Sabah haberlerinden, Bodrum Yalı Köyü Kargıcak’taki orman yangınını duyunca “Yaktılar!” dedim. Yangın, dağın kara tarafı yamacında çıkmış veya çıkarılmıştı, 50 hektarlık orman yok oldu.
Bodrumun güneyindeki Gökova Körfezi’nin kuzey sahili 50 kilometre uzunluğundadır. Doğuda Akyaka kasabasından başlayarak dağınık köyler, siteler; termik santral ve maden yükleme iskelesi, depolar görülür; kıyının yarıdan fazlası şu veya bu şekilde yerleşime açılmıştır.
Sahilin Bodrum tarafındaki Gerenkuyu, Çiftlik yalısı, Kargacık, Papuç Burnu koylarının her birinde uluslararası oteller vardır.
Yangın çıkan bölge, 50 kilometrelik kıyı şeridinin yerleşime açılmamış kısa bir parçasıdır. Yangın, dağların kara yamacında çıkmış, rüzgâr ters estiğinden deniz tarafına inmemiştir. Söylendiğine göre alevler dört-beş noktadan yükselmiştir. Yangının dere yatağından çıktığını ve hızla yayıldığını belirten Muğla Orman Bölge Müdürü Ali Yıldırım, “Bir kasıt olduğunu tahmin ediyoruz” demiştir.
Büyük otel projeleri
Kilisebükü (Kissebükü) denilen bölge için arsa tahsisleri, iptal kararları, büyük otel projeleri söz konusudur. Arsa tahsisi iptal edilen yer için jeotermal arama ruhsatıyla yapılaşmaya açma düşünceleri vardır.
Bunca yılda büyük kent çevrelerinde, sahil kasabalarında birçok arsa zapt etme olayı görmüş, Hazine malına el koyma öyküsü dinlemiş olduğumu tahmin edersiniz.
Bir tabiat varlığına el koymak isteyen eşkıyanın sıkça kullandığı yöntemlerden biri, yangın çıkararak, bir-iki yıl sonra, değişik kanunların kıyıda köşede kalmış maddelerini kullanıp bürokrasinin karanlık dehlizlerinden geçerek inşaata başlamaktır. Kentlerin gelişen yerleşme veya sanayi ve turizm bölgelerinde, duruma ve zamana göre çok çeşitli yöntemlerle Hazine adına kayıtlı topraklar şahıs malına dönüştürülmüştür.
Yangın haberini duyunca, niçin “Yaktılar” dediğimi herhalde sormuyorsunuz!
Bu bizim ulusal kültürümüzün bir parçası; sizin gördükleriniz, özellikle gençlerin yaşadıkları, benim bildiklerimi aşmış olmalı!
Bunları konuşurken, Mavi Yol Platformu Sözcüsü Filiz Dizdar, “Biz yangından değil, kanundan korkuyoruz” deyiverdi. Özet işte buydu; yangın sonrasında rahat bırakılsa, doğa çoğu kez kendini yenilerdi ama insandan ve insanın yaptığı kanundan, o kanunun uygulanmasından korkulmalıydı!
O güzellik ölüyor
Bundan kırk yıl kadar önceydi; yolum Bodruma düşmüştü; şimdi yerini bile bulamadığım bir otelde kalmıştık. O zamandan beri, Bodrum değişti, büyüdü, on yıl öncesine kadar, güzelleştiği bile söylenebilir. Ancak son yıllarda ‘sonunu’ hazırlıyor sanki; farkına varmadan veya farkına vararak ölüme gidiyor!
Bodrum niçin büyümüştü, kime güzelleşmişti? Doğada kaybolup tatil yapabilenlerin geldikleri yerdi, onlar için güzeldi! Çarşıda kalabalığın içinde de, kendi evinde de, bir koyda da kaybolmak vardı. Bir taş ev de, pahalı otel de temizdi, sokak da, deniz de! Şimdi öyle mi; kapasite eksikliği sonucu suyun yüzde 30’u denize boşaltılıyor; çöplük zaman zaman yandığında nefes alınamıyor, temizlik suları plaja akıyor!
Sorunların özünde yönetim sistemi vardır. Bodrum’a özel bir yapı kurulabilirse ülkemizin diğer bölgeleri için de bir başlangıç olur. İşte, yeni büyükşehir kanunu içinde oluşturulacak Bodrum’a özel yönetim modeli önerisi: Bodrum Yarımadası’nda, kış nüfusları birbirine yakın mahalle muhtarlık ve yarımada meclisleri kuralım. Kendilerine özgü kararları mahalle, belediye ve yarımada meclisleri versin. Bu meclisler başkanlarını da seçsinler.