Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun verdiği üç haftalık ara, işine göre uzun oldu ama neyse ara bitti, dün toplandılar, sonucu bekliyorum.
Toplantı öncesinde gazeteler, Ak Parti’nin hazırladığı son metinde “Basın hürriyeti kamu düzeninin, genel ahlakın ve başkalarının haklarının korunması amacıyla sınırlanabilir” cümlesine yer verildiğini yazdılar.
Komisyon çalışmaları basına açık değildir ve sunulan raporlar komisyonun kararı olmadan açıklanmamaktadır. Okuduğumuz haberler, bir metnin bir parçasıdır, buradan hüküm çıkarmak yanıltıcı olabilir. Doğrudur ama yanılma riskini göze alarak, basın özgürlüğüyle ilgili böyle bir cümlenin sakıncalarını bir kez daha yazmak istiyorum.
‘Kamu düzeni’in, ‘genel ahlak’ın, ‘başkalarının hakkı’nın korunması ne demektir? Bu öneriyi getiren ve tartışan insanlara önce bunu sormalı ve devam etmeliyiz: Bu üç kavramı, 1/ “Siz nasıl tanımlıyorsunuz?”; 2/ “Sizin ve toplumun bu kavramlar adına beni sınırlama hakkını size kim verdi?”
Kamu düzeni bozulursa
Varsayılıyor ki, basının yazdıkları, kamu düzenini bozabilir, onun için kamu düzenini bozacak haber ve fotoğraf yayımlanması suç sayılmalıdır. Eğer demokrasi varsa, haber bir türlü yazılmaz, tersi de aynı gün yazılmaktadır. Yazıldığı için bozulan kamu düzeni, tersi yazıldığı zaman niçin düzelmez?
‘Kamu düzeni’ nedir? Kamu otoritesinin belirlediği ve tanımladığı düzenlemeler bütünü müdür? Eğer öyleyse, bir haberle nasıl bozulacaktır, bir haberle bozulan düzen ‘düzen’ midir?
‘Genel ahlak’ kavramını suçun tanımına katmak ayrı bir gülünçlük. Genel ahlak eğer, genel kabul gören davranış biçimi ve kurallarını ifade ediyorsa, bırakın, zaten onları herkes uygulamaktadır.
Kamu düzeni ve genel ahlakın, suç tanımında kullanılması, toplumda bütün gelişme ve değişme yollarını kapatacaktır. Sahip olduğunuz düzene ters davranmak suç ise, o düzenin değişmesini istemek de suç olur. Genel ahlaka aykırı davranmak suç ise genel ahlak bulunduğu kalıp içinde kalacak demektir. Her toplumun kendine göre genel ahlak kuralları oluşmuştur; bunlar, diğer toplumlarda gülerek okunsun diye zaman zaman haber yapılır. Her toplum kendi kalıpları içinde mi yaşayacak zannediliyor?
Bütün bunlar evrensel hukukun çözdüğü konular. Temeli kişinin ifade özgürlüğüyle başlar.
Açık ve yakın tehlike yaratmayan her söz serbesttir; bunun yüksek sesle söylenmesi, basılıp dağıtılması ve yayımlanması haktır. Açık ve yakın tehlikenin ne olduğunu, söylenenin açık veya yakın tehlike yaratıp yaratmadığını da insanların tabii yargıcı kararlaştıracaktır.
Utanılacak maddeler
Bugün yeni bir anayasaya başlarken ifade özgürlüğünü, toplanma hakkını, yargıç teminatını hâlâ konuşuyor olmamızdan, gerçekten utanıyorum.
Bakın, 14 Temmuz’da Kürtler, Diyarbakır’da toplantı yapmak istediler; valiye başvurdular, vali izin vermedi! Kepenkler kapandı, taş, cop, gaz, oradan oraya koşuşan gençler, polis-asker üzüldü, birçok kişi zehirlendi, gözaltılar oldu ve diğerleri... Neymiş, geçen yıl aynı günde bilmem hangi olay olmuş da onun için izin verilmezmiş! İçişleri Bakanı’nın o günlerde söylediklerini hatırlıyor musunuz? Biz bu muyuz?
Yapsalardı ne olurdu acaba; yapılmadı kamu düzeni daha mı düzenli kaldı?
Yeni anayasaya boş, garip, batıl endişelerini kural diye yazmaya çalışıyorlar!
Kamu düzenini, genel ahlakı ve diğer kutsallarımızı basından korumayı bırakın; zaten o, sanal dünya karşısında ne yapacağını düşünüyor!
Bu işin çaresi, aklınıza geliverenleri yazmayıp, yarına bakmaktır!