Cep telefonuma Twitter’ı yükleyebildikten sonra tekrar twit almaya ve atmaya başladım. (Benim hesabım: @Tonbekici)

Bu sefer çok farklı hislerim oldu Twitter’a karşı.

- İyi bir takip listen ve takipçi grubun varsa hiç kimseyle görüşmek zorunda değilsin. Twitter cebinde yüklüyse sokaklarda 6988 kişiyle (an itibarıyla beni takip eden kişi sayısı) dolaşıyorsun. Yalnızlık diye bir şey yok. Sabahın körü, gecenin yarısı fark etmiyor. Bir şey diyorsun biri muhakkak cevap veriyor.

- Birileri veya bir yer hakkında ileri geri konuşmaya da gelmiyor. Çat bakmışsın seni meğer oradan da biri takip ediyormuş.

- Kim seni niye takip ediyor hayatta bilmiyorsun. Köşeciyim, acaba oradan mı biliyor da listesine eklemiş diyorsun, “bacım sen iş yapıyon ya? Hemşire misin?” mesajı da gelebiliyor mesela.

- Fakat en tuhaf tecrübem şu oldu. Bugün “iPhone’da koordinat girerek yer bulma nasıl yapılıyor?” diye bir twit attım. Sadece ama sadece 3 dakika sonra “Buyrun yardımcı olalım!” diye Turkcell’den bir müşteri temsilcisi aradı! Şoka yakın bir şey geçirdim. Twitimi görmüşler! Kızcağızın biri bana nasıl yapılıyor şıkır şıkır anlattı.. (Big Brother is watching you mu dedi biri?) Servis manyağı oldum. Tebrikler Turkcell.

- Çok zeki ve çok komik birilerini keşfettiği zaman insan acayip mutlu oluyor.

- Geri zekalı olduğunu düşündüğüm bir takım magazin ünlüleri geri zekalı bile değilmiş! Komple zekasızmış! Nasıl nefes aldıklarına bile şaşırıyor muyum? Yok lan ne şaşıracam!.

***


Ermeni meselesinde gelinen nokta

Markar Esayan’ın dünkü son twiti şu idi: 96 yılda “1915’te Ermenilere uf olmuş galiba” düzeyine geldik. Hesaplarıma göre 100 yıl sonra gerçekte ne olduğunu anlayacak duruma gelinir.

Dün Taksim’de yapılan “Acınız acımızdır” anma törenindeydim. Fotosunu çekip twitledim.

“Ermenilerin öldürdüğü Türkler için de bir anma töreni yapılacak mı?” dedi biri.

“Yok öyle bir şey! Uydurma pis hain!”dan daha iyi bir tepki olduğu aşikar.

Yapılsın elbette! Onları da analım, şehit olan diplomatlarımız da analım. (Gerçi resmi tetikçi Ayhan Çarkın, cezaevine girmeden önce diplomat suikastlarının bazılarının derin devlet işi olduğunu söyledi.. Bu da durumu daha fena yapar, duble anmayı gerektirir.)

Fakat meselenin özü kaç Ermeni’nin, kaç Türk’ün öldüğü değil ki!

Biri birini mi öldürdü? İsyan mı etti? Karakol mu bastı? Yakalarsın adamları, yargılarsın, asarsın meydanlarda. Cezayı suçu işleyene veririsin!

Buradaki mesele şu: Doğuda olup bitenler nedeniyle koca bir halk cezalandırıldı! Bir halk, sistemli bir şekilde çöllere sürülerek 17 ay içinde yok edildi.

Bu bir hükümet (İttihat ve Terakki) kararıdır. Halk kararı değil. Halkın bir bölümü fırsatı fırsat bildi ayrı.

Katliam yok, sürgün var diyenler oldu. Ne var ki bunda diyenler oldu.

Fakat “Bizınız klasta” gitmedi bu insanlar. Talat Paşa iyi yolculuklar dilemedi. Her şey dahil turistik geziye çıkmadılar. Çoluk çocuk trenlere tıkıştırıldılar, soğukla, sıcakla, hastalıkla, açlıkla, susuzlukla ve çetelerin saldırılarıyla mücadele ettiler ve öldüler. Bir bölümü takır takır asker tarafından kurşuna dizildi.

“Çok acılı şeyler olmuş ama ben bundan dolayı suçluluk duyamayacağım” dedi biri de.

Bakın bu da makul bir şey. Ayrıca haklı! Aynı günlerde başta benim iki büyük dedem olmak üzere Türk milleti Çanakkale’de savaşıyordu. Türklerin kendisi de kırılıyordu. Bu yapılanlardan muhtemelen haberi yoktu.

Yapılanlardan suçluluk duymak bir vicdan işidir. Açıkçası ben üzülüyorum ama suçluluk duymuyorum.

Fakat inkar edilmesi, küçümsenmesi, ama onlar da neler neler yapmış, oh olsun denmesi.. evet işte bundan utanıyorum.

Çanakkale’de savaş olmadı, Türkler ölmedi, zaten hak etmişlerdi demek ne kadar kalp kırıcıysa 800 bin Ermeni’nin ölümünü de küçümsemek kalp kırıcıdır.

Sayılar önemliyse o zaman Tarihçi Ayşe Hür, “Ermeni Türksüz, Türk Ermenisiz olmaz makalesine bakalım: “1928’de Genelkurmay Başkanlığı’nın bir belgesinde “Anadolu, bu maada, Vilâyat-ı Şarkiye Müslümanlarından savaş işlemleri yüzünden veya mülteci olarak 500.000 ini kaybetmiştir. 800.000 Ermeni ve 200.000 Rum da katl ve tehcir yüzünden veya amele taburlarında ölmüştür” deniyor. (Aktaran Hikmet Bayur, Türk İnkilap Tarihi, C. III, Kısım IV, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991, s.787.)

500 bin Müslüman, 800 bin Ermeni, 200 bin Rum. Bize bu acıları reva görenleri mi savunuyorsunuz hala?