
Karda üşüyen o kınalı korkusuz kirpiydim de ben, dikenlerim yere battı. Kelimeler dizdim sıralı, bir bir göğe düştü. Ne çok kanatları vardı, atım şahlandı altımda, mavilikler yumak yumak avucumda, sanki koşmam için şu yeryüzü dardı. Bir dur işareti, yok mu bir duman, bir soran. Kavruk yalanlarıyla, önüme çıkan, karşımda duran.

Nergisler maskelidir bu aralar ve simsiyah. Ben senin mezarınım ya, atıyorum topraklarını azar azar, ama merak etme, gelmez bu yaza hiçbir zarar. Ve başucumda mektupların birikti, umduğun hiç değişmemiş bir döşekti. Ve işte sana armağan ettiğim tenha ölüm, kadavranda dinlediğin masallardan çok daha iyiydi.

Yörüngem küçülürken, boyutum arttı, eksenim döne döne büyükçe bir kalbe sarktı. Meğer tekmişim, evren evinde. Peki, kim kurdu zaman denen illeti ve onu kim gözetir, söyleyin bir sarkacın bizden ne farkı var ki, tek derdi götür, getir. Uzaklaşırım ama kopamam ben, köküm var, tenimse onun elinde...