluğa ulaşılmış ve devasa çatısı Moskova’daki Kızıl Meydan kadar bir alanı örterek, Orta Asya’nın en büyük tren garı haline getirilmiş) ve “Nur Alem” adındaki Pavyon binası inşa edilmiş. Nur Alem dünyanın tamamlanmış en büyük küresi, gerçekten çok gösterişli bir bina. Üstelik inşaat çalışmaları büyük ölçüde -40’C gibi sıcaklıklarda devam etmiş. Kazakistan devleti tarafından çağrılan Adrian Smith + Gordon Gill Mimarlığa verilen proje, 1,5 kilometrekarelik bir alanda planlamış. Alışveriş merkezi, parklar ve bir okul, 3.000 kişi kapasiteli bir oditoryuma ev sahipliği yapan yapıt, sürdürülebilir teknolojiyi ön plana çıkarıyor. Şehir, üniversite ve havalimanı arasındaki alanda 25 hektarda inşa edilen proje 28 senedir süre gelen bir planın son aşamasıymış. 28 binalık projede 173 hektarlık bir imar planı söz konusu olmuş. Proje başladığında hava sıcaklığı -51’i gösteriyormuş. İnşaat başladığı tarihte sadece zemindeki toprak tabakası değil, buzun da kırılması gerekiyormuş, zira toprak tamamen donmuş. 12,500 ton ağırlığındaki kürenin inşası noktasında bir sorunla karşılaşmamak için şantiyede ilk önce bir mikro iklim ortamı yaratılır. İçerisi sürekli olarak ısıtılır, zira betonun direnç ve dayanımı 5 derece altında zarar görebilmektedir...

Kürenin kabuğunun gökdelenden ziyade uzay gemisi hassasiyetinde yapılması gerekiyordu. Bunun için viagrit denilen ve kürenin sıra dışı görünümüne kavuşmasını sağlayan özelleştirilmiş bir çelik kabul kullanılmış. Küre büyük ölçüde şantiye alanı dışında önceden üretilmiş ve sonradan devasa bir yapboz gibi birleştirilmiş. Bu yapbozun en büyük parçası 45 tonmuş. Tamamlandığında Özgürlük Heykelinden daha yüksek ve kavisli cam zeminin toplam alanı da 3,5 futbol sahasından daha büyük ölçekli olmuş. Dış cephesinde toplamda 20 bin metrekarelik bir cam alanı olan ve 3535 ısmarlama cam panelden oluşan Expo Küresi aynı zamanda adeta kendi enerjisini üreten bir enerji santrali işlevini de görüyor. 3 sene gibi çok kısa bir süre içinde bitirilerek Expo 2017’ye yetiştirilen ve uzaktan bakıldığında dev bir bowling topu görüntüsünü andıran, bozkırın tam ortasındaki mühendislik harikası Kürede cam panellerin yerleştirilmesinde 50 adet profesyonel dağcıdan yararlanılmış...

Başkanın kendi tasarımlarından biri olan, Nazarbayev Merkezi olarak da bilinen, İlk Başkan Vakfı ve Kütüphanesi, 6500 metrekarelik cam bir kubbe, 90 metreden fazla bir açıklığa sahip ve gökyüzüne bakan bir göze benzetilmiş. Bünyesinde 6 milyon kadar kitap barındırıyor. Kubbede kar yükünü dağıtmak için mükemmel bir geometri üzerinde testler yapılmış. Böylece dış cephedeki kıvrımlı iskelet, halka ve kubbe Astana’nın maruz kalabileceği en ağır kar yüklerine karşı bile yapıyı güvende tutuyor... Şabıt Sanat Sarayı ise Kazakistan’ın Sanat Üniversitesine ev sahipliği yapıyor. Mimarlar burada eğitim gören yaratıcı bireylere ilham kazandırması için yapıda hiç sivri köşe kullanmamış... Merkez Konser Salonunun şekli buraya özgü bir çiçeğin taç yapraklarını sembolize edecek şekilde tasarlanmış... Astana Bağımsızlık Sarayı 50 metre uzunluğunda ve 33 metre genişliğinde dünyanın en büyük maketlerinden birine ev sahipliği ediyor. Bu makette Astana’nın 2030 yılında neye benzeyeceğini görebiliyorsunuz...

2010 yılında açılan Han Çadırı (Han Şatır) bir eğlence (rekreasyon) merkezi olarak hizmet veriyor. Aslında yurt kavramının futurustik bir yorumlamasıdır ve yine ünlü İngiliz Mimar Norman Foster tarafından tasarlanmıştır. Direği 50 katlı bir gökdelen yüksekliğindedir (150 metre), 10 futbol sahası büyüklüğündedir ve böylelikle dünyanın en büyük çadırıdır. İçinde bir eğlence cenneti barınmaktadır. Su parkı, egzotik bitkileri, kumları Maldivlerden getirildiği söylenen yapay plajı, yüzme havuzu, mini golf alanı, hediyelik eşya dükkânları ve giyim mağazaları, restoran ve kafeleri ile Astana sakinlerine yıl boyu kapalı alanda iyi ve nitelikli zaman geçirme olanağı sunuyor.

2006 yılında inşa edilen Hoşgörü ve Barış Sarayı piramit şeklinde, etkileyici bir başka yapı. Yapımında Antik Mısır piramitleri örnek alınmış. İnşaat, halkının “Aksakal” adını taktığı Nazarbayev’in özel ricası üzerine 2 sene içinde bitirilmiş. İnşaat çalışanları yanında ordu da yardıma çağrılınca, brifingden açılışa kadar 21 ayda tamamlanmış. 77 metre yüksekliğindeki Piramit yansıtıcı özellikte fayans malzeme ile kaplanmış. İçinde çeşitli sergiler ve kültürel etkinlikler düzenleniyor. Bir tür kongre merkezi de dünyaca ünlü İngiliz Mimar Norman Foster tarafından tasarlanmış. 1500 kişi kapasiteli Opera Salonu ve 6. Katında Picasso, Dali ve Chagall’ın orijinal litografilerini sergileyen Kulanşı Çağdaş Sanatlar Merkezi ve ayrıca piramit içinde yer alan müze, konferans salonu ve kış bahçesi ziyaret edilebilir. 35 bin metrekarelik alana inşa edilen piramidin üst tarafına 130 farklı milleti temsil eden güvercinler çizilmiş.

Ak Orda (Cumhurbaşkanlığı Sarayı veya Başkanlık Konutu) Bayterek anıtının gözlem kulesinden rahatlıkla görülebilir. 2004 yılında açılmıştır. Saraya bitişik pek çok ek hizmet binası bulunur. 150 odalı sarayda 1.600 konuğu ağırlayabilecek kapasitede büyükçe bir konser salonu, sergi ve spor müsabakalarının düzenlendiği mekânlar da mevcuttur.

Kazakistan Ulusal Müzesi, Anavatanı Savunanlar Meydanı, Gorki Akademik Devlet Tiyatrosu ve Saken Seyfullin Müzesi, Çağdaş Sanatlar Müzesi, Devlet Başkanlığı Kültür Merkezi, Sanatçılar Evi, Bayseyitova Ulusal Opera Bale Tiyatrosu, Kazak Müzik Drama Tiyatrosu, 2008 yılında açılışı yapılan 3 katlı Duman eğlence merkezi ve içinde 3,5 milyon litrelik hacmiyle dev Oceanarium (deniz müzesi), Mega alışveriş merkezi, Metropolitan Sirki, Alau buz sarayı, Asya Park ticaret ve eğlence kompleksi, Golden Key alışveriş merkezi, Mega Astana alışveriş merkezi, Sarıarka alışveriş merkez, Arujan alışveriş ve eğlence kompleksi de gezilebilir ve ziyaret edilebilir.

Beit Rachel sinagogu görülmeye değer bir dini yapı. Burası Orta Asya’daki en büyük sinagog özelliğini taşır ve 2004 yılında açılmıştır. Holokost’tan 8.000 kadar Yahudi Kazakistan’a kaçmış ve şu an ülke çapında 3,300 kadar Yahudi yaşıyormuş.

Ayrıca, 2009 yılında tamamlanan ve 68 metre yüksekliğine ulaşan Astana Assumption Katedrali Orta Asya’nın en büyük ve en güzel Ortodoks katedralidir. Başkent ilan edilmeden önce nüfus çoğunluğunu Rusların oluşturduğu Astana’da halen %13 civarında Ortodoks Rus yaşamaktadır. Astana’da önemli bir Alman azınlık da bulunuyor. 2. Dünya Savaşında esir alınan ve tutsak edilen Almanlar Sovyet Çalışma Kamplarına gönderilir ve zamanla çoğu geri dönmez ve yerleşirler. Öyle ki 1989 yılı nüfus sayımına göre, 950 bin ile Kazakistan’ın toplam nüfusunun %5,8’ini Alman azınlık oluşturmaktadır. Şu an Kazakistan’da yaşayan 180 bin civarındaki Alman, 2. Dünya Savaşı yadigârı bu Volga Almanlarının torunlarıdır. Protestan inanca sahip olup, sadece Rusça konuşabilmektedirler.

Nur Astana Camii 40 metrelik ana yapı ve 63 metrelik bina yüksekliği ile önemli bir eser. Bu sayılar Hz. Muhammed’in ilk vahiy alma yaşı ve vefat etme yaşına işaret ediyor. Camii önünde 2.000 kişilik bir meydan bulunuyor.

2012 yılında inşa edilen Hazret Sultan Camii ise 8000 kişilik kapasiteye sahip ve Orta Asya’nın en büyük camisi olarak kabul ediliyor. Astana’da 10 kadar camii bulunuyor. İstanbul’da 3.300 camii olduğunu hatırlarsak, sayı henüz az. Ama inşa edilen camilerin sadece işlevlerine değil, mimari görünümlerine de çok dikkat ve özen gösterildiği bir gerçek.

30 senedir Kazakistan’ı yöneten Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev 2009’da Astana’daki Mustafa Kemal Atatürk heykelini açarken şunları söylemişti; “Atatürk, Türk milletinin yetiştirdiği en büyük liderdir”. Kazak heykeltıraş Bakıtjan Abişev’in yaptığı, 4,4 metre boyundaki ve 5,5 ton ağırlığındaki Atatürk heykeli Esil nehri kıyısında, Türkiye’nin Astana Büyükelçiliğini yanındaki çok güzel bir parkta yer alıyor. Bu temiz, bakımlı ve planlı parktaki ağaçların özellikle güzdeki renkleri göz alıcı. Bu heykele karşılık ve jest olarak, Kazakistan'ın manevi değerleri olan; Abay, Abılay Han, Muhtar Avezov gibi büyüklerin heykelleri de İstanbul, Ankara ve Niğde'ye dikildi.

Astana’nın 250 km kadar dışındaki Burabay (Rusça; Borovoe) Milli Parkı bu şehrin turistlik sayfiye ve dinlenme yeri olarak biliniyor. Geniş, temiz ve sorunsuz karayolu sayesinde araçla 2 saat içinde şehir merkezinden itibaren ulaşabiliyorsunuz. Bölgede 14 kadar göl var ancak bunların en yükseği olan, 961 metre rakımlı Gökçe Dağın eteğindeki Burabay Gölü deniz seviyesinden 320 metre yüksekte yer alıyor. Gölün eski adı “Äwliyeköl” (Evliyagöl), kutsal göl anlamına geliyor. Uzunluğu 4,5 km, genişliği 3,9 km ve en derin yeri 7 metre olan gölün kıyı uzunluğu 13,6 km ve yüzölçümü ise 164 km2. Etrafı sık çam ağaçlı ormanlarla çevrili göle girmek ve kano ile dolaşmak mümkün. Göl ortasında ve etrafındaki tektonik oluşumlar gayet ilginç manzaralar sunuyor. Adına şiirler yazılan gölün bir tarafında Jumbaktas (bilmece taşı / sfenks) adı verilen 20 metrelik bir taştan tepe bulunuyor. Efsaneye göre istediği adamla evlenemeyen kız kendini öldürüyor ve kayaya dönüşüyor. Bir de 300 metre yüksekliğinde ve yine taştan Okjetpes (yani; ‘Okyetmez’) tepesi hemen gölün yanında yükseliyor. Bu dağ o kadar çetin ki, oklar bile ulaşamazmış.

“Kazakistan’ın incisi” olarak da biline Burabay’a ilişkin bir başka efsaneye göre ise, Tanrı dünyayı yaratırken, bazı uluslara orman zengini araziler, başka uluslara geniş nehirleri bulunan bereketli topraklar ve bazı başka uluslara ise güzel dağlar ve mavi göller verilmiş. Kazaklara ise kıraç stepler (bozkır) düşmüş. Bu durum Kazakları kızdırmış ve Tanrı’ya onlara da bir miktar doğal güzellik verilmesi için ricada bulunmuşlar. Bunun üzerine, Tanrı dağları, taşları, güzelim çam ağaçlarını ve yaprakları dökülen ormanları, saf suları olan mavi gölleri ve yine yeşillikler ve çiçekler ile süslenmiş bulunan zümrüt yeşili arazileri almış ve bunları cömertçe elinde karıştırarak uçsuz bucaksız bozkırlara yaymış ve döşemiş. İşte Burabay’ın eşsiz manzarasının sırrı buradan geliyormuş... Burabay milli parkı etrafında kamp alanları, dinlenme tesisleri ve oteller de mevcut. Bu arada, Türkiye’nin Amasya ilinde de aynı isimli bir göl bulunmaktadır.

Mutfak bakımından ‘Şaşlık’ bizim şiş kebaba benzeyen yiyecek. At sucuğu olan, doğrudan yenebildiği gibi bizdeki kavurma gibi yemeklere de katılan “kazı” ile hamur ve et karışımı bir yemek olan “beş parmak” en önemli lezzetler ve yemeklerde daha ziyade at eti kullanılıyor. At etindeki düşük yağ ve kolesterol, yüksek kas yoğunluğundan dolayı, daha az kilo aldırdığı ve bünyeyi güçlendirdiği söyleniyor. ‘Bavursak’ ise hamurdan yapılan ve yağda kızartılan bir yöresel yiyecek. Fermente at sütünden yapılan ‘kımız’ ise mutlaka denemeniz gereken ve oldukça sağlıklı bir içecek. ‘Köje’ ayrana benzeyen ve dibinde tahıl tanelerinin bulunduğu bir başka alternatif. Çay çoğunlukla rayihalı, tatlı ve sütle içiliyor. Restoranlarda demlikte sunulan siyah çay kadar bitki çayları da oldukça yoğun kıvamlı olduğundan, birkaç kez su ekleyip içebilirsiniz...

Kışları bizim Doğu Anadolu bölgemizi aratmayacak derecede soğuk ve karlı olan Astana’yı en iyi ziyaret zamanı İlkbahar ve Sonbahar ayları olabilir. Tundra ikliminin hâkim olduğu Astana’da, Kasım ve hatta Ekim ayından itibaren kar yağışı görülebiliyor ve hava sıcaklığı -45’C’ye kadar düşebiliyor. Bu açıdan, belki de (Ulan Bator’dan sonra) dünyanın en soğuk başkentidir. Adeta bu bölgeye Güney Sibirya denilebilir. Kazak bozkırı dünyanın en büyük kurak bozkır bölgesi. İlkbaharda büyük kar yığınları erir ve oluşan taşkın ovası yazın sıcaklık karasal iklimle 40 dereceye ulaşınca, yerini çabucak kurak bozkıra bırakır. Dünyada çok az yer böylesi sert dönüşümlerden geçer. Bozkırın kuzeyde 10 bin km ve batıda 5 bin km bölümü göz alabildiğine düzlüklerle kaplıdır. Bu yüzden Astana’da şiddetli rüzgârlar oluşmaktadır. Şehirde sıcak su şebekesi ve kalorifer tesisatı merkezi sistem olduğundan dolayı, havalar soğumaya başladığından itibaren tüm şehre sıcak su temin ve tedarik edilmeye başlanır. Böylece şehir merkezinden daha kırsal kesimlere kadar sıcak suyu ve yeterli ısıtması olmayan hane kalmamış olur.

Şanslıysanız Eylül ayındaki Kazakh/Golden Eagle (Kartal Fest), Astana Uluslararası Kazak Şarkıları Festivaline, Astana Aksiyon Filmleri Festivali, Astana Food Festival gibi festivallerden birine denk gelebilirsiniz. Kazakistan’da icra edilen pop müziği kesinlikle sound, ritim ve altyapı bakımından bizden üst düzeyde, Batılı örneklerine yakın bir kaliteye sahip. Kazakistan ve Astana’da ayrıca klasik müziğin icrasına da büyük bir önem veriliyor. Ziyaretimiz esnasında gittiğimiz ve Hollywood film müziklerinin caz yorumundan oluşturulan başarılı ve yenilikçi bir repertuarın sergilendiği konser, gerek görsellik ve gerekse sanata verilen değer ve seyirci coşkusu bakımından takdire şayandı.

Yazı ve Fotoğraflar: Serkan Doğan