Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11.05.2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açıldı. İstanbul’da yapıldığı için adına kısaca “İstanbul Sözleşmesi” adı kondu. 2012 yılında Türkiye Cumhuriyeti, kendisi dışında 33 ülkenin de imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkelerden biri oldu. 2011 yılında, Avrupa Birliği ve 45 ülkenin katılımıyla imzalanan İstanbul Sözleşmesi, 01.08.2014 tarihinde yürürlüğe girdi.

İstanbul Sözleşmesi, 20.03.2021 tarihinde bir gece yarısı düzenlemesiyle Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararıyla yürürlükten kaldırıldı. Böylece bir uygarlık girişimi tepilmiş oldu.(1)

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, insanlığın bugüne değin kadına şiddetin önlenmesine ilişkin en kapsayıcı, kadın haklarının korunması için altın ölçütler getirmiş bulunmakta. Ulus devletlerin yapacakları yerel, ulusal ölçekli düzenlemelerin, bu ölçütlerin düzeyine ulaşmaları olanaksız. Bu kapsayıcı ölçütlerin ilerisinde düzenlemeler yapmak ulus devletlerin işlerine gelmez. Bu ölçütlerin daha ilerisi, daha iyisinin bulunması için insanlığın çaba göstermesi gerektiği açık.

Çürüyen “aile yapısı” değil, “Ortaçağ kafaları”. Bu kafalarla uygarlık süreçlerinde yürüme olanağı yok. 15 yaşındaki çocukların evliliğinin bir “insan hakkı” olduğunu ileri sürtenlerle tartışılacak konular da bitiyor.

Kadını erkek egemen bir anlayışın kıskacından kurtararak, özgürleştiren İstanbul Sözleşmesi kaldırılması, düzeltilmesi, değiştirilmesi gereken bir belge değil, ivedi olarak uygulanması gereken uluslararası nitelikte bir belge.

İstanbul Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan ailelerin yapılarına değil, kadını insana hizmet için yaratılmış köleler olarak gören Ortaçağ kalıntısı düşüncelere, beyinlere dinamit koymakta. Kökünden sarsılan aile yapısı değil ilken düşünce yapıları.

İstanbul Sözleşmesi’nin, “Aile yapısı bozuyor, toplum değerleri parçalanıyor”, “eşcinselliği özendiriyor”, “toplum ahlakına ve değerlerine uymadığı” gibi çığırtkanlıklarla kaldırılması, yalnız kadın düşmanlığı değil, insan hakları düşmanlığı yapma girişimi,

“Türk Aile Yapısı” dili ayrımcı, dayatmacı bir dil. Türkiye Cumhuriyeti egemenliğinde olan topraklarda “Türk” soyu dışında olan soylardan insanlar da yaşamaktalar. Bunların da aileleri var.

İnsanlık tüm sorunları birlikte yaşamaya başladı. Dünya’ nın bir yerinde kadın dövülüyor, öldürülüyorsa, bunu sosyal paylaşım ağlarından, televizyonlardan, yazılı basından gören ülkelerde bu sorunun acısı duyumsanmakta. Dünya’nın bir yerinde yaşanan bir iyilik ya da kötülük Yerküre’nin tüm alanlarına yayılıyor. Kadına yönelik saldırılar için ulusal yasalar çıkarmak, ulusal ölçekte önlemler almak gibi işin masal anlatma bölümü bitmiş durumda. Dünya’dan soyutlanarak herhangi bir sorunu çözme olanağı kalmamış bulunmakta.

Ailenin tüm bireyleri için temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, aile bireylerinin eşit vatandaşlar olarak temel haklarını belirleyerek gerçekleşir. Aile temel yapının bir parçası olarak, bu özgürlükleri çiğneyemez. Kadınlar eşleriyle eşit vatandaşlar olduklarından, eşleriyle aynı temel haklara, özgürlüklere, olanaklara sahiptirler. Bu öteki adalet ilkeleriyle birlikte doğru biçimde uygulandığına onların eşitlik ve bağımsızlıklarını sağlamaya yeterlidir. Ailenin yetişkin üyeleri ve diğer kurumlar önce eşit vatandaşlardır. Yer aldıkları hiçbir kurum ya da kuruluş onların vatandaşlık haklarını çiğneyemez.(2)

İstanbul Sözleşmesi, kadını eşit yurttaş sayan uluslararası bir düzenleme. Kadını erkeklerin kölesi, kendilerine hizmet etmek için yaratılmış canlılar olarak gören ilkel algıları taşıyanların, bu sözleşme düzenlemeleri içinde insanlığa, yaşama bakma olanakları yok.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen Türkiye Cumhuriyeti uçaktan inip at arabasına binmeye çalışıyor.

Bu çaba dinci yaşam sistemine geçiş çabalarından biri.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek Ortaçağ’ın karanlıklarına doğru gidişe dur diyebilecek güç, kadınların gösterecekleri direnç, verecekleri savaşım. Erkek egemen ilkel algıların yaygın olduğu yerlerde başka bir çözüm yolu gözükmüyor.

------------------------------

(1) BirGün Gazetesi, Haklarımız bizim, ötesi yok, 01.07.2021

(2) Rawls, John, Siyasal Liberalizm, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2007 s.493-994