Bundan 42 yıl önce Edirne'de bir sabah...

Radyodan dinlediğim konuşma beni ve benim gibi bazıları için korkutucu bir başlangıcı ilan ediyordu.

Toplumun kafaları karıştırılmış, endişeli çoğunluğu ise olan ve olacak olanların muhasebesini yaparken "kurtulduk" diye seviniyorlardı.

Onlara göre ülke artık huzura kavuşacak, kötüler temizlenecek, suçlular cezasını çekeceklerdi...

Bu işe "bulaşanlar" rı birer birer yakalamak üzere o sabah darbenin askerleri yönetimi ele geçirdiler biliyorsunuz.

Ne oldu sonra? Neler yaşandı bu güzelim ülkemde?

Bu günlere gelinceye kadar yaşadıklarımızı anlatmam mümkün değil burada...

Ama bildiğim şey şu ki ülke hala 12 Eylül darbesinin anayasası ile yönetiliyor.

12 Eylül öncesinin “böl- yönet” senaryolarını andıran  bir yönetim zafiyeti hala gündemde...

Ülke benzer sorunları, sokaklarda  şiddet dozu olmasa da, başka türlü yansımalarıyla yaşamaya devam ediyor. Demokrasi büyük ölçüde askıya alınmış, özgürlükler kısıtlanmış halde...

12 Eylül öncesinde yaratılan korku, endişe ortamı 42 yıl sonra  ülkenin üzerine bir hayalet gibi yeniden çökmüş durumda.

Hala kurtuluşu bekliyoruz...

Elimizde bunu sağlayacak sihirli bir formül yok. Ama deneyimlerle kazanılmış bazı doğruların değerini daha iyi anlayan bir toplum olduk.

Nerelerde hatalar yapıldı, artık daha iyi biliyoruz.

Ama yerine konacak  modelin içini eksiksiz dolduracak bir zihin açıklığı henüz pek net değil...

Maalesef...

Ama, 42 yıl önce ve sonrasında doğan şimdi orta yaşlarına gelmiş insanlardan oluşan farklı bir toplum yapısı var artık.

Arkalarından gelen onların çocukları ise şimdiki genç kuşağı oluşturmakta.

Dün izlerken, Urfa'da başı açık ve örtülü genç kızlarımızın da aynı meydanda buluştuğu Zakkum konserinin coşkusu kafama mıh gibi yerleşiyordu.

Aradığım  soruların bir başka cevabını veren bu görüntüler bana şunu söylüyordu:

Geççek , geççek bu da geççek.

Merak etmeyin, gidecekler...