Sri Lanka, Hindistan’ın hemen güneyinde küçük bir ada ülkesi. Nüfusu yaklaşık olarak 22 milyon civarında. Toplam nüfusun yüzde 70’ini,Sinhalar, yüzde 20’sini Tamiller, geriye kalanı da önemli bir bölümü Müslüman olan Sri Lanka Mur’ları ve başka etnik unsurlar oluşturuyor. Sinhalar’ın ülkedeki egemenliğine karşı 1983 yılında TİKK  (Tamil İlam Kurtuluş Kaplanları) önderliğinde başlayan ulusal kurtuluş mücadelesi, kısa süre içinde Tamillerin yoğunluklu olarak yaşadıkları ülkenin Kuzey bölgelerinin neredeyse tamamının TİKK’ın eline geçmesiyle hız kazandı. Ancak ne var ki biz Tamil Kaplanları’nın ismini daha çok 2007’de,ki hemen belirtmek gerekir ki o dönemde bir ateşkes söz konusu ildi TİKK ile Sri Lanka Hükümeti arasında, Sri Lanka Devlet Başkanı’ı Rajapaska’nın ABD desteğini arkasına alarak Tamil bölgesine yönelik kapsamlı bir savaş planının sonucunda,2009 Mayısı’nda Tamil bölgesinin, siviller dahil olmak üzere yerle bir edilmesiyle duyduk. Sri Lanka hükümeti ve başta ABD olmak üzere Batılı güçler büyük sevinçle karşıladılar Tamillerin bu yenilgisini. Aslında buna yenildi demek de pek doğru değil, zira yapılan şey bir soykırım denemesiydi. Resmi olmayan ve hala net olarak bilinemeyen rakamlara göre On binlerce insan katledildi. Örneğin BM’nin rakamlarına göre sadece Ocak-Mayıs 2009 aralığında 7 binden fazla insan öldürülmüştü. Bahsedilen dönemde TİKK’nın hali hazırda 20 bine yakın gerilla gücünün olduğu var sayılırsa, katledilen insanların ezici bir çoğunluğunun sivil halktan olduğu rahatlıkla anlaşılabilir ki bu da bizi Sri Lanka Hükümeti’nin aslında Tamiller’i topyekun imha etmeyi planladığı sonucuna rahatlıkla ulaştırır.

Tamil Kaplan’ları gerçekten yok edildi o dönem, her ne kadar daha sonra tekrar toparlanma girişimleri olduysa da Tamil Kaplanları’ın henüz çok bir varlık gösteremiyorlar. On binlerce insanın, geniş çaplı askeri operasyonlarla katledilmesi ne yazık ki ne Dünya’da ne de Türkiye’de çok fazla yer bulamadı basında. Türkiye’de bu toplu katliamın basındaki karşılı ise daha çok TİKK-PKK arasında bir analoji kurmak suretiyle, “bakın demek ki biz de yok edebilir istersek PKK’yı” minvalinde gelişti. Hatta dönemin köşe tutucularının önemli bir bölümü, Sri Lanka’daki bu gelişmeleri coşkuyla karşıladı ve “işte PKK’nın sonu da bu olacak” diyerek heyecanlarını köşelerine taşıdılar.

Bu yazının girişini Tamil Kaplanları’a ayırmamın sebebi şu, Gazeteci Günay Aslan, 14 Mayıs 2014’te Özgür Politika Gazetesi’nde “Kürtlerle Savaş Simülasyonu” başlıklı bir makale kaleme aldı, ancak kendisiyle bir görüşme yapan Gazeteci Müjgan Halis’in de belirttiği gibi Soma Katliamı nedeniyle bu makale pek de gündem olamadı. Ancak gerek Aslan’ın yazısının kendisi, gerekse Halis’in yaptığı görüşmelerden çıkan sonuçlar dehşet verici nitelikte. Özetle, şu an aksak bir biçimde ilerleyen çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte, Türkiye Kürdistan’ında çatışmalar yeniden başlıyor. Ancak bu kez, tam da yukarı da Tamil örneğinde olduğu gibi devlet güçleri neredeyse tüm bölgeye yönelik kapsamlı bir hava ve kara operasyonu başlatıyor. Sonuç, on bin ölü, binlerce yaralı, tutsak vs. Evet bu bir simülasyon, yani modern dönemler için yapılmış bir savaş planı, başka bir değişle böyle bir simülasyon yapılmışsa, böyle bir gündem var demektir.

Bu bir simülasyon, gerçekleşip, gerçekleşmeyeceğini şüphesiz ki bilmiyoruz ancak bildiğimiz bazı şeyler var. Mesela, bir yılı aşkın bir süredir, ilk defa olarak çift taraflı bir ateşkes sürecinden geçiyoruz. Ancak ne yazık ki bu ateşkes süreci boyunca barışın inşa edilmesi anlamında devlet kanadından atılan somut adım çok az. Hatta barış için atılmayan somut adımların karşısında, muhtemel bir savaşı (belki de simülasyondaki savaştır o) güçlendirecek bir dizi hamle var hükümet kanadından. Ne gibi mi ?Türkiye Kürdistan’ında bulunan karakol sayısının hızla artmasının yanında, yeni adıyla, yüksek güvenlikli karakol olarak tanımlanan KALEKOL’ların nerdeyse tüm Türkiye Kürdistan’ında inşa edilmesi. Şu ana kadar yüzlerce Kalekol inşaatının bittiği biliniyor. Ayrıca, yapımı tamamlanan ya da süren çok sayıda mobil karakol, gözetleme kuleleri ve güvenlik duvarları var. Tüm bunların inşa edilecek bir olası barış için ileriye dönük adımlar olarak nitelendirilmesi ebetse iştigal olur herhalde.

Devlet bir yandan barış süreci tanımlamasına layık olamıyorken, diğer yandan olası bir savaş için elindeki tüm imkânları seferber etmiş durumda. Aslında bu süreç dünyanın başka coğrafyalarında da benzer bir işleyişe sahip. Sri Lanka örneğini vermiştik yukarıda, şimdi de Kolombiya Hükümeti ile FARC-EP arasında 2006 da vuku bulan ateşkes ver barış görüşmeleri sürerken Kolombiya Hükümeti’nin yaptıklarına kısaca göz atalım.2006 sonlarından 2011 başlarına kadar devam eden barış görüşmeleri boyunca Kolombiya Hükümetinin desteklediği çeteler ve paramiliter güçler ülkede yüz binden fazla insanın ölümüne sebep oldu, binlerce insan gözaltında kaybedildi ve binlercesi tutuklandı. Tüm bunların yanında hükümet savaş politikalarından hiçbir biçimde vazgeçmeyerek gerilla bölgelerine yönelik operasyonları durdurmadı. Tüm bunlara rağmen FARC-EP barışta ısrarlı olduğunu göstermek adına, askeri operasyonlara yönelik misilleme hakkını kullanmanın ötesinde büyük çaplı bir saldırı gerçekleştirmedi devlet güçlerine yönelik.

Konumuza tekrar dönecek ve yazıyı toparlayacak olursak; demokratik usullerin işlemediği tüm devletlerde, bir yandan “barış görüşmeleri” sürdürülürken, diğer yandan topyekûn imha stratejilerinden hiçbir zaman vazgeçilmez. Topyekûn imha konseptinin Türkiye’nin devlet geleneği olduğunu ve Türkiye’nin Rojava Devrimi’ni boğmak için tüm imkânlarını seferber ettiğini ve hatta bu amaç uğruna düne kadar “sınırda Kürt devleti kurdurtmayız” dediği G.Kürdistan yönetimi, özelde KDP ile anlaştığını düşünürsek barış sürecinin ilerlememesinin yanında hızla savaş hazırlıklarının devam etmesi ve yazıda konu edindiğim “Kürtlerle Savaş Simülasyonu” başlıklı yazının içeriğinin çok da komplo teorisi olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir.

Dünya örneklerinden ve Türkiye’de yakın tarihte yaşanan deneyimlerden rahatlıkla görebileceğimiz üzere devletler, bizim özelimizde Türkiye devleti, barışı ve barış görüşmelerini savaş için payanda olarak kullanabiliyor. Peki, barış görüşmelerinin olası tıkanma durumunda, topyekûn imhanın (Sri Lanka’da olduğu gibi) şartları Türkiye Kürdistan’ı için oluşabilir mi? Bu soruya kesinlikle mümkün değil cevabını kendi adıma verebilirim, neden mi? Diğer yazıda bunu tartışacağım.