İki olay anlatacağım.

Birini duydunuz, üzüldünüz; diğerini duymadınız, üzülmediniz.

Biri elbet hayat, hayatiyet; diğeri “sadece haysiyet”!

Diyebilirsiniz ki, niye böyle birlikte anlatıyorsun…

Ne diyeyim, haklısınız… Böyle birlikte anlatılmaz bu vakalar!

Sihir bozulur, ezber bozulur; bayrağa sarılı tabutlar ardına saklanmış kimilerinin dengesi bozulur!

Oysa can veren ile canı çıkarılan aynı insandır.

Öldüğü gün kutsanan o insan, az önce canına okunandır!

 

İKİ BABA OLSUN

 

İkişer de kızları olsun.

Tabii iki baba yok artık. Birini ölüm aldı.

Diğeri de, kendi deyişiyle:: Ölsem daha iyiydi; hiç olmazsa çocuklarım, tabutta da olsa, birkaç saat de sürse, bana bir kez değer verildiğini görürdü!

 

BEBEK, BİR DE ABLASI OLSUN


 

Bu 9 aylık bebek ile 3 yaşındaki ablası; Asi Buğlem ile Aysima, önceki gece babalarını kaybetti.

Amasya Suluovalı Muharem Saygun düşen helikopterde “şehit olan” 5 askerden biriydi. 2009’lu uzman çavuştu. Birlikte öldüğü, evlilik yolundaki Muhammet Şahin, Regaip Şahin gibi.

22 yaşında ilk görev yerine giden helikopter teknisyeni Astsubay Ahmet Çağlar da oradaydı; teğmen Nuri Akman da. Görev süresi çoktan bitmişken yerine gelen olmadığı için helikoptere binen ve aralanan Yüzbaşı da.

 

ÇÜRÜK OLMASIN, ÖLÜM OLSUN

 

Helikoptere binmeden önce, Muharrem Uzman, (emekli) derneği Emuzder’i arıyor. Sorusu, onun korkusu.

Daha önce, başka rahatsızlıkları yüzünden ama onları açık etmeden psikiyatriden 60 gün rapor almış; bir 30 gün daha alsa, atarlar mı ordudan?

Cevap kanunda yazılı: Gözünün yaşına bakmadan atarlar 90 gün olunca!

Psikiyatri raporunu da esasında bedensel rahatsızlığını gizlemek için mi almış ne: Çünkü o vakit de çürük diye atıyorlar, sağlığı ve hayatı emre amade köleleri!

 

ÇOCUK OLSUN, KIRILSIN

 

Geceden gündüze dönelim. İzmir’e gidelim.

Yine iki kız evlat olsun; yine bir baba. Baba yine uzman olsun. Hem de 19 yıllık olsun.

Kızlar ısrar ediyor babalarına; “Çok sıcak, havuza gidelim”!

Bir Deniz Kuvvetleri lojmanında havuz var. “Lojman tesisleri. Bir kez gitmiştik. Sorun olmaz” diyor, bugüne kadar hayatta kalmış baba.

Cüzi ücreti verip giriyorlar. Bir “Mehmetçik” geliyor. “Erlere hizmetçilik yaptırmanın hapis cezası gerektirdiği” disiplinli orduda, “lojman havuzunda garson… vatani görev”de er: Komutanım çağırıyor!

Komutan astsubay, kimlik istiyor; diyor ki, “Buraya giremezsiniz. Çıkın.”

Uzman çavuş diyor ki, “Daha önce girdik. Kızlarım var. Havuzdalar. Kovamazsınız.”

Bir meslektaşı o gece uzmanlarla aynı helikopterde hayatını kaybedecek ama tabii bunu o an nereden bilecek olan Astsubay, Yarbay’a haber veriyor. Yarbay diyor ki, “Ya çık ya zorla atarız.”

Uzman “Bari kızlarıma bir şey uydurayım, kovulduğumuzu anlamasınlar” diye havuzdaki çocuklara yöneliyor.

Helikoptere hep birlik biniyorsun, gerekirse birlikte ölüyorsun ama havuz başka!

Yarbay, bir sivil üsteğmen, astsubay, iki tüfekli asker… Yakalıyorlar “kaçağı”! Kelepçeyle tutuklamak istiyorlar.

Kızlar ağlıyor. Baba direniyor.

Komutanlar” merkez komutanlığını arıyor. Tutuklanamazmış! Birliğine bildirip dışarı atıyorlar; kızlarıyla.

Çocuklar Emrah’tan şanslı. Çünkü o, arkadaşları girerken, babası uzman diye alınmadığı askeri kamp plajına tellerden geçmek istemiş, elektrikle ölmüştü!

 

HUKUK OLSUN

 

Sonrası ne olur, bilinmiyor.

Çünkü, 250 er önünde albayın tekme tokat dövdüğü uzman bile suçlu muamelesi görüyor; uzmanları toplayıp “Biz başız siz ..tsünüz; kölesiniz” diyen general terfi bekliyor; hem de Personel Daire Başkanlığı’na mı ne!

 

FARKINDA OLSUN

 

Fakat İzmir’deki gündüzün Yüksekova gecesini biliyoruz.

Kızlarıyla havuzdan kovulan; tutum ki yine iki kız babası olmuş mesela, yine uzman; bir helikopterde yere çakılıyor… “Şehit” oluyor!

19’uncu yılında dahi “askeri dinlenme tesisi”ne almayan komutanlar, tabutu başında falan filan diyor!

Kızlara gelince…

Asi Buğlem ile Aysima… Çok kutsanan iki “şehit” kızı. Yarın öbür gün bir havuzda az serinlemek, orduevinde bir limonata içmek istese…

Babaları tabuta girecek ama onlar “şehit uzman kızı” olarak da “tesis”e giremeyecek!

O yüzden, tabut üstünden atıp tutarken, hayatın hakikatini, ayrımcılığın bin bir suratını ve bir bir suretini bilmezden, görmezden gelmeyeceksin!

Sınıf farkı, sınıf tahakkümü budur.

Onu da bulur, seni de bulur.

Onu da vurur, seni de vurur!

 

Not: Helikopterdeki teğmen de elinde sözleşmesiyle hayatını kaybetti. Öğretmenmiş, muhtemelen “sözleşmeli kölelik” dışında eğitim ordusunda ona bir yer verilmeyince, sözleşmeli subay olmuş.

Geçenlerde, 10 yılı dolup OYAK’tan parasını almasın diye 9’uncu yılda işten atılan subay, astsubaylar gibi.

Cumhuriyetçi orduda, kimilerinin, “ne alttaki gibi köle bir eşek, ne üstteki gibi asil bir at” deyip “katır” sıfat ve sınıfını münasip gördüklerinden!