12 Eylül 1980 darbesi, ülkedeki tüm toplumsal, demokratik birikimlerin üzerine çullandı. Bir parça siyasal birikimi olan insanların %90’ının evinin, ocağının dağılmasına neden oldu. Bu yıkıma neden olanların çoğu, toprağın altına girdiler. Destekçileri, aynı zihin yapısında olanlar her türlü oyunlarıyla, bugünleri de karanlıklara çevirme çabalarını sürdürüyorlar.

12 Eylül baskı yönetimi, toplumsal gelişmeyi önlemek, toplumu susturmak dışında bu ülkenin hiçbir temel sorununu çözemedi.

“En kısa sürede demokrasiye geçilecek” açıklamalarının, “Hiçbir zaman demokrasiye geçilemeyecek bir sistem kuracağız” demek olduğunu önce kimse anlayamadı. Kısa sürede, bu yüzleri ortaya çıktı.

“Demokrasiyi koruma, kollama” adı altından verilen söylevlerin arkasında, ülkedeki tüm demokratik birikimleri yerle bir etme çabaları olduğu gün yüzüne çıktığında iş işten geçmiş,, boyun bükmekten başka bir yol kalmamıştı.

“Demokrasiyi kuracaklarını” ileri sürerek ülke yönetimine el koyanlar, ülkeyi kendileri dışında kimsenin ses çıkaramadığı bir suskunlar cehennemine çevirdiler. Herhangi bir eyleme katılmamış, ancak katılma bilinci, aklı, yeteneği olan bile bu yıkımdan bir biçimde etkilenmek zorunda bırakıldı.

12 Eylül sürecinde uygulanan, baskı, yıldırma, yok etme, öldürme, değersizleştirme uygulamalarını tanımlamak için “Düşman hukuku” kavramı yetersiz kalır. Diyarbakır 5 Nolu Tutukevi’nde yaşananları, bu işkenceleri yaşayanların kendilerinden dinleyince, insan aklının alamayacağı, insanlık dışı uygulamaların, kime, neden yapıldığını aklınız almıyor.

Bu yönetime el koyma eylemi, bir hazırlık döneminin ardından gerçekleşti. 1 Mayıs1977, 16 Mart, Maraş, Malatya, Sivas, Çorum’da solcu, Alevi yurttaşlara dönük olarak gerçekleştirilen kıyımlar, ülke yönetimine el koymak için gerekli ortamı yaratmak için atılan kanlı adımlar olmuştu.

Yargılama sırasında, ülke yönetimine el koymaya gerekçe olarak gösterilen olayların, kendileri tarafından gerçekleştirildiği duruşma tutanaklarına geçerek, karanlık bir tarihin yüzü bir parça aydınlanmış oldu.

Siyasal tutuklulardan onlarcasının öldürülmesi, asılması, ruhsal bütünlüklerinin bozulması, akıl sağlıklarını yitirmelerine neden olunmasını, insan hak ve özgürlüklerinin sınırları içinde anlamak, anlamlandırmak olanaksız.

Gerekli yargılama yapılamadı

Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağına ilişkin 1982 Darbe Anayasası’nın geçici 15'inci maddesi, 12 Eylül 2010'da yapılan halk oylamasının ardından kaldırılınca, o dönem yaşamakta olan Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldı. Türkiye tarihinde ilk kez bir darbenin sorumluları yargı önüne çıkarıldı.

Sağlık gerekçesiyle duruşmalara katılmayan Evren ve Şahinkaya, telekonferans aracılığıyla yaptıkları savunmalarında suçlamaları kabul etmedi, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını öne sürdüler.

“Kurucu yönetim” oldukları savları, gerçekte “Yıkıcı yönetim” oldukları gerçeğini gizleyemedi.

Yargı, 18 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'yı, 1979'da verdikleri muhtırayla "anayasa ve TBMM'ni ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", 1980'de de cebren "anayasayı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men" suçundan ağırlaştırılmış yaşam boyu tutukluluk cezasına çarptırdı.

Kararın ardından sanık avukatları, kararı temyiz etti. Dosya Yargıtay'da incelemeyi beklerken, Evren, 10 Mayıs 2015'te, 98 yaşında, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında öldü.

Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi, temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.

Bu acımasızlıkla yüzleşilemedi

Yüzleşme, uygulanan haksızlıkların bir daha yinelenmemesi amacıyla, yapılanların bedellerinin ödetilmesi için yapılır. Yüzleşme yapılamadığı, yapılan insanlık dışı uygulamaların bedelleri ödetilmediği sürece, aynı olumsuzlukların önü alınamaz. 12 darbesiyle gerektiği gibi yüzleşme yapılamadı. 1997, 2015 darbeleri bu yüzleşmenin yapılamamasının sonuçları. Ülkemizde bir türlü demokratik yönetime geçilememesinin buralardan kaynaklandığı açık.

12 Eylül 1980 darbesinin etkileri silinmeden, demokratik bir sürece girilmesi olanaksız.