BirkaçMehmet’in kaderi bu…

Cumhuriyet’in hediye paketinden ağalar, paşalar, beyler çıkmıştı..

Saraylı hanedanlık kalkmış, sıvasızhanedanlıkların aşağılanması baki kalmıştı.

Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” yazan cumhuriyet BirkaçMehmet’e pek özgürlük vermedi, eşitlik hiç vermedi, kardeşten pek saymadı.

Muktedirlerden BirkaçMehmet’in payına düşen genellikle “Özürlülük, Eşeklik, Kalleşlik” oldu!

 

***

 

Zaten farklı suretlerde hep iktidardı muhafazakâr demokratlar; ama böylesi tam sıvasız hanelerden, milyonlarca BirkaçMehmet oyuyla, müthiş demokrasi vaadiyle geldi.

Aha Onuncu Yıl Marşı:

Birkaç Mehmet şehit oldu diye…

Meclis toplanacakmış… Niye?

Yani…

Ne Meclis, Mehmet’tir…

Ne Mehmet, Meclis!

Büyük Millet Meclisi dedikleri…

Büyük Mehmet Meclisi değildir!

 

***

 

Allah, hayat, tarih… kendimizi tanıyalım diye Birkaç Hüseyin’i de aynı akşamda buluşturdu.

Dağ bayır dolaşan, ezilmiş insanların hikayelerini yazan bir Hüseyin kaçırıldı…

Kanal kanal dolaşan bir Hüseyin de lafını, gafını, hem kendi aklını hem de bizimkini kaçırdı!

 

***

 

Kimi kızıyor, kimi her kelimesine sarılıyor…

Yıllardır yazdığım “İkiyüzlü Mehme(çik)çilik”in özü de budur.

Çevik Bir için de buydu…

Çelik Bir için de budur!

O gece Habertürk ekranlarından taşan tek fark şudur:

Eskiden, bayrağa sarılı tabutlarını, kuşak kuşak şehitliklerini kutsadıkları BirkaçMehmet’i gündelik hayatta da, orduda da, Trabzon, Diyarbakır, İstanbul, Ankara, İzmir, Konya’da da aşağılıyordu paşalar, ağalar, beyler…

Bu kez yenilik oldu:

Ölüsünü de, sayısını da hor gördüler!

Kızmayın ama, belki de böylesi daha “tutarlı” oldu!

 

***

 

Fakat hakiki hakikat de bu, BirkaçMehmet!

Hep kendi suretini düşman bilirsen, hep öteki Mehmet’ten nefret edersen, sen sendeki seni bilmez isen…

Cumhuriyetçi de gelir patlatır…

Demokrat da gelir patlatır!

 

***

 

BirkaçMehmet öldü diye tersanede, madende…

BirkaçMehmet öldü diye AVM çadırında…

BirkaçMehmet öldü diye elektrik idaresi botunda…

BirkaçMehmet öldü diye kamyon kasasında…

Ne oldu ki!

50 bin ölümüz diyorsunuz ya, belki sayı büyük olsun, belki ölülerin ayrımı olmasın diye…

50 bin ölümüz oldu da ne oldu!

Sıfırdı zaten BirkaçMehmet, yıllardır sonda dört sıfır oldu!

Feribottan denize dökülüp katledilen aile için ne oldu…

Üstlerine vinç vurulup hep birlik yok edilen aile için ne oldu…

TOKİ’nin bordum katında boğulan çocuklar için ne oldu?

Ne oldu ki… ne olsun!

 

***

 

Fakat, Birkaç Mehmet şehit oldu diye diyene köpüren arkadaş.

BirkaçMehmet’i, ki milyonlarcadır, şehit olmadı diye hor gören, aşağılayanlardan mısın, bir sor kendine.

Çünkü BirkaçMehmet, şehit olmadan önce de insandı…

Belki “göbeğini kaşıyan” adam, belki “cahil köylü”, belki “onun oyu ile benimki bir mi” dediklerinden…

Belki “maganda, kıro, ter kokulu, varoş çocuğu” diye kişiliğine, kimliğine tükürdüklerindendi.

Belki çok cumhuriyetçi komutanların “biz başız siz ..t; siz kölesiniz” buyurduklarından, keyfi hapis verdiklerinden, sille tokat dövdüklerinden, olur olmaz küfür ettiklerindendi!

Belki garnizon diskosunda dayak ve işkenceyle can veren erlerden, belki ananı da al git denenlerdendi.

 

***

 

O yüzden…

Birkaç Mehmet’i…

Birkaç Hüseyin’i konuşurken…

İster sakin, ister öfkeyle…

Dur yolcu…

Bir de kendine bak!

Çelik’e doğru…

Kendini görüp

Şaşıracaksın!

 

***

 

Burası, kimi yıllardır unutulmuş “kaçırılmış” askerleri, memurları, işçileri ancak Hüseyin Aygün ile hatırlayan memleket.

Burada her şey mubah!

Kolla kendini Mehmet!

 

Not: Köşeler elbet babamızın malı değil ama bir istatistik de “kaçırılan” gazeteciler, muhabirler, köşe yazarları için tutulmalı. Ne çok gün eksilmiş penceremizden! Şimdi de Yıldırım Türker.