"Kör olasın demiyorum,
kör olma da gör beni, "
Hasan Hüseyin Korkmazgil

Memleket tam bir enkaz alanı. Siyasal olarak da öyle. Yaklaşık 13-14 milyon insanı doğrudan geriye kalanı ise dolaylı etkileyen bir yıkım yaşadık. Kimine göre "Asrın felaketi ", kimine göre "Asrın cinayeti". Kim ne derse desin bir afet, bir felaket yaşadığımız ayan beyan ortada. Kolay atlatabileceği bir yıkım yaşamadı yurdum insanı. Gerçek manada kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir afet de on binlerce insan hayatını kaybederken feryat figan ve isyanın yeri göğü sarstığı bu günlerde nelerden hangi sorunlardan söz edebiliriz? Kim kulak kabartacak, Kim okuma zahmetine katlanacak veya nasıl ilgisini çekecek, nasıl? Acı büyük, öfke ondan da büyük ama parçalı, dağınık. Birleştirmek zaman ister, çaba da var lakin parmak sallayan eller küfrü bir yönetme şekli olarak, bir korku yayma yolu olarak "defter tutma", " not alma" yolunda olduklarını gösteriyorlar. Geçen günlere rağmen trajedi devam ediyor...

Devletin başı yanına ortağı Devlet Bahçeli olduğu halde Bahçeli'nin memleketine 2 hafta sonunda gidiyor, nedense Reis tek başına gitme cüretini gösteremeyen ortağını "baba evi'ne götürüyor. Belediye başkanı, " haşmetli misafirlerin" geçeceği yolu asfalt kaplıyor. Bu durum gözden kaçmıyor, takdir ediliyor deprem çadırında ve kameralar önünde, haliyle her birimizin evlerindeki televizyon ekranlarında biz de tanık oluyoruz. Esefle izliyoruz. Memlekette enkaz altında yatan ölülerin tamamen çıkarılmasının sonlanmadığı, depremzedelerin "çadır" diye haykırmaya devam ettiği bir durum ve zamanda, tuvalet ve temiz su sorunu orta yerde çözüm bulamamışken hem de belediye başkanı aferin alıyor. Ne diyelim adam hak etmiş demek ki...

"Arzuhâl eylesem deftere sığmaz"

Şimdi bu mevzular orta yerde duruyorken bir ailenin sorunundan söz etmek ne kadar doğru bilmiyorum. Serdari gibi; "Nesini söyleyim canım efendim. " Eğrisine doğrusuna okur karar versin.

Silivri Cezaevinde "kalp krizi geçirip öldü " denilen Ferhan Yılmaz 'ın suratındaki darp izlerinden, işkencede öldürüldü iddialarından bahsetmeyeceğim. Memlekette mahkemeler var, (!) kalp krizi mi işkence mi bir karara varacaktır elbette. Adaletin yerini bulup bulmayacağını zaman gösterecek. Hem yargıya müdahale kimin haddine... Mevzu başka.

Ferhan Yılmaz'ın ikamet ettiği adrese yapılan bir tebliğ mevzu bahis. Ferhan Yılmaz tutuklu kaldığı yıllar içinde mahpus damında yediği yemeklerin parasını ödemeden ölmüş veyahut öldürülmüş. Mesele meftanın hazin sonu değil yemeklerin tutarı 14 bin lirayı ödemeden bu dünyayı terki diyar etmesi, öyle ya da böyle. Bu borcu 15 gün içerisinde ödemez ise Balıkesir Vergi Dairesi Başkanlığı icra yoluyla ödenmesi için gereğini yapacağını tebliğ etmiş.

"Nesini söyleyim canım efendim. "

Ressam İbrahim Balaban'ın "Şair Baba ve Damdakiler" kitabında aklımda kaldığı kadar daha genç bir delikanlı iken düştüğü Bursa Hapishanesinde gördüğü "adembabalar "dan söz eder. Adembabalar Hz. Adem misali çıplak mahpuslara denirmiş. Sefalet içindeki mahpuslar karınlarını duyurabilmek için üstbaşlarını bile yavan ekmeğe değişen "adembabalar" bugün mahpus damlarında yok. Her mahpusa üç öğün yemek verilir. Balaban, Nazım ile Orhan Kemal'in aynı koğuşta kaldığından da söz eder kitabında. Nazım Hikmet bir yanda dursun, edebiyatımızın en önemli başucu yapıtlarından Orhan Kemal'in 72. Koğuş kitabında da "adembabaların" sefaleti işlenmiştir.

O eski, çok eski Türkiye'nin hikayesinde mahpuslar içinde bir kısım adembabalar mevcutken bugün zindanlar, mahpus damları "zindan" olmaktan, "dam" olmaktan çıktı. Yüksek güvenlikli "dubleks "daireler içinde kuru tayin ekmek yerine rakamla 3 öğün bilmem kaç bin kalorili yemekler veriliyor.

Depremzedeler "Devlet nerede " diye haykırırken beklediği, ulaşamadığı "sıcak el", meğerse Balıkesir Vergi Dairesi başkanlığında zuhur etmiş. Mealen yedirdik içirdik hesap ödemeden ölmüş olsan da 14 bin lira yemek / iaşe bedelini öde demiş. Devletin parası milletin parası, peşine düşmek de Vergi Dairesinin vazifesi.

Bir sorun var yine de, bir "adembaba" olmasa da kalp krizi veya işkence sonucunda öldüğü mevzusunu bir kenara koyarak yargıya havale etmiştik az önce ama Ferhan Yılmaz öldü, hayatta değil. Kendisi 14 bin lira borcu ödemeyeceğine göre kimi icraya verecek Vergi Dairesi? Kefenin de cebi yok, cep yoksa para da yok haliyle. Her şeye rağmen icraya verilen ölü, inat eder de ödemez ise iaşe yani yemek bedeline karşılık mezarına haciz mi gelecek (? )Haczedilirse mezar, başında gardiyan bekleyecek mi gibi deli saçması soruları geliyor akla... Nasıl alacak, ölüden alamayınca yakınlarına mı haciz gelecek?

Nesini söyleyim canım efendim
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhâl eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

(... )

Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara hâlini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selâm vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim

(... )

Zenginin sözüne belî diyorlar
Fukara söylese deli diyorlar
Zemane Şeyh'ine Veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim

Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Açlığından telef oldu bazımız
Kasım demeden buz tutuyor özümüz
Mayısta çözülür gölümüz bizim

(... )

Serdari halimiz böyle n'olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akibet dağılır ilimiz bizim