Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i acımasız biçimde yakarak öldüren Cemal Metin Avcı, önce yaşam boyu tutukluluk cezası aldı. Sonra “haksız tahrik indirimi uygulanarak 23 yıl tutukluluk cezası aldı.
“Haksız tahrik indirimi” gerekçesini kanıtlayan bir bilgiye, belgeye tanık olunmadığı anlaşılıyor. Duruşmaya kravatla geldiyse, “haksız tahrik indiriminden” yararlanarak, yaşam boyu tutukluluk, 23 yıl tutukluluk olarak kararlaştırmış olabilir. Duruşmalara siyah takım, papyonla gelmiş olsa, “iyi hali” verilen tutukluluk kararının tümünden aklanarak salıverilebilirdi.
Yargı organı, duygusal ya da herhangi bir nedenle katili kurtarmak için bir karar verdi düşüncesi yaygın. Kararın küresel hukuk algılarıyla örtüşmediği ortada.
Yakıldığında yaşamakta olan bir genç kadının ne acılar içinde can verdiğini düşünme, bu acıları duyumsama yerine, öldüren kişiyi “haksız yere tahrik ettiğini” düşünebilen bir yargıç ya da yargıçların, hukukun kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine getiremeyecekleri açık.
Karar başta kadınlar, kadın örgütleri olmak üzere kamuoyunda geniş yankı buldu. Tepkilerin büyük çoğunluğu verilen kararı az, haksız, kamuoyunu rahatlatacak nitelikten yoksun olarak değerlendirdiler. Kamuoyu bu kararı içine sindiremedi. Kararı veren yargıç, nasıl içine sindirdi bilinemez. Kendi kızına, yakınlarından birine böyle bir ölüm yaşatılmış olsa bu kararı verebilir miydi diye düşünmekten edemiyor insan.
Karar, siyasal İslamcıların kültürel zihin dünyalarına uygun bir karar. Bunlara göre kadın, evinde oturur, kadının yeri evidir. Ev dışında gezemez. Bedeninin görünmesini sağlayacak giysiler giyemez. Erkeklerle oturup bir şeyler yiyip içemez. Erkekler ne yaparsa boyun eğmek, ne isterse yerine getirmekle yükümlüdür.
Verilmemesi gereken bir kararı veren yargıç, yargıçlar, bu sorumsuzluklarının bedellerini ödeyecekler mi?
Yargıçların sorumluluğu
Yargıçlar, savcılar, yargı organları, Yasama, Yürütme erklerinden bağımsız olmalılar. Ancak, verdiklerin kararın sonuçlarından sorumlu tutulmalılar. Verdikleri kararların küresel hukuk algılarına uygun olup olmamasında sorumlu tutulmalılar.
Kişiler ya da kurumlarla ilgili kararların insanlara ödettiği bedeller var. Verilen karar sonunda haksız bedeller ödenmesi durumunda, bu kararı verenler, bu bedelleri ödeyecek yaptırımlara uğratılmalılar. Parasal zararları karşılamalı, haksız yere özgürlüklerini kısıtladıkları insanlar varsa, kendileri aynı yaptırımla karşı karşıya bırakılarak, yaptıkları haksızlığın bedelini ödemeliler.
Yargı erkinin, yargılama yetkilerinin sınırları olmalı. Bu sınırlar, küresel hukuk kuralları, algılarıyla belirlenmeli.
Sınırsız sorumsuzluk, sınırsız haksızlıklar, hukuksuzluklar doğurabilir. Bunu önlemenin yolu, her yetkinin bir sorumluluğunun olması koşulunu getirmektir. Yetki olup, sorumluluk olmayınca, düzgün işleyen hiçbir iş olamayacağı açıktır. Bu kural Yargı için de geçerli olmalı.
Yargı sorumsuz olursa “Yargıçlar yönetimi” ortaya çıkar. Bu durum, “Polis Devleti”, “Keyfi Yönetim”, “Tek kişi Yönetimi” gibi olumsuz sonuçları olan yapısal bir sorun durumuna gelebilir.
Küresel Hukuk, Yargı erkinin üstünde olmalı. Savcılar, Yargıçlar değil, küresel hukuk üstün durumda olmak zorundadır. Böylece Yargı erkinin de kendisini küresel hukuk kurallarıyla sınırlı duruma getirmesi sağlanabilir.