10 Ekim sabahı sekizde bilinçle ilgili bir mesaj atıp sonrasında susmuştum. O günlerde Dinginliğin Gücü kitabını okuyordum. Ölüm bölümüne sıra gelmişti, babam aradı.  Uzun zamandır o kadar gürültü çıkarıyordum ki arada sessizce düşüyorum desem de gürültüyle düştüğümün farkına henüz varamamıştım. Sessizliğin içinde babamın telefonunu korkuyla açtım, ağlıyordu. O, artık son günlerde her şeye ağladığı için, içimdeki bıkkınlığı susturarak cevap vermeye çalıştım, aslında sakinliğimi bozduğu için kızgındım.

‘Patlamayı duydun mu?’ dedi, ‘Ankara’da insanlar ölmüş’.

O zaman zihnim gürültüyle yeniden çalışmaya başladı. Arkadaşlarımın orada olduklarını, kocam ve oğlum seyahatten döneceği için gitmediğimi hatırladım. ‘Hangi kanalda seyrediyorsun?’ dedim, bana bir kanal söyledi.

İnsanlar halay çekerken birden titreyen o görüntü. Koşuşturma…

Salonun içinde dolanıp bağırmaya başladım. Bir yandan çığlıklar atıyordum. Öfke duyduğum herkese anlamsız sözler savurdum.

O patlamayla birlikte zihnimde bir geri dönüş yaşamaya başladım. Korkularım beni basamak basamak aldığım yolun üzerinde koşturmaya yöneltti. Arada kendime teşhisimi de koydum panik atak olmuştum. En ufak sesten korkuyordum. Işık olmadan uyumam imkansızdı, aslında uyumam imkansızdı. Sonra bilincimin hiç kapanmadığını fark ettim. Uyduğumu sandığım zamanlarda da sürekli internet sayfalarını açar gibi bilincim yeni sayfalar açıyordu zihnimde. Televizyon seyretmem zamanla işkenceye dönüştü. Sesler, belirli kelimeler yerimden kalkmama odadan uzaklaşmama sebep oluyordu. Her saniyemi kendimle hesaplaşarak geçirdim bu yüzden.

Bağımlı olduğum internetten uzak duramadığım için sadece yazılanları gözlemekle yetindim.

Depresyonda olan insanlar etraflarına baktıkları zaman herkesin kendileri gibi hasta olduğunu sanırlar. Ben de bilgisayarımın başından insanların yazdıklarına baktığımda onların da en az benim kadar çıldırmış olduğuna karar verdim. Sadece onlar değil televizyondaki siyasetçiler, gazeteciler de çıldırmış görünüyordu.

Beklemeye karar verdim. Hele bir seçimler olsun düzelecek her şey dedim. İnsanların bozulan algıları yükselen enerjileri sandıkta kullandıkları oylarla ve eylemlerinin sonucunu gördüklerinde, düzelecek her şey. Biriken enerji oy verince boşalacak ve her şey yoluna girecek.

Oy kullanmaya gitmeye cesaretim yoktu.

10 Ekim gününden sonra ilerleyen zamanlarda evin içinde bir fare gibi dolanarak her gün kendime yeni bir ayar vererek yolumdan dönmemeye oyumu atıp koşarak eve dönmeye karar verdim. Aslında evdekiler sanrılı dönemlerimde benimle alay eder gibi kime oy vereceksin diye sorduklarında Korku İmparatorluğu diye bir şık varsa ona demiştim. Hasta olmak insanı şakacı olmaktan geri koymuyor. Üstelik ben manik depresifim, raporum var. Belki de ileride benim gibilerin oyları da kabul olmaz. Bilemem. Benim gözümden bakınca tüm dünya çıldırmış görünüyor şu anda.  O yüzden içimdeki bu çılgınlığın içinden kendimi çekip çıkarmam fiilen mümkün olmadığından ben de sakin olmaya karar verdim. İlacımın dozunu arttırdım. İçimden bir ses dingil olma dingin ol dedi. Ben de Dinginliğin Gücü kitabını okuyorum sabah akşam. Düşüncelerimin akışına kendimi kaptırıp çıldırmaktansa onların altındaki sakinlikte, saf olanda farkındalıkta biraz mola vermek istiyorum. Bilince ulaşmaya çalışıyorum. Belki başarılı olamam belki kaybolur giderim. Belli mi olur Belki içimdeki küçük Buda ile tanışırım.

Yazmak egoyu büyütmek demek egomu küçültmenin derdindeyim. O yüzden belki de son defa yazıyorumdur belki de yazılarımın şekli değişir. Bilinç, demişim en son, hala oradayım.  Düşüncelerle kirlenmemiş o saf yerde birazcık dinginlik istiyorum. Bu yazıdan kimse bir şey anlar mı bilmiyorum. Anlamaları umurumda mı ondan da emin değilim. Oy vermeye gitmek gibi bunu da yazmaya kendimi mecbur hissettim.

Bu sessizliğim süresince öğrendim ki gürültünün içinde sessizliğin farkına varmak insanın farkındalığını arttırıyor. Bunun bilincinde olmak ise insana huzur veriyor. Huzur dediysem henüz iki nefes arası kadarına düşme safhasındayım ama olsun. Yol da olduğunu bilmek, bastığın taşları görmek, ürkütücü olduğu kadar güzel. 

Şimdi gözlerinizi kapayın mor bir ışığın ağrıyan başınızın tepesinden içeri girdiğini düşünün oradan ağrıyan kalbinize gittiğini ve kapalı gözlerinizin karanlığında sizi kablolarla evrene bağlayan siyah kablolardan geçtiğini hayal edin, içinden geçsin, mor olsun, aydınlansın tüm bağlarınız. Özgürleştirin her şeyi özgürleşin.

En sevdiğim meditasyon bu.

Güzel günlerde görüşelim.