Kesintili zorunlu eğitime dair önerilerini Meclis’e sununlardan biri Eğitim-Bir-Sen’di. Komisyondan vekiller arası beden eğitimi dersleri eşliğinde geçen yasadan, sendikanın ziyadesiyle mutlu olması şaşırtıcı değil. Zira 2010’un kasım ayında yapılan 18. Milli Eğitim Şûrası’nda kademeli eğitim konuşulduğunda, 1+4+4+4 modelini savunan da Eğitim-Bir-Sen’di. Hatta bu raporun benimsenmesiyle o yıl şûranın aldığı kararlardan biri de bu yönde olmuştu.
Bu yeni kademeli eğitim modelinin izahı ve hazmı, iktidar ve muhalefet kamplaşması minvalinde harareti bol tartışmalarla sürdü. Lüzumlu sağduyuyu haiz bilimsel yaklaşımlar da vardıkları son söze göre kamplandı hep. Bir AK Parti projesini onaylayanlar ve onaylamayanlar... Netice derseniz, birçok anne-baba kafasında koca bir soru işaretiyle dolaşıyor şu ara. 

Flört düşünceleri
Eğitim-Bir-Sen’in Eğitime Bakış isimli bir yayını mevcut. Derginin Ocak-Şubat-Mart 2012 sayısı tek bir konuya odaklanmış. Dergiye bakınca ve sendikanın pozisyonunu göz önünde bulundurunca pek yakında tartışılacak yeni bir başlığımız olduğunu düşünüyor insan.
Başlıklarından bazılarını sıralayalım: ‘Türkiye’de ve dünyada karma eğitim’, ‘Karma eğitimin eleştirisi’, ‘Yüzyılın pedagojik yanlışı karma eğitim sorgulanıyor’, ‘Okulda cinsel tacizin önlenmesi’. 14 makalenin biri dışında tamamı karma eğitimin zararları ve tek cinsiyetli eğitimin faideleri üzerine.
‘Karma eğitim mecburiyetinden kurtulmanın zamanı’ başlıklı giriş yazısında Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, “...çocuklarımızı küçük birer ideolog haline getirmeye çalışan eğitim sisteminde yapılacak çok iş var. Bunlardan biri de okullarımızda hâlâ uygulanan karma eğitim mecburiyetidir” diyerek girizgâhı yapıyor. Sonra da kâh kadın ve erkek beyninin farklarından, kâh atasözleri minvalinde toplumda kadın ve erkeğin yerinden yola çıkarak tek cinsiyetli eğitim modeli övülüyor.
Bir de tabii “ABD’de uyuşturucu kullanımı gibi normal olmayan alışkanlıkların ve özellikle karma eğitim veren okullarda erken yaşta hamile kalan ‘anne çocuklar’ın artmasıyla birlikte konu kamuoyuna mal olmuştur”, “Karşı cinse olan ilgi dikkat dağınıklığına sebep oluyor. Kalp kırgınlıkları ve flört düşünceleri başarıyı düşürüyor” şeklinde kız ve erkek öğrencilerin bir aradalığından doğan ‘riskler’ defalarca yineleniyor. 

Bayan dersleri
Tek cinsiyetli eğitim, bir süredir ABD’de, Avrupa’da üzerinde konuşulan ve sorgulanan bir mevzu. Evet, gerçekten tek cinsiyetli modelde bilhassa kız öğrencilerin matematik ve fen derslerinde başarı oranlarının yükseldiği araştırma verileri var. Erkek öğrenciler için faydasını savunana şahsen rastlamadım. Fakat bunun konuşulduğu ülkelerde her şeyin not ortalaması olmadığını söyleyen, öğrencilerin sosyal gelişimlerinin başarı fetişizmine kurban edilmemesi gerektiğini savunan, ileride birlikte yaşayacak ve çalışacak olan farklı cinsiyetlerdeki toplum bireylerinin ileride güçlükler çekeceğini öngören uzmanlar da var. Cinsiyetçi ve ayrımcı yanı da aynı anda tartışılıyor.
‘Karanlık’ paranoyalara kapılmadan tarafları dinlenebilecek çok ilginç bir tartışma bu. Gerçekten. Fakat 70 küsur sayfa boyunca, bırakın kadın, kız yerine ‘bayan’ kullanan birtakım ‘akademisyenleri’ okuyunca, bir yerde toplumsal cinsiyet rolleri gereğince kız öğrencilerin matematik gibi ‘erkek’ derslerinde başarısızlığı eleştirilip diğer yanda “Kız çocuğunun his dünyası duygulu hülyalardan zevk alır. Güzel masallardan hoşlanır. Oysa ki erkek çocuğu, makine icatları, karışık savaş aletleri tasarlar; savaşlarda bulunmayı, güçlü olmayı tahayyül eder” gibi toplumsal cinsiyet klişeleri pekiştirilince, mesele ahlak ve ‘halkımızın iradesi’ çıtasında düğümlenince tıkanıyorsunuz. Evet, ‘küçük ideologlar’dı değil mi?
Bu yazıyı bir nevi ‘az sonra’ olarak okuyunuz. Bilimsel aklın kamplaşacağı bir dövüş konusu daha yolda gibi.