28 Şubat 1997 postmodern askeri darbesinin kudretli isimleri rejime ve topluma verdikleri zarar açısından yargı önüne çıkmak üzereler.

Türk siyaseti çoktan yapılması gereken bu işlemi ancak 15 sene sonra başarabildi.

Neden postmodern deniyor o dönemki Refahyol (Refah-Doğruyol koalisyon) hükümetinin darbe tehdidi ile devrilmesine? Bu darbede doğrudan kuvvet kullanılmadı. Askerin harekete geçirdiği ve arkasında durduğu, iş çevrelerinin, sivil toplum örgütlerinin, işçi örgütlerinin, üniversitelerin, akademisyenlerin, yargının, basının önemli bir kesiminin yanında zamanın Cumhurbaşkanı Demirel'in içeriden desteklediği, dışarıdan da ABD ve İsrail'in omuz verdiği karmaşık bir hükümet devirme ve rejimi şekillendirme operasyonuydu 28 Şubat. Benzeri yoktu. Suç ortakları çoktu ve çıkar ilişkileri karmaşıktı.

Askeriyenin durumu

Adı "Darbe Günlükleri" ile gündeme gelen Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in Kuzey Deniz Saha Komutanı olarak görev yaptığı sırada kaleme aldığı anılarında bu süreç şöyle açıklanıyor (Alper Görmüş, Taraf, 16-4-2012, s.9): "Deniz Kuvvetleri'nde bütün alışılmış usullerin dışına çıkılarak hücumbot (alımı) projelendirildi... Bahriye deprem (17 Ağustos 1999) yaralarını sarmak için para bulamazken nasılsa hücumbotlar için para hemen bulunabildi." Bir başka yerde, '10 bin dolar karşılığında askerliklerini hiç birliklerine uğramadan yapan erler'den söz ediyor ve bunu ayarlayan subayların adını veriyor. Örnek'in, "İşadamları askere yanaşıyor ve bizleri başkalarına karşı silah olarak kullanıyorlar. İstedikleri asker darbe yapsın, onlar da paylarını alsın" ifadesi, 28 Şubat'ın ekonomik karakterini açıklıyor. Nitekim bu süreçte öyle büyük banka soygunları oldu ki halk hortumcuların iç ettikleri 380 milyar lirayı bankaların "görev zararı" olarak ödemek zorunda kaldı. Ekonomi çöktü. Toplum fakirleşti.

Banka ve devlet ihalesi alan, bunlardan haksız kazanç sağlayan kimi işadamları bu gelirleri dönemin güçlüleri ile paylaşmamış olabilirler mi? Bakın dönemin kudretli generali Çevik Bir'e, emekli olduktan sonra daha önce içli dışlı olduğu İsrail silah şirketlerinin temsilcisi oldu.

ABD ve askerlerin sıcak ilişkiler kurdukları İsrail, 28 Şubat müdahalesini desteklediler, özellikle ABD'deki sıkı İsrail yanlısı ne-con'lar (yeni muhafazakârlar). Çevik Bir onlar tarafından el üstünde tutuluyordu. 2000 yılında daha yeni icat edilmiş "Uluslararası Devlet Adamı" ödülünü Bir'e verdiler. Demirel'den sonra Çevik Bir'in cumhurbaşkanı olmasını Amerikan neo-con'ları ve İsrailliler çok istiyordu. Cengiz Çandar'a göre, "Bir'in İsrail askeri sanayileriyle de çok sıkı ilişkileri vardı." (Röportaj, Taraf, 16-4-2012)

Toplumsal maliyet

Sivil destekli bir askeri darbenin nelere mal olduğunu ve nasıl bir ortamın ürünü olduğunu yinelemekte yarar var.

1- Demokrasiyi, toplumun iradesini, hak ve hukuk kavramlarını hiçe sayan, toplumu keyiflerince yönetmekte hiçbir sakınca görmeyen bir üst-irade oluşturuldu. Kendilerini hiçbir hukuki ve ahlaki sınırlamaya tabi hissetmeyen kadrolar, kararlarının ve davranışlarının meşruluğunu icat ettikleri "Atatürk ilke ve inkılâpları" gibi muğlâk bir kaynağa dayandırdılar. Atatürk'ü yaşayan bir diktatöre dönüştürdüler.

2- Toplumdaki bütün sivil kuruluşları askerin başında olduğu bir komuta silsilesi bağlayarak bir yanaşma kültürünün veya alışkanlığının oluşmasını sağladılar. Bu kültür içinde kimse askerden icazet almadan veya elde ettiği avantajı askerle paylaşmadan iş yapamaz hale geldi. Sürekli vurgulanan "felaketlere" karşı askeri "kurtarıcı" gibi görmeye başladı. Bu ne demokrasi ne de modernizmle bağdaşıyordu. Tolumu militarist bir yapıya kavuşturmak istediler. Anlı şanlı insanları emir eri konumuna indiler. İnmeyenleri ezdiler, itibarsızlaştırdılar.

Ancak bu konuda sadece askerleri suçlamak yetmez. Onlara itaat ve hizmet etmeye, önlerine atılan kemikle yetinmeye teşne veya "Yaşam tarzlarını koruyacağız" diye kuralsız ve ahlaksız bir buyurganlığa razı olmaya amade "modern" insanlar oldukça, üniformalı veya üniformasız komutanlara tabi olmaktan kurtulmak zor olacak.