Doğan Medya Grubunun Demirören Holding’e satılarak el değiştirmesinin sonuçlarını çok ağır biçimde bedel ödeyerek yaşayacağımız açık. Konu yalnızca bir kitle iletişim grubunun el değiştirmesinin ötesinde sonuçlar doğuracak. Doğru bilgi edinme, anlatım özgürlüğü gibi temel insan hak ve özgürlüklerimizin elimizden alınmasını yaşayacağımız günlerle karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. Bizi ilgilendiren burası.

Bilginin denetim altına alınması, demokrasiden uzak yönetimlerin en belirgin tutkularından biridir. İstedikleri bilgilerin yayılması, istemediklerinin boğulması, baskıcı yönetimlerin kendilerini dizginleyemeyecekleri eylemleri arasındadır.

Bu gelişme önümüzdeki günlerin daha karanlık renklerle karşımıza çıkacağını göstermekte.

Doğan Medya Grubunun satışı, devletin karşısında güç tanımak istemediğini, istenilenin dışında çıkan seslerin boğulduğunu ortaya koydu.

Susan susturulur

Doğan Medya Grubu, onlarca gazete, dergi, Tv kanalı, radyo, internet siteleri kapatılıp yok edilirken sustu. Yeterince sesini çıkarmadı. Aydınların, yazarların tutukevlerine tıkılarak susturulmalarına kulaklarını tıkadı. Bunların yanlarında olmak yerine egemenlerin yanlarında olmayı seçti. Kamuoyunu aydınlatma yerine, oyalamaya çalıştı. Haberleri, yorum, yazarları, çizerleriyle genel çizgileriyle güçlünün, haksızın ekmeğine yağ sürmeye çalıştı. Bunların tümü kendisini kurtaramadı. Susmanın, bir gün susturulmakla karşı karşıya kalacağını göremedi. Boyun eğmenin, güçsüze sırt çevirip güçlüden yana olmanın bedelini ödemek zorunda kaldı.

Başkaları yuvarlanırken sesini çıkarmayan, elini tutmaya çalışmayanlar, kendileri yuvarlanırken dost bulamazlar. Doğan Medya Grubu bu sonu yaşayacağa benzemektedir.

Suskun toplum özlemi

Kitleleri, kitle iletişim araçlarını susturmak, baskıcı yönetimlerin en belirgin nitelikleri arasındadır. Kendi sesleri dışında ses çıkmasını istemezler. Karşı seslerin çıkmasından ürkerler. Haksızlıklarını, acımasızlıklarını, hukuksuz uygulamalarını sessiz toplum yaratarak yaşama geçirmeye çalışırlar.

Eleştirel gazetecilikten, nesnel habercilikten hoşlanmayan bir yönetimle karşı karşıya olduğumuz tutukevindeki gazetecilerden, kapatılan gazetelerden, uydudan çıkarılan televizyonlardan belliydi. Yaşadığımız günlerde bu eğilimin daha net olarak ortaya çıktığı görülmekte. Yeni gelişmeler, eskileri aratacak nitelikte.

Bir yandan birilerinin mal varlıklarına el konulup binlerce basın çalışanı aç, susuz, işsiz bırakılırken, öte yanda bu yapılanları bir başarı öyküsüne çevirerek bu durumdan hoşlanan, yürekleri sızlama yerine yağ bağlayan acımasız kesimlerin olduğu açık.

Basın hiç özgür olamadı

Osmanlı’dan günümüze bu topraklarda, yazılı, sesli, görsel kitle iletişim araçları hiçbir zaman tam bağımsız olamadı.

Yaşadığımız topraklarda, kitle iletişim araçları hiçbir dönem, eksiksiz biçimde özgür olamadı. Yönetime gelenlerin yanında olanlar, yörüngesine girdikleri güç odaklarının çizdiği sınırlar içinde alabildiğine kalen oynatırken, bunlara karşı seslerini çıkarmaya çalışanlar hep ezildi, süründürüldü, korkunç bedeller ödedi.

Eleştiren, araştıran, sorgulayan, gerçeğin peşinde koşarak kamuoyuna aktarma çabasında olan habercilik, bu ülkede hiçbir zaman eksiksiz biçimde yaşama geçebilmiş değil. Belli sınırlar içinde eleştiren, araştıran, sorgulayan, kitle iletişim araçları, bu işleri eksiksiz, yansızlık, dürüstlük içinde yapabildiler mi? Bunları yaparken kendi çıkarları, taşıdıkları görüşlerin öngörüleri yakalarını bırakabildi mi?

Bilgi kaynaklarının tek ellerde, tek gücün denetimi altında toplandığı ülkeler, dünyaya kapalı olan ülkeler insanlık ailesi içinde yer edinemez. Bu gerçekliği iyi algılamak gerekmekte.

Gelir kaynakları

Yazılı iletişim araçları olan gazete ve dergiler, okuyucuların verdikleri paralarla ayakta duramadan reklam almak durumunda kalırlarsa (tümü bu durumda), para verenin istekleri doğrultusunda yayın yapmak zorundadır kalmaktadırlar.

Ülkemizde gazeteler, dergilere verilen duyurular (ilanlar), reklamlar Basın İlan Kurumu aracılığıyla dağıtılır olmuştur. Bu kurum bir devlet kuruluşu. Yönetimi ağırlıkla devlet tarafından belirlenmekte. Yönetimi elinde bulunduranların istekleri dışında bir bilginin kamuoyuna iletilmesi, söz konusu olamaz. Buradan duyuru, tanıtım karşılığı para olmak zorunda kalan yayın organlarının, yönetimlerle ters düşme olanakları yoktur.

Bu döngü içinde “etik ilkeler, doğru davranışlar” beklemek özlemlerde kalan bir istemin ötesine geçememekte.

“Ver parayı yazalım”, “Ver parayı yazmayalım” çarkının geçerli olduğu bir işleyişle, geniş halk yığınların gerçekçi değil, gerçeklere yakın bilgileri bile alabilmeleri düşünülemez.

Gazete, dergi çıkarmış, bu işin bin bir güçlüklerini omuzlarına almış, kamuoyuna karşı sorumlulukla, elinizdeki yayının yaşamını sürdürebilme arasındaki çizginin ne olduğunu görmüş biri olarak, bu işin ne denli güç, sorumluluk gerektiren bir iş olduğunu yaşayarak deneyimledim.

Bilgini kaynağı özgürleşmedikçe

Bilginin, haberin kaynağının, üreticisi devlet olduğu ülkelerde, kitlelere doğru bilgi ulaştırma olanağı olamaz.

Baskı yönetimlerinin egemen olduğu ülkelerde, Yargıda, Yürütmede, güvenlikte, asker-sivil bürokraside sağlanan kesin egemenlik, kitle iletişim araçlarında da sağlama alınmaya çalışılır.

Bu bir “sermaye denetimi”nden çok “devlet denetimi” olarak görülmeli kanısındayız. Geri kalmış ülkelerde devlet, sermayenin temsilcisi değil, sermaye devletin güdümünde işleyen bir döngü içinde. Doğan Medya Grubunun el değiştirmesi için sağlanacak olan paranın devlet aracılığıyla verileceği anlaşılmakta. Devletin ekonomiye yön verdiği, gelişimini ya da engellenmesini denetlediği toplumlarda, bundan başka bir sonuç yaşanamaz.

Türkiye hızla merkeziyetçi bir kimliğe bürünmektedir. Tek adam, tek ses özlemi, tek sesli bir kitle iletişim ağı kurulmasıyla sonuçlanacaktır.

Yönetim tek elde toplanınca, ülke yaşamının akışına sağlayan araçların da tek gücün dümen suyuna sokulması kaçınılmaz olmakta.