İnsanlık tarihi aynı zamanda zihinsel engellilere ve akıl hastalarına zulüm etme tarihidir. Tarihte bu tür dezavantajlı gruplar tanrı tarafından cezalandırılmış olarak görüldü. Tanrının cezalı kulları görülen bu dezavantajlı gruplara insan evladı ne tür zulüm yapar bir düşün. Ki öyle oldu. 

Tarih boyunca ve bugün psikolojik sorunlar yaşayan kişiler, karanlık ruhlar olarak damgaladı. Damgalanma işine Stigma denir. Delisin sen demektir. Damgalanan insanın hayatının bir şekilde cehenneme dönüşmesi anlamı taşır. Stigma iki türlü beladır. Hasta olan için hayatı daha çekilmez kılar zaten hastalıkla boğuşuyor, üstüne aile, konu komşu, akraba, toplum baskısına maruz kalır. Bir gram özgüveni varsa bu Stigma meselesi ile o da gider. Hastalıkla baş etme motivasyonu kaybolur. Bu konu komşunun açtığı felaketleri tahmin dahi edemezsiniz.

Şerif Mardin “Mahalle Baskısı” kavramını boşuna üretmemiştir.

Stigma'nın açtığı ikinci bela ise hasta veya hasta adayı birkaç terapi ya da başka tedavi yolları ile hayatını hal yoluna kısmen ya da tam koyabilecekken, psikolojik sorunlar yaşayanlar bu stigma endişesi nedeniyle doktora gitmiyor. Gitmeyince de hem hayatları, hem ailesinin ve çevresinin hayatı cehenneme dönüyor, hem de toplum için de mayın gibi dolaşıyorlar. Ayrıca sağlıklı istatistik oluşması önünde büyük engel bu durum. Bugün kaç tane psikolojik destek için kayıtlı başvuru varsa onu iki ile çarpın ki gerçek hasta sayısına ulaşabilelim. 

İnsanlık tarihini şöyle bir film şeridi gibi aklımızdan geçirelim. 

Antik Yunan'dan günümüze dek tıbbi ve bilimsel gelişmeler dolayısıyla yazımızın konusu olan psikolojik problemli insanları anlama ve tedavi etme çabası hep seküler zamanlarda hayat bulmuş ve gelişmiştir. Hipokrat'tan bu yana mesele budur.

Havra, Kilise, Cami egemen olduğu her dönem bu tür dezavantajlı gruplara yaratıcı zulüm etme şeklinde anılmıştır. 

Misal orta çağda Hristiyan kilisesi bu tür insanları cayır cayır yakmıştır bile. Niye? Bunlar büyücü, bunlar tanrının cezalı kulları, bunlar karanlık ruhlar ile işbirliği yapıyorlar inancıyla. 

Şizofreni hastası dahi tedavi ile bir yaşam ritmine oturabilir. Aile ve toplumun bu süreci desteklemesi halinde hastanın yaşam ritmi kamunun normal saydığı seviyeye çekilebilir.

CHP Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin, 2017-2020 yılları arasında psikiyatri kliniklerine başvuran kişilere dair verilere ilişkin soru önergesini Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'ya vermiş ve geç de olsa cevap gelmiş.

(Soru ve cevabın linki aha da aşağıda merak eden varsa.

https://www5.tbmm.gov.tr/develop/owa/yazili_soru_sd.onerge_bilgileri?kanunlar_sira_no=287275)

Bakan verdiği güncel cevaba göre; "2017 ile 2020 yılları arasında 15 milyon 405 bin kişinin psikiyatri kliniklerine başvurduğunu, sadece Covid-19 salgınının ilk yılında bu kliniklere başvuran kişi sayısının 5 milyon 100 bini bulduğunu açıkladı. 61 milyon kişi sinir sistemi ilacı, 12 milyon kişi antidepresan kullanmış"

Rakamları iyi okuyun. Bir daha, bir daha okuyun rakamları. Ne dehşet verici rakamlar. Ülke resmen akıl hastası.

Diğer şeylerin yanı sıra demokrasi akıl hastalıklarını önlemede ve tedavi etmede çok güçlü bir etkendir. Çünkü demokrasi, adalet, şeffaf toplum, kamu ekonomisi anlamı taşır. 

Adalet öfkemizi yatıştır. Güvensizlik duygusunu yok eder.

Şeffaf toplum mahalle baskısını önler yani stigmayı etkisiz kılar.

Kamu ekonomisi ise yoksulluğu önler. Yoksulluk, çaresizlik psikolojik problemlerde önemli bir nedendir.

Demokrasi ruh hastalıklarını önlemede ve iliştirmede önemli bir rejimdir. En etkili antidepresandan daha iyidir.

Bana sorarsan Antidepresan kullanma!

Yıllar, yıllar ve yıllar önce aynı gün ya da aynı saatlerde Epos ve Doruk (belki Doruk bünyesindeki sarmal olabilir, dedim ya yıllar önce) Michel Foucault'nun Kliniğin Doğuşu adlı kitabını yayınlamıştı. Meraklı psikoloji okurlarına bu kitap kesinlikle büyük bir pencere açmıştır. Meselenin felsefi ve beden bağlamında tartışılması sağlandı. Tabi bu perspektifle size antidepresan kullanma demiyorum. Bu tür entel dantel işler bana göre değil. Size hayattan referanslar ile antidepresan kullanma diyorum. Hayat bir mana işidir. Hayat kendi imkân ve olanaklarınızı anlama işidir. Bugün Türkiye'de iyi psikologlar var. Özellikle seküler insanların "nötr psikologlara" gitmesi çok mühim. Prof. Dr. Üstün Dökmen'in söylediği üzere "nötr psikolog" çok önemli. 

Velhasıl... Demokrasi ve seküler rejimler psikolojik sorunlar yaşayanların dostudur. Herkesin bir oyu var ve bu oyu demokrasiden yana kullanmalıdır.

Bir mesele

Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday olma niyeti, metodu ve çabası tüm hızıyla sürüyor. Niyeti iyi, metodu anti demokratik dayatmacı, çabası sonuç alıcı değil. Durum buyken, kendine vazife çıkaran, CHP genel merkezinde özel kalemlerden dahi randevu almaktan aciz eski milletvekillerinin bazılarının kafa kol ilişkileri ile Kılıçdaroğlu'nu eleştirme diye iletişime geçmeleri kraldan çok kralcılıktır. Yahu boş işler bunlar. Size artık CHP dükkânından ekmek çıkmaz. Genel baskanınız da sizi hiç duymaz. Bu sebeple oturun bol bol çay için, baklava yiyin, anılarınızı anlatın. Bu tür girişimlere ve kulislere gerek yok. Hele bu düzeyde hiç yok. Doğrusu ve iyisi hatıralarda iyi şeylerin kalmasıdır. 

Yine ve yeniden yazıyorum CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan karşısında kazanamaz. Kılıçdaroğlu şu an Türkiye'ye kısmi demokrasi de armağan edebilir, kısmi faşizm de. Bu onun tercihi olacak.