Sosyal demokratların makus talihini Kılıçdaroğlu da değiştiremedi. Kemal Bey’e bağlanan “iktidar umutları” 12 Haziran gecesi sona erdi.
CHP her seçim sonrası olduğu gibi bir kez daha “parti içi hesaplaşma”ya hazırlanıyor. Eski Politbüro’dan kurultay sesleri yükseliyor. Partideki değişime direnen kadrolar, “İçimizdeki İrlandalıları temizleyeceğiz” diye meydan okuyor. Eleştirilerin hedefinde Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ikilisi var.
Başbakan Erdoğan’ın balkondan AKP zaferini ilan ettiği saatlerde CHP lideri de mikrofonların karşısındaydı.
CHP’nin 12 Eylül 1980’den bu yana en yüksek oyu aldığı gibi inandırıcı olmayan bir değerlendirme yaptı Kemal Bey.
AKP’nin yüzde 50’yi bulduğu bir seçimde “iktidar” diye yola çıkıp, yüzde 25’te kalmanın başarılı bir tarafı yoktu. Üstelik CHP’yi “sağa açarak”, Ergenekon’a yaslanarak bu oya erişebilmişti. Mehmet Haberal’ın, Sinan Aygün’ün, Turan Tayan’ın milletvekili seçildiği listelere bakarak otuz yılın en iyi sonucundan bahsedilecekse 1983 seçimlerini de hatırlamak gerekir. Askeri rejimin demokrasiye geçişte Başbakanlık Müsteşarı Necdet Calp’a kurdurduğu Halkçı Parti de, Türkiye’de yüzde 30 oy almıştı. Solun boşluğunu Calp’in yüzde 30’la doldurabildiği 1980’lerden bu yana CHP’nin en yüksek oyu aldığı değerlendirmesi hafif kaçıyor.
Kaldı ki Erdal İnönü 1991 seçimlerinde SHP’yi, Ecevit de 1999 seçimlerinde DSP’yi koalisyonla da olsa iktidara taşımışlardır.
CHP’nin sorunu 1992’de yeniden açıldıktan sonra sürekli muhalefette kalmasıdır.
Baykal, kaset skandalıyla genel başkanlığı Kılıçdaroğlu’na devrettiği yirmi yıl boyunca CHP’yi iktidara taşıyamamıştır. Parti bir dönem Parlamento dışında kalmıştır.
Kemal Bey’e haksızlık etmeyelim.
Elbette, AKP iktidarıyla arayı bir seçimde kapatmak olanaklı değildi. AB sürecinde demokratikleşme, sivilleşme yönünde atılan adımlar, “yeni CHP”yi AKP ile projeler üzerinden bir yarışa zorlasa da “8 yıllık gecikme” söz konusuydu. Üstelik proje üretirken Türkiye’yi daha iyi yönetme iddiasının sergilenmesi gerekiyordu.
CHP asıl bunu yapamadı.
Umut veremedi.
Küresel ekonomik krizin iflasa sürüklediği Yunanistan, durgunluğa sürüklediği İspanya, Portekiz ve İrlanda örnekleri ortada. Atina’da “kıyamet kopuyor!”
“Arap baharı”, diktatörlükleri yerle bir etti.
Libya iç savaşa sürüklendi.
Suriye’de Esat rejiminin sonu geliyor.
Böyle bir ortamda ana muhalefetin, “ekonomi ve dış politika” konusunda meydanlarda söyleyeceği sözü olmalıydı.
CHP topluma iktidar seçeneği sunamadı.
Meclis’e taşıdığı kadro da böyle bir iddiayı sergilemekten uzak gözüküyor.
CHP’nin krizi, devleti kollamaktan ülkeyi yönetmeye fırsat bulamamasıdır.
Erdoğan, Menderes’in rekorunu kırarken, CHP’nin sürekli muhalefette kalması hazindir! 
Kurultay toplansa, Kemal Bey gitse ne değişecek?!