Başlıktaki sözler Ani Balıkçı’ya ait.

Nefret duygusu tıpkı tutku gibi insanı ele geçirdiği zaman önce akıl iptal oluyor. Böyle zamanlarda canlı bomba gibi hissediyorum kendimi gidip beni öfkelendirenin yanında patlamak arzusuyla yanıp tutuşuyorum. Bu hastalıklı hal sadece bana mahsus mu bilemem ama ben de uyuşturucu etkisi yarattığı kesin. Nefretimden beslenen hayallerimde çok cesur ve yaratıcı oluyorum.

Oğlumu doğurduğum zaman onun sevgisi yüreğime o kadar ağır gelmişti ki başka çocuk doğurmayı uzun süre düşünmedim. Yüreğimde ona duyduğum sevgi kadar yoğunluğu kadar bir başkasını da hissetmek bana yorucu geldi.

Kardeş çocukları uzaktan gördüğümde onların kendi aralarındaki ahengi sevdim ama bunu kendi yüreğimde başaramayacağımı düşündüm. Uzun süre onu kocamdan bile sakındığımı fark etmeden yaşadım.

Zihnimin, büyüdüğüne karar verip artık kendi ayakları üzerinde durduğuna ikna olması onunla yaptığımız sohbetlerle oldu. Ondan sadece kendimi sorumlu olduğu duygusundan kalbimi hafifletmeye böyle zamanlarda ikna ettim.

Çocukluğunda bahçede oynarken ondan yaşça büyük bir kızın oynadıkları oyun içinde onun kafasına hafifçe vurması beni çileden çıkarmıştı. Koşarak dokuz katı inmiş öfkeyle küçük kıza bir daha oğluma yan gözle bakarsa onu mahvedeceğimi söylemiştim. Çocuk o günden sonra beni gördüğünde hazırola geçip selam verir olmuştu, iyi günler Zuhal Teyze derdi garibim, korkusundan. Oğlumda o günden sonra o evimizde bir daha bahçeye inmedi. Onu utandırmıştım.

Zamanını hatırlamadığım bir dönemde Galatasaray Lisesi’nin önünde Vicdani reddini açıklayan insanların arasında bulunmuştum. Orada Sevag Şahin Balıkçı’nın babası Garabet Balıkçı da vardı. Oğlunun mahkeme sürecini anlatmıştı. Onun hüznü, beden dili çok ağrıma gitmişti. Onun uzaktan acısına şahitlik etmiştim. Bazen hiç tanımadığımız birinin gülen gözlerine değmek bize yaşama sevinci verir. Bazen de derin hüzün karşısında yok olmak isteriz. İşte öyle bir şeydi o an orada olmak.

Genç insanlar meydanda yere oturmuş, ellerinde düşüncelerini anlatan dövizler sessizce vicdani reddini açıklayan arkadaşlarını dinlerken İstiklal Caddesinde yürüyen kalabalığın arasından genç bir kadın fırlamış oturan gençlerin arasına dalıp bağırmaya başlamıştı. Onların anın içinde açtıkları özgürlük alanlarına tecavüz ederken bağırmaya devam ediyordu. Sanki uzaydan bir haber yeryüzüne düşmüş gibi geldi o an. Benim babam asker dediğini hatırlıyorum. Derhal onun psikoloji hakkında bir teşhiste bulunmuş yaptığı hareketin düşünceli bir düşüncesizlik olduğuna karar vermiştim. Asker çocuğuydu. Eline silah almak istemeyen insanların arasına öfkeyle dalmıştı. Bir süre sonra yerde oturan genç insanları kızdırmayı başarmıştı. Babası gibi o da kendi gibi düşünmeyenleri sokak ortasında hizaya sokmak istemişti etraftaki insanlar onu kalabalığın arasından çekip aldı, yoluna geri koydu sorun çözüldü. O sırada Garabet Balıkçı, sakin kızın hezeyanını seyretti.

Oradan ayrılmaktan başka çarem kalmadı, insanları uzaktan sevmenin aralarına karışmamanın hatta arada aklını tatile göndermenin kutsallığını kendimde kutsayıp uzaklaştım oradan aklımı korumak adına.

Hiç güçlü olmadım ben ya da acımın eşiğine henüz ulaşmadım, korkaklığımdan hala tırmanmaya devam ediyorum.

Sevag Şahin Balıkçı’nın en son yapılan duruşmasında onun üzerindeki kıyafetleri delil olarak sunmuşlar. Küflü, nemli elbiselerini bir kutunun içinde getirmişler mahkeme salonuna. Annesi o elbiselere bakmayı hiç istemiyormuş. Salondan çıkmayı istermiş ama bakmak zorunda kalmış. 41 kurşun deliği olan elbiselerini görmüş oğlunun.

“Elbiselere bakamıyordum ama bakmak zorunda olduğumu biliyorum. Elbiseler çıkarılınca ben de bir ara dışarı çıkmak istedim. Oğlumu bir kutuya sığdırmışlardı. Her şeyini o kutudan çıkardılar. Kan izleri gösteriyorlar, üzerindeki delikleri sayıyorlardı. O deliklerin bir kısmı aşınma, çürüme nedeniyle de oluşmuş olabilir. O kadar ateş edilmedi herhalde, çünkü biz de otopsi yaptırdık. Ama olanlar ortada işte. Bir de o deliklerin üst üste sıralı bir şekilde olması gerekiyor. Üst üste gelince uyumlu mu? Mesela beyaz atlet asla onun değil. O atleti tampon görevi görsün diye koymuşlar. Sevag’a kurallara uygun olsun diye zaten beyaz atlet koymamıştık. İyimser düşünmeye çalışıyorum ve belki yapılanları anlarlar. Kamuoyu bilsin ki deliller karartılıyor ve gerçek ortaya çıkmıyor. Bu bilinsin bize yeter.” demiş Ani Balıkçı

Tanrı kimseyi evlat acısıyla sınamasın.

Kendi tarihini başına gelen bu doğaya aykırı acıdan sonra araştırmaya karar vermiş Ani Balıkçı.

Başkasının acısı ve ölüm hakkında söylenecek her şey insanı pervasızlaştırır. Hepimizin kalbinin ritmi ve iç ahengimiz farklıdır. Birbirimizin sınırları bize sınırsızlığımızı hatırlatır, o yüzden susmayı bilmek gerek.

Yaşadığımız topraklarda öyle zamanlardan geçiyoruz ki neşemiz, acımız, düşüncelerimiz yüzünden denk düşmediğimiz erk dünya bizi cezalandırmaktan çekinmiyor.

İnsanların birbirine duygusal şiddet uygulamalarının bile utanç olduğunu düşündüğüm bu dünyada, insanların özgür iradelerinin bir başka güruh tarafından tahakküm altına alınamayacağına, nefes almak kadar doğal olanın önüne set çekilemeyeceğine inanıyorum. O yüzden “Askere Gitmeyin Çünkü” projesinde, altına imzamı attığım bir cümle ile yer aldım.

“Askere gitmeyin, çünkü size kimse ölmeyi emredemez” dedim.

Şimdi bu projenin oluşturulmasına ön ayak olan avukat Mehmet Ali Başaran hakkında Genel Kurmayın isteği üzerine halkı askerlikten soğutmak adına dava açıldı. Biz altında imzası olan 300 küsur kişi onun yanında sözümüzün arkasındayız. Bu konuyla ilgili her saniyenin tanıklığını hep birlikte yapacağız.

İktidar partisinin tüm gruplar tarafından benimsendiği toplumun kayıp yıllarının geride kaldığına inandığı ilk yıllarda hepimiz kendimizi yalancı bir özgürlük hissine kaptırmıştık. İşte o zaman Bülent Ersoy demişti ki artık kimse vatan sağ olsun demeyecek yitip giden oğlunun ardından. O zaman oğul annesi olarak bunu ilk yüksek sesle söyleyenin o olması beni utandırmıştı. Anneliğimden utanmış Bülent Ersoy’un medeni cesaretine gıpta etmiştim. Anneler ölen oğullarının ardından artık yüksek sesle hesap soruyorlar. Vatan sağ olsun cümlesinin ardına gizlemiyorlar acılarını. İnsan hakkının hiçbir yerde değişmediğini doğuştan sahip olduğumu savının sadece bir söylemden ibaret olmadığını biliyorlar. Çocuklarını artık okula eti senin kemiği benim diye teslim etmenin bir akıldanelik olduğunun farkındalar. Kadın kardeşliği kavramını içi dolmaya başladı artık.

Biz insanlar doğal gelişimimize bilmediğimiz, köreltilen yetilerimizi katıp yaşamı katlanır hale getirmenin yollarını öğreniyoruz ve buna köhnemiş zihniyetin set çekmesi imkansız.

Güzel günlerde görüşelim efendim.