Bir de “birlik ve beraberlik” ile “bölünmez bütünlük” şampiyonu olmuyorlar mı!

Nasıl bir siyasi genetiktir ki, akıllarına ilk gelen, hep “iç savaş” benzetmeleri.

Üstelik bunu öyle ezeli muhalif kimliğiyle yahut “başkaldırmış” birileri olarak değil, devlet ve millete ziyadesiyle “sahip çıkma” şehvetiyle yapıyorlar.

Tabii her “sahip”te olabileceği gibi; gerekirse söverler, gerekirse döverler.

Mülk onların, mal onların, Mağribi onların!

***

Erdoğan da Bahçeli de herhalde “12 Eylül öncesi”ni unuttu.

Daha evvelini, “12 Mart öncesi”ni de unuttular.

Sonra olanları da unuttular belki.

Kanlı Pazarları, Çorumları, Kahramanmaraşları, Sivasları unuttular.

Şimdi “demokrasiye bağlı” siyasi hareketlerinin geçmişinde; “karşı taraf”ı sindirmek, susturmak, boğmak için harekete geçen, kimi devlet biriminin yahut yabancı istihbarat ve kontgerilla ağının oyuncağı olmuş, ister organize ister başıbozuk “paramiliter” hareketler, kitle provokasyonları bulunabildiğini unuttular!

***

2011 yılında bize vaatleri şu:

Taksim’de, bin tür sınav rezaleti, kabahati ve suçu işlemekte olan bir sistemi protesto eden gençlerin üstüne 10 bin kişi yollamaktan bahsediyor biri…

Bir diğeri de, 10 bin milise karşı bin bozkurt çıkarıp onları Kasımpaşa’ya kadar kovalamaktan!

Bir diğerine “kara gömlekliler” demiyorlar mı; insanın Milliyetçi Cephe koalisyonları hiç olmamış gibi tarihi rüyalara dalası geliyor.

***

Sonra yine hamaset…

Demokrasi memokrasi, cumhuriyet mumuriyet, devlet Milet, bütünlük mütünlük, barış marış, huzur muzur, Kilis milis!

Kılıçdaroğlu da bilinçaltının azmasıyla küfür müfür etmek üzereydi ki, “anarsan manarsan” noktasında patinaj yaptı; çok ayıp elbette, ama inanın “Kilis milis, kara mara, gömlek mömlek” cinsinden bilinçaltı daha da vahim.

Biri küfürdür; diğeri kan!

Lakin bu daha zor tartışılır!

Çünkü milli genetiğimizdeki “faşizm maşizm” damarı sandığımızdan daha yaygın, daha yatkın.

Çünkü, şey dersin kızar da… faşizme aldırmaz… diye de bir söz vardır!
 

Sınav mınav, adalet madalet!
 
Deveye sormuşlar, neren eğri diye…

Hangi sınavım doğru ki demiş!

Aslında şöyle bir doğal denge ve çevrim var:

Şaibeli OKS sınavları sonucu liselere veya ortalığa dağılan çocuklar…

Şifreli YGS sınavlarına girerek…

Adaletsiz LYS sınavları sonucunda ya sokağa atılır ya genellikle hayal etmediği bir bölüme girer…

Bir kısmı mezuniyeti takiben kopyaya batmış KPSS sınavlarıyla işe yahut işsizliğe atılır…

Bir kısmı, sayfaları hatalı ALES sınavlarıyla yüksek lisans yaparak…

YÖK tahakkümündeki devlet üniversitelerinde ya da patron keyfiyetindeki vakıf üniversitelerinde hoca olur…

Ayırmacı, kayırmacı bir düzen içinde kariyer yapar…

Boyun eğerek, ceket ilikleyerek belki siyasetçi bile olup…

Şaibeli OKS sınavlarına giren çocukların 23 Nisan bayramlarını filan kutlarlar!

Bazıları da ÖSYM’ye başkan olup sınavları…
 

At dışarı!

Meclis’e izleyici olarak bile, protokolde yeri bulunabildiği halde başörtüsü yüzünden biri sokulmuyorsa…

Bundan hoşlananlar, başka dışlamalardan hiç yakınmasın.

Buna köpürenler de, başka dışlamalar için nasıl hevesli olduklarını unutmasın.

Sistemin barajları sadece seçimlerdeki yüzde 10’dan yahut sınav şaibelerinden ibaret değil.

Rejim, kural, kanun, gelenek, teamül derken…

Milyonlarca insan her gün duvar gibi barajlara tosluyor.

Muhtemelen o duvarlara çarpanlardan biri de sizsiniz…

Lakin, gün geliyor, bir bakmışsınız, bir duvar da sizsiniz.

“Dışlama” üstüne kurulu bir düzende, dışlayanı da bir dışlayan çıkar!