İnsanın “kötü” ya da “iyi” bir insan olması, yaşadığı süreçlerde geçirdiği yaşam koşullarıyla biçimlenir.

2022 yılının başladığı günlerde, İran İslam Cumhuriyeti'ne bağlı Türkiye sınırına 15 dakika uzaklıkta bulunan Belasur Köyü yakınlarında çok acıklı bir olay yaşandı. Ülkemizde, bölgemizde yaşanan yoğun gündemler nedeniyle bu acı olay unutulup gitti. Unutulmaması, insanlığın belleğine, bilincine kazınması gereken bu olayı yaşama saygılı insanların unutma olanakları yok.

Çoraplarını iki çocuğunun eline giydirmiş, kendi ellerine lastik sarmış bir kadının soğuktan donarak öldüğü görüldü. Afganistan İslam Cumhuriyeti’nden başlayan daha iyi yaşama umuduyla yeni bir yurt edinme yolculuğundan geriye annesiz, babasız, 8, 9 yaşlarında iki çocuk kalmıştı.

Anne-babayı daha iyi yaşama umudu yolunda yitiren bu iki yavruyu nasıl yaşam koşulları sarmalayacak bilinmez.

Hiç kimse, kendisini iten nedenler olmadan doğduğu, gözlerini dünyaya açtığı ülkesinden, büyüdüğü topraklardan koparak başka yerlere gitmek istemez.

Bir toplumda, ülkede yaşamı güzelleştiren ya da insanların burunlarından getiren uygulanan yönetim sistemidir. 

Bu acı olayı okuyunca Avrupa’da yaşayıp Afganistan İslam Cumhuriyeti’nde, Suudi Arabistan Krallığı’nda, İran İslam Cumhuriyeti’nde uygulanan dinsel ağırlıklı yaşamlara özlem duyanları düşündüm. Buralarda uygulanan yönetim sistemleri, Almanya Federal Cumhuriyeti’nde, Hollanda Krallığı’nda, Fransız Cumhuriyeti’nde uygulansa, bir iki yıl içinde buralarda da yaşamın çekilmez duruma geleceğini bilinen gerçeklerden. Bu gerçeği göremeyip bu yaşamlara özenenler, özledikleri bu geri yaşam koşullarıyla karşılaşınca kaçacak yer arayacaklarını düşünememekteler. Bu günleri yaşamaya başlasalar kafalarını taşlara vurarak Avrupa Anakarası’nda yaşanan özgürlükleri mumla arayacaklar. Bu bilinçsiz özlemin tutsakları, sıcak suları, yüzme havuzları olan, çiçeklerle bezenmiş bir villada yaşayıp, suyu, elektriği olmayan gecekonduda yaşama özlemi çekmek gibi bir yönelim içindeler.

Elleri soğuktan şişmiş halde bulunan kadının iki çocuğuna ise köylüler yardım etti. Ayaklarına poşet sarılmış halde cansız bedeni bulunan annenin çoraplarını bile çıkarıp çocuklarının ellerine geçirdiği tespit edildi.

Daha iyi yaşanacak bir yurt edinmek umuduyla çıkılan yolun ölüm yolculuğu olacağını bilememiş olmalılar.

İran İslam Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti sınırındaki Belasur Köyü'nün sınır bölgesinden Van'ın Özalp İlçesine bağlı sınır köyüne donmak üzereyken ulaşan iki çocuğun verdiği bilgilerle ortaya çıktı.

Elleri ve ayakları soğuktan yanan iki çocuğun verdiği bilgiler sonrasında sınırın İran İslam Cumhuriyeti tarafındaki bölgeye geçen köylüler, donmuş bir kadın cesedini buldu.

Donan kadının ayaklarına naylon torba geçirdiği ve çoraplarını iki çocuğun ellerine giydirdiği anlaşıldı.

Yeni, daha güzel bir yaşam umuduna olan yolculuklarına 4 kişi çıktılar: Anne, baba ve iki çocukları. Attıkları her adımda bir parçalarını bıraktılar. Önce babaları İran İslam Cumhuriyeti sınırlarına girdikten kısa bir süre sonra kayboldu. Geri dönüşü olmayan bir yolculukta, çocuklarıyla baş başa kalan anne, iki çocuğuyla yolculuklarını sürdürmeye başladı.

Anneleri çocuklarına üşümesin diye giysilerini verdi, sonra donarak yaşamını yitirdi.

Anneli duygusu yaşanmadan anlatılamaz

Annelik duygusu, annelerin çocuklarına olan sevgisi yaşanmadan anlatılamaz. Bu duyguyu en iyi anlayan, duyumsayan, anlatabilecek olan, anneliği yaşamış kadınladır.

Soğuktan donmalarını önlenmek için ellerine çorap giydirilen çocuklar, cesedi bulunan kadının çocuklarıydı. Kadın, çocuklarının yaşaması için kendisini doğanın acımasız koşullarının kucağına bırakan bir anneydi.

Yaklaşık 2 bin 500 kilometre, günlerce süren yolun sonu Türkiye sınırı olmuştu.

Belki Türkiye Cumhuriyeti, belki Batı ülkelerine gitmeyi düşünerek yollara düştükleri anlaşılıyor.

Bu yolcuğu annesiz, babasız bitiren iki çocuğun, önce İran İslam Cumhuriyeti’nde olan yakınlarının yanına, sonra da Afganistan İslam Cumhuriyeti’ne, Taliban karanlığına teslim edildikleri bilgileri yayıldı.

Bu iki çocuğun dünyası hiçbir zaman anneleriyle, babalarıyla birlikte olabilmeleri durumunda yaşayacakları güzelliklerle donanamayacak. Yaşam boyu bu acıklı olayın etkisinde kalacaklar.

İnsanlığı sevemeyecekler

Anneleri gözlerinin önünde donarak ölen iki insan yavrusu, çocukluklarını, tüm yaşamlarını mutsuz olarak geçirecekler. Onları mutlu yapacak hiçbir varlık, hiçbir değer, hiçbir yaşam biçimi olamayacak.

Bu iki çocuk kendilerine bu acı sonu yaşatan ülkelere, insanlara, insanlığa karşı hiçbir zaman sevgi dolu yüreklerle yaklaşamayacaklar. İnsanları, insanlığı yeterince sevemeyecekler. Bu yıkım onların insanlığı sevmesini büyük ölçüde engelleyecek. Onlar da içleri buruk olarak gidecekler bu dünyadan.

Ölümden kıl payı kurtulan çocukların yaşamın inişli çıkışlı yollarında yeni umut yolculukları olabilecek mi? Bunu bilme olanağımız yok.

Yolcuğu annesiz, babasız bitiren bu çocuklar isteseler de insanları, insanlığı sevemeyecekler.

Annelik duygusunun dini, dili, soyu yok. Tüm annelerin gözyaşlarının rengi aynı.

İnsanlığın yüreğine, belleğine heykeli dikilmeli bu annenin. Ülkemizde, bölge ülkelerde ya da Dünya ülkelerinde 2022 yılını annesi olarak ödüllendirilmesi gerekir.