Başbakan Erdoğan, Eskişehir Kongresi’nde, 30 Eylül AK Parti Büyük Kongresi’nde ‘dördüncü ve son kez genel başkan adayı’ olacağını açıkladı.
Bu açıklamayı herkes, Temmuz 2014’te de cumhurbaşkanlığı adaylığı olarak algıladı. Ben bugün bile, cumhurbaşkanlığına adaylığında bazı şüphelere sahibim.
Şüphelerimden birisi, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun (AUK) çalışmalarını sağlıklı sürdürmesiyle Sayın Erdoğan’ın açıklaması arasında ortadan kaldırılamayacak ilişkidir. Komisyondaki partilerin, Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklemeleri söz konusu değildir; Eskişehir konuşması ‘adaylık kararı’ olarak algılandığından, bundan sonra, AUK’da anayasa maddeleri tartışılmayacak, ‘Erdoğan’ın başkanlığı’ tartışılacak demektir.
Bu durum Erdoğan’ı, yeni anayasa ile adaylık arasında tercihe zorlar. Erdoğan’ın kendisi, partisi ve siyasal hayatımız için birçok tuzakla dolu adaylık-anayasa seçimindeki kararı, hayatının zor kararlarındandır. Benim kanım, adaylık tercihinin, görülemeyecek sıkıntıların başlangıcı olacağıdır.
Anayasa çalışmalarının bu iki yılda nasıl biçimleneceği de adaylık zamanı geldiğinde Erdoğan’ın kararını etkileyecektir. O zamana kadar anayasa değişmemiş olursa veya parlamenter sistemi koruyarak değişmiş ise Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığı adaylığında duraksayacağını; daha doğrusu duraksaması gerektiğini sanıyorum.
Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanlığı, anayasa yetkileri sınırlandırmış da olsa, ‘onay makamı’ değildir, güçlüdür! Ancak anayasaya göre yetkili başbakanın olduğu yerde, ‘partisiz cumhurbaşkanı’nın kürsülerden, ilk kez duyulan projeler açıklaması söz konusu olamaz.
Erdoğan, bugünkü Gül modelinden biraz daha güçlü bir cumhurbaşkanlığına razı olur mu? 10 yıllık başbakanlığın biriktirdiği sorunlar olmasa bile, Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığının güçlükleri vardır; ama denenebilir!
Bence asıl sorunları, cumhurbaşkanlığına adaylığa kadar yaşanacaklar ile (Yaşanmaya başlananlar desek daha mı doğruydu?) resmen aday olunduktan sonra yaşanacaklar yaratacaktır.
3 dönem AK Parti listelerinden milletvekili seçildikten sonra dördüncü kez aday olunamaması kuralının bir sonucu olarak Tayyip Bey, Meclis dışına çıkma veya sorunlu da olsa cumhurbaşkanı adayı olma noktasına gelmiştir.
Erdoğan’ın kişisel meselesi haline getirdiği 2015’te uygulanacak bu kuralın ülke için yanlışlıklar barındırdığı açıktır. Neyse, şimdiki konumuz bu değil; umarım 30 Eylül’deki kongrede tüzük düzeltilir.
Benim gençliğimde, önseçimlerde aday olanların bir kısmı ‘adaylık hastalığına’ tutulurdu. Örgüt ilişkilerinde, bazı adaylar kendilerinden hiç beklenmeyen davranışlar içine girer, sözler söylerlerdi. Okumuşlar ayrı, okumamışlar ayrı acayiplikler yaparlardı. Böylelerinin başarılı olanlarına çok az rastlanmıştır.
Erdoğan da birkaç aydır adaylık hastalığı içine girdi; bir taraftan oy alırken diğer taraftan kaybedileceğini bilmez gibi davranıyor. Olmayan oyu alamazsınız, oyun sayısı bellidir; bir taraftan alırken diğer taraftan vermek zorunda kalırsınız. Çünkü ekonomik ve siyasal çıkarlar, bütün kesimler için aynı değildir ya da her tarafa vereceğiniz kadar çıkarı elinizde tutamazsınız. Bir tarafa taviz verirsiniz, o memnun olur; oysa verdiğiniz, diğer taraftan aldığınızdır.
Son bira yasağında Erdoğan’ın yalnız oy değil neler kaybettiğini bir dostu hesaplayıp önüne koyabilse belki uyanır!
Seçmenin akıllı olduğunu yaşayarak en çok bilen insanların, bir yanlış yola girince seçmenleri akılsız sanmaları ne tuhaf bir şeydir? Sayın Erdoğan’a bir şey sormak isterim: Senin doğrularını 10 yıldır anlayan bu halk, yanlışlarını nasıl anlamaz sanırsın?