Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kürtaj serbestisinin 12 Eylül’ün ürünü olduğunu, yasanın darbeden sonra “oldu bitti” ile çıkarıldığını söylemiş.
1981-83 arasında MGK yönetimi altındaki Danışma Meclisi üyesi ve eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut ise tam tersini düşünüyor. Radikal’deki demecinde kürtaj yasasının “Evren’in değil acıların ürünü olduğunu” savunmuş.
İmren Aykut’un açıklaması şöyle:
“Çok sayıda kadın ilkel yöntemlerle çocuk düşürdüğü için ölüyordu ve muayenehanelerde, merdiven altlarında gizli kürtaj yapılıyordu. Hiçbir yasa sebepsiz çıkarılmaz. Birçok kadının hayatını kaybettiği görülünce bu yasa yapıldı. Diyanet’in görüşü de alındı. 10 haftalık sürenin makul olduğunu düşünüyordu. Kürtaj annenin ve çocuğun sağlık durumu söz konusuysa serbest olmalı. Tecavüzde de öyle.”
Prof. Dr. Ayşe Akın ise 2008’de Milliyet’te Devrim Sevimay’la söyleşisinde yasanın nasıl hazırlandığını anlatırken Konseyin üniversitelerden ve ilgili kuruluşlardan 60 kişiyi topladığını daha sonra bu kuruldan seçilen 7 kişinin Evren’e sunulmak üzere 50 sayfalık bir rapor hazırladığını belirtiyor. Daha sonra Sağlık Bakanlığı’nda bir toplantıda uzmanlar, akademisyenler ve ceza hukukçularının da katılımıyla Prof. Dr. Hüsnü Kirişçi’den modern yöntemlerle ilgili bilgi alınıyor. Konsey ondan sonra ikna oluyor.
Evren ve Konsey’in bugün açılan 12 Eylül davasına konu oluşturacak; darbe başta, işkence ve idamlar nedeniyle pek çok günahı var.
Askerler 1980 darbesiyle “ülke yönetimine el koydukları” için trafikten, semt pazarlarını düzenlemeye dek pek çok alanda işgüzarlık yaptılar.
12 Eylül öncesi “terör”ün tırmandığı ortamda ülkedeki kutuplaşmanın etkisiyle Parlamento’da “uzlaşmaya” dayalı siyasi çözümler üretilememişti. Ancak o dönemin siyasi kadroları partiler bazında tek tek ele alındığında yüksek bir niteliğe sahiptiler. Parti iç demokrasi bugüne göre çok daha iyi işlediği için milletvekili seçilmek kolay değildi. Bir yasayı Meclis komisyonlarından geçirmek ciddi uğraş ister, zaman alırdı.
12 Eylül sonrası “siyasi kilitlenme” nedeniyle çıkarılamayan kimi temel yasalar, MGK tarafından uygulamaya konuldu.
Türkiye’nin 1960-70’lerde başarılı olduğu alanlardan biri de sağlıktı.
Bebek ölümlerinin azaltılması, ana ve çocuk sağlığı, nüfus planlaması, filmlere konu olan katır sırtında doğumların önlenmesi, sağlık ocaklarının yaygınlaştırılması, “sosyalizasyon” o dönemin başarılarıydı.
O başarının arkasında üniversiteler vardı.
Sağlık Bakanı’nın düşündüğü gibi kürtaj yasası, “emir komuta” ile çıkarılmadı.
Bir yasanın “oldu bitti”ye getirilmesi için “cunta”ya ihtiyaç yok!
Özal döneminde “gece yarısı” kanunları vardı. Günümüzde Başbakan’ın ağzından çıkan kanun oluyor, 4+4+4, şike gibi...
Bosna’da tecavüze uğrayan kadınların doğum yapmalarını örnek göstermek hangi vicdana sığar?!