Bugün Bodrum’da Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un tutuklanmasıyla ilişkili bir gösteri var. Saat 18.00’de İskele Meydanı’ndaki toplantının düzenleyicileri amaçlarını afişlere yazdıkları kısa deyişlerle halka duyuruyor: “Bodrum bunu hak etmiyor”, “Bodrum, belediye başkanını geri istiyor!”
Kocadon ve beraberinde 8 kişi önceki hafta tutuklandı. Henüz ortada iddianame olmadığından suçlanma nedeni bilinmiyor. Söylentiye göre, ihaleye fesat karıştırmak, yasaya aykırı yollarla gelir sağlamak, çete kurup menfaat sağlamak gibi iddialar...
Soruşturma bir yıl önce açıldı; bu arada İçişleri Bakanlığı’ndan izin alınmış olmalı ki, Bodrum’un genç hâkimi tutuklama kararı verdi. Şimdi iddianame yazılacak, mahkemeye gidecek, adli tatil, duruşmalar ve sonuç alınacak. Herhalde aylar yerine yıllarla belirtilebilecek bir sürede yargı kararını öğrenebileceğiz.
Bodrum seçmenlerinin çoğu CHP’ye oy verir. Kocadon’un ailesi, anadan ve babadan CHP’lidir. Ak Parti, önümüzdeki seçimlerde Bodrum’u ve yeni kanunla büyükşehir olacak Muğla’yı da almak istemektedir.
2004’te Bodrum yarımadasının beldelerinden Ortakent’te CHP, başkan adayı olmak isteyen Mehmet Kocadon yerine, seçilemeyecek bir kişiyi aday gösterdi. Kocadon da DYP’nin adayı oldu ve yüzde 66 oyla belediye başkanı seçildi. Kocadon’un anası, oğlu yerine CHP’yi destekledi.
2009’da bir önceki seçimde Ortakent’te olanlar, Bodrum’da tekrarlandı: Kocadon, CHP’nin belediye başkan adayı olmak istedi; CHP onun yerine örgütün içinden bir aday gösterdi, Kocadon, DP’nin adayı oldu ve seçimi kazandı; Belediye Meclisi’nin çoğunluğu CHP’li oldu.
Geçen sürede ailesini geçemeyen Kocadon, geçen ay hizmetlerini anlattığı toplantıda aile mensuplarını göstererek “Biz CHP’liyiz” dedi; böylece kendisini çağırıp görüşen üst düzey Ak Parti’liyi de cevaplamış oluyordu.
Bu gelişmeler sonucu kamuoyu, son aylarda Kocadon etrafında olan bitenleri, siyasal bir davanın parçaları olarak algıladı.
Ülkemiz, Bodrum’da son yaşananların dava konusu olması örnekleriyle, demokrasi tarihimizde çok karşılaşmıştır. Yargı bağımsızlığı geliştiği için, son yıllardaki örnekler halkı daha çok rahatsız etmektedir.
Önce bir inancımı belirteyim: 2002 sonrasında bugünkü yönetime karşı, yasaya aykırı bazı tertipler içinde olanların bulunduğuna ve yargı yoluyla bu tertiplerin üzerine gidilmesinin gereğine inananlardanım. Ergenekon davasının boş iddia olduğunu da sanmıyorum.
Ancak kamuoyuna Mart 2008’de açıklanan Ergenekon soruşturmasının üzerinden dört yıl geçmesine karşın bir sonuç alınmadığı da bir gerçektir.
Beş yıldır halkımızın karşılaştığı siyasal davalar hakkında bazı somut önerilerimi yazıyorum. Kocadon’un yargılanmasıyla ilgili olarak yazmaya başlayınca, düşüncemin esasını Adalet Bakanı’na sunmak isterim:
Bir fiil, yargı el koyduğunda ‘siyasal’ özelliğini kazanmaz; kişiler veya kurumlar siyasal bir fiilin faili olduklarında olay bütünüyle siyasallaşır. Yargı ve işlemleri siyasallaşan davanın aktörü veya ortağı değildir.
Çetin Doğan veya İlker Başbuğ iddianamelerinde yazılan fiillerin bir kısmı siyasal fiillerdi; o fiil dava konusu olduğunda o dava ister istemez siyasallaştı.
Bir diğer örnek, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın şüpheli olarak savcılığa çağrılması. Fidan’ın işi siyasaldı; o işin dava dosyasına konulması, davayı siyasallaştırdı.
Adalet Bakanlığı bu örneklerden birinde sessiz kalıp yargıyı izlemeyi sürdürmektedir. Diğerinde, kanunla bir kaosu önlemiştir. Bana göre ilkini izlemek yanlıştı; ikincisinde inisiyatif almak doğru olmuştur.
Siyasal davaların hepsinin nedenini, biçimini, yasal kaynaklarını -hükümet değil- iktidar inceleyip olayı idrak ederek bir karar vermeli ve gereğini yapmalıdır.
Bir iktidar yargıya intikal eden siyasal davaları yargı sonucunu bekleyerek seyredemez.
Silivri’deki davalar, KCK davasının birçok unsuru, İzmir ve Bodrum belediyeleri ve belki birçok belediyeye ilişkin davalar, siyasetten neşet eden davalardır. Bunların siyasal yanları iktidarın belirleyeceği bir ilke içinde çözülebilir, çözülmelidir!